Makul ve Dengeli Hareket

Makul ve Dengeli Hareket

Güzel bir şeyler ortaya koymakla başkalarının da bu güzellikleri “güzel” olarak algılamasını sağlama ve sonra bu güzellikleri devam ettirme birbirinden farklı şeylerdir. Hakikaten bir işçi gibi çalışarak eğitim müesseseleri açma, insanların yürüdüğü yollara ışık tutma, belirli maddi imkanlardan ve kaynaklardan yoksun olunduğu hâlde dünyanın dört bir yanına açılma, takdir edilmesi ve alkışlanması gereken güzel hizmetlerdir. Fakat bu işin arızasız ve kusursuz devam ettirilmesi de en az başlatılması ve belli bir seviyeye getirilmesi kadar önemlidir. İşte bunun için elbette ciddi bir fikir cehdi ortaya koymak, makul ve stratejik hareket etmek gerekir. Hizmet edilen yer her neresi olursa olsun çok iyi analiz ederek, muhatap olunan insanların hissiyatlarını çok iyi okuyarak, mevcut konjonktürü hesaba katarak, kısa ve uzun vadede ortaya çıkması muhtemel problemlerin daha baştan önünü alma, bu stratejinin ilk adımları olarak düşünülebilir.

Biraz daha açacak olursak, siz çok halisane duygularla bir işi başlatmış olabilirsiniz. Duygu, düşünce ve tavırlarınız çok insanîdir. Bütün faaliyetlerinizin odağında Allah’ın rızası ve insanlığın faydası vardır. Planlarınızı hem dinin muhkem hükümlerine hem de evrensel değerler üzerine bina etmiş olarak yol alıyorsunuzdur. Kimseyle bir probleminiz yoktur. Fakat belli bir aşamadan sonra çok farklı düşünce, niyet ve anlayışta olan birilerinin sizinle problemleri olabileceğini hatırdan çıkarmamalısınız. İşte burada meselenin sadece sizin ihlâs ve samimiyetinize bağlanması eksik kalır. Eğer siz başkalarının hissiyatlarını doğru okuyamamış, ileride vuku bulacak bir kısım hâdiseleri öngörememiş iseniz, birilerinin başlarından aşağıya iyilik ve lütuflar yağdırsanız bile, yaptığınız bu iyilikler onlarda beklediğiniz karşılığı bulmayıp size karşı antipatiye sebep olabilir.

İşte bu sebepledir ki yerinde geriye çekilerek muhataplarınıza, “Bu işi siz daha iyi bilir, daha iyi yaparsınız.” deme, yerinde onlarla kolektif çalışmalar içine girme, yerinde meseleyi farklı renk ve desenleriyle ortaya koyarak onların ufuklarını açma, yerinde onlara sağlayacağınız desteklerle onların gözünü açıcı ve uyarıcı birer mürşit rolü üstlenme gibi farklı hareket tarzları günümüzün adanmış insanlarının üzerinde düşünmesi gerekli olan hususlardandır.

Siz insanî duygularla hareket ederek dünyanın değişik yerlerinde meydana gelen zelzele, sel, fırtına gibi felâketlerden zarar gören insanların yardımına koşabilirsiniz. Fakat oralardaki farklı dengeleri gözetmezseniz, yaptığınız en masumane böyle bir işte bile zamanla yerli-yabancı bazı kesimlerin düşmanca duygularını üzerinize çekebilirsiniz. Mesela yapmış olduğunuz takdire şayan bir kısım işlerin sürekli alkışlanması, dikkatlerin size yönelmesi, bazılarında haset duygusuna sebep olabilir.

Somut bir örnek üzerinden gitmek gerekirse; bir ülkede açtığınız okullar çok başarılı olabilir. Yapılan olimpiyatlarda hep sizin okullarınızda okuyan talebeler madalya almaya hak kazanırlar. Diğer okullar aynı başarıyı gösteremediklerinden size karşı bir kıskançlık oluşabilir, sizi rakip görerek size karşı bir mücadeleye girişebilir, hatta okullarınızın kapanması için ellerinden geleni yapabilirler. İşte bütün bunların önceden görülmesi, buna göre gerekli tedbirlerin alınması ve doğru yaklaşımların geliştirilmesi gerekir.

Nerede hizmet ediyorsak, oranın şartlarını çok iyi okumak ve buna göre hareket etmek zorundayız. Bunda bir gizlilik, art niyet aranmaz. Bu sadece yapılan güzelliklerin, iyilik faaliyetlerinin devamı adınadır. Başta da ifade edildiği gibi, herkes her şeyi doğru anlayıp gerektiği gibi yorumlayamayabilir. Bu yüzden sadece iyi niyetle değil bilgi ve araştırma ile yol almak gerekir. Kimi toplumlar, sizin müesseselerinizde eğitim görmüş insanların gelecekte kendi ülkelerinin birer entelektüeli olarak oranın kaderi hakkında söz sahibi olmasını istemezler. Onlara, “Bir kültür geldi. Bize ait bütün değerleri sildi, süpürdü, götürdü ve bunların yerine kendi değerlerini ikame etti. Hem de bunu bizim neslimizle yaptı.” dedirtmemek gerekir. Dolayısıyla oralarda bulunan insanların yetiştirilmesinde çok esnek olmalı ve onlarda endişe meydana getirmemelidir. Zaten bizim temel prensibimiz neydi: Bir yere gittiğimizde, bize ait güzellikleri insanlara anlatıp sevdirerek onlarla paylaşırken, oraya ait güzellikleri de almasını, alıp kendi değerlerimizi zenginleştirmesini bilmeliyiz. Bu suretle, tüm insanlığın değerlerini bir potada eritmek suretiyle, herkesin içinde kendinden bir şeyler bulabileceği bir evrensel insanî değerler manzumesi meydana getirebiliriz.

Bununla birlikte, makul ve stratejik hareket edeceğim diye kendinizden, kendi değerlerinizden de taviz vermemelisiniz. Başkasını tutup kaldırayım dediğiniz yerde kendiniz de ayakta kalmalısınız. Bataklığa düşmüş boğulmak üzere olan birini kurtarma adına iyice düşünüp planlamadan acele ile tedbirsizce bataklığa atlayan bir insan, belki cesaretinden dolayı takdir edilir. Fakat bu durumda ne onu kurtarabilir ne de kendini.

Konuya güzel bir örnek de şudur: Enfal sûresinin 65. âyetinde Allah, inanmış, sabır kuvvetiyle donanmış ideal bir mü’min topluluğunda bir kişinin on kişiye bedel olduğunu beyan ettikten sonra, 66. âyette, insanî realiteyi nazara vererek stratejinin bire iki şeklinde belirlenmesini hükme bağlamıştır. Demek ki böyle bir güç dengesinin bulunmadığı bir yerde kahramanlık adına mücadeleye girişmek doğru değildir. Eğer siz bir avuç insanla güçlü bir ordunun üzerine yürürseniz, öldüğünüzle kalmış olursunuz. Ne kendinize ne de kendilerini koruma uğruna savaşa giriştiğiniz kimselere bir faydanız olmaz. Yapılan fedakarlıkların, gerçekleştirmeye çalıştığı bir hedefi olmalıdır. Bu da onların bilerek, düşünülerek ve iyi hesap edilerek yapılmasına bağlıdır.

Akıl, Allah’ın insana bahşettiği çok önemli bir nimettir. Düşünce de onun ürünüdür. İnsan, akıl ve düşünceden kopuk yaşamamalı, vicdanı bunlara arkadaş kılmalı ve bir Müslüman olarak da meselelerini siyer felsefesiyle test etmelidir. Yani Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) hayat-ı seniyyelerini, ifade, davranış ve takrirleriyle bütün sünnetini günümüz şartlarını ve konjonktürü de hesaba katarak çok iyi değerlendirmeli, meselelerini bu sağlam zeminde çözmeye çalışmalıdır.

Gönül mimarları, Kur’ân ve Sünnet’te yer alan temel disiplinlere bağlı hareket etmeli ve aksiyon öncelikli yaşamalıdırlar. Çünkü meselenin fikriyata müteallik yanı biraz da şartların belirleyiciliğine göre sonradan oluşacaktır. Biraz daha açacak olursak, başlangıçta temel disiplinlere bağlılık içinde ve icmali bir planla yola çıkılacak, daha sonra yol alırken karşılaşılan problemleri çözme mevzuunda akıl ve düşünceye başvurulacak ve nerede nasıl hareket edilmesi gerektiği mevzuunda daha tafsilatlı planlar ortaya çıkacak, bu planların uygulamaya konması esnasında akıl ve kollektif şuur düşünmeye devam edecek… derken bu bir salih daireye dönüşecek.. düşünce aksiyonu, aksiyon da düşünceyi besleyerek istenen hedefe ulaşılacaktır. Eğer meseleyi daha başlangıçta mine’l bâb ile’l-mihrâb (detaylı olarak baştan sona, her şeyiyle, tamamen) planlayıp projelendirip ondan sonra uygulamaya koyma iddiasında olursanız, yaptığınız plan-proje, daha sonra karşı karşıya kalınacak şartlara uygunluk göstermeyebilir. Bu da işin başındakileri istibdat ve totaliterliğe sevk eder, baskı ve dayatmalar ortaya çıkar, oligarşik yapılar oluşur ve sorgulanamayan karizmatik liderler ortaya çıkar.