Bilimin Tevhid Eksenli Yeniden İnşası

Bilimin Tevhid Eksenli Yeniden İnşası

Soru: Müslümanların ilim, araştırma ve düşünce ufku itibarıyla çağlarını yakalayabilmeleri ve birkaç asırdır oluşan açığı kapatabilmeleri hangi hususlara bağlıdır?

Cevap: Bugüne kadar farklı vesilelerle adanmışlık duygusu üzerinde duruldu. Özellikle iman ve Kur’ân hizmetine gönül veren kimselerin ortaya koydukları başarıların altında bu duygunun yattığı ifade edildi. Hizmet hareketi üzerine çalışma yapan bazı sosyologlar da hareketin gücünü adanmışlığa bağladılar. Adanmışlık, kişinin belli bir hedefe kilitlenmesini ve konsantre olmasını ifade eder. Öyle ki böyle biri, otururken kalkarken sürekli mefkûresini düşünür ve hedeflerini nasıl gerçekleştireceğinin planlarını yapar. Hatta bu durum onların namazına bile sirayet eder. Namazın içinde iradî ve kasıtlı olarak namaz dışı şeyleri düşünmek doğru değildir. Namaz, namaz olarak eda edilmeli, onun içine başka hiçbir şey karıştırılmamalıdır. Fakat bir gaye-i hayali gerçekleştirmeye kilitlenmiş bir kişinin, bu gaye-i hayal etrafında yoğunlaştırdığı düşünce ve mülâhazaları bazen namazda bile onu meşgul eder, alternatif fikirler gelip zihnine doğar. İsterseniz buna kâmil insanların sehvi diyebilirsiniz. Yani insanlar genelde namazda ailesini, evini barkını, işini gücünü düşünüp hata yaparken, bazıları da yüksek düşüncelere daldıklarından ötürü namazda hata yapabilirler.

Adanmışlık Ruhu

Soruda bahsedilen ilim ve düşüncede belli bir ufku yakalayabilme de her şeyden önce böyle bir adanmışlık ruhuna bağlıdır. Zira adanmışlıkta başka şeylerde olmayan ayrı bir güç vardır. Bütün gönlüyle kendini ilme veren, sürekli onun peşinde koşan, hakikat aşkıyla yanıp tutuşan ve sağlam bir konsantrasyonla kendini araştırmaya adayan bir insan kısa zamanda büyük mesafeler kat eder, başkalarının ulaşamadığı ufuklara ulaşır, keşfedemediği hakikatleri keşfeder ve duyamadığı zevkleri duyar. Cenâb-ı Hak da böyle bir adanmışlık ruhuna teveccühte bulunur. Ulvî meseleleri dert edinen ve onlar için çırpınan kimseleri zad u zahiresiz bırakmaz; onların elinden tutar ve matluplarına ulaştırır. Tıkandıkları noktalarda onların eline öyle sihirli anahtarlar verir ki bununla en paslı kilitleri bile açarlar.

Hâsılı, ilimde niyet ve maksat çok önemlidir. Maalesef günümüzde çokları idare ve siyasette belli yerlere gelmeyi hedeflediklerinden veya daha başka dünyevî çıkar ve menfaatlere bağlandıklarından ötürü geniş göremiyor, büyük düşünemiyorlar. Gözlerine taktıkları gözlükler onların ufkunu daraltıyor, hareket alanlarını kısıtlıyor. Çok kabiliyetli kimseler bile başarıya, kariyere, mesleğe odaklandıkları ve bütün plan ve stratejilerini bunlar üzerine kurdukları için görmeleri gereken şeyleri enginliğiyle göremiyorlar. İnsanlığı ihya etmeye ve ona yeni bir diriliş yaşatmaya kilitlenen insanlardır ki ilim adına yepyeni ufukları keşfedecek ve insanlığa faydalı olacaklardır.

Hakikat Aşkı

İlim ve araştırmanın temelinde hakikat aşkı vardır. Hakikate âşık olan kimseler onu bulmak, ona ulaşmak, onu keşfetmek isterler. Mesela insanın hakikati nedir, varlığın hakikati nedir, hayatın hakikati nedir? Biz insana, varlığa ve hayata dair kendimize göre bir kısım yorumlar yapıyor, tahlillerde bulunuyoruz. Acaba bu değerlendirmelerimizde ne kadar isabet ediyoruz? Varlığa dair elde ettiğimiz bilgiler bize hakikatin bilgisini veriyor ve bizi ulaşmamız gereken yere yani Hakikatü’l-Hakâik’e ulaştırıyor mu? Tıpkı kelime kelime, satır satır, paragraf paragraf bir kitabı okuduğumuz gibi, kâinat kitabının sayfalarını da okuyup manasını anlayabiliyor muyuz? İşte bütün bunları yapabilmemiz için işin temelinde bizi araştırmaya, okumaya, düşünmeye sevk edecek derince bir aşkın, tutkunun ve sevdanın oluşması gerekir.

Batılı bilim adamlarında izafî de olsa belli bir dönemde bir hakikat aşkı ve onun bağrında da araştırma aşkı oluştu. İşte bu aşk sayesindedir ki nice kimseler ömürlerini ilim ve araştırma yolunda değerlendirdi ve kâinatı didik didik ettiler. Varlık dünyasına ve canlılar âlemine ait önemli hakikatleri keşfettiler. Belgesellerde bunun örneklerini görebilirsiniz. Batı’da bugün yaşanan bilim ve teknolojideki gelişmelerin arkasında işte bu hakikat aşkı, ilim aşkı, araştırma aşkı vardır. Ama pozitivist ve natüralist mülâhazalarla eşya ve hâdiselere baktıkları için onların mana ve mahiyetini tam olarak kavrayamadılar. Varlığı sadece dünyaya bakan mahiyetiyle keşfetmeye matuf bir çaba ortaya koydukları ve onun ötelerle irtibatını kuramadıkları için Zât-ı Ulûhiyet’e ulaşamadılar. Müslümanlar da üçüncü, dördüncü ve beşinci asırlarda böyle bir aşkla ilme yönelmiş ve önemli semereler ortaya koymuşlardı. Ama sonraki asırlarda bu “anilmerkez güç” (merkezkaç kuvveti) gittikçe zayıfladı.

Vesayet Altında Yaşama Günahı ve Bunun Tevbesi

Şimdilerde bu alanda bazı kıpırdanışların olduğu bir gerçek. Son zamanlarda bizim de tanıdığımız bazı arkadaşların da münferit başarılarına şahit oluyoruz. Fakat onların araştırma yaptıkları zeminler kendi düşünce dünyalarına ait değil. Onlar belki tabiatın künhüne vâkıf olma kastı ve cehdiyle bir kısım çalışma ve araştırmalar yapıyorlar. Fakat blokaj materyalizm ve natüralizm temelinde başkaları tarafından oluşturulduğu için onların da düalizmden kurtulabilmeleri ve mevcut bilimlerin oluşturduğu kültürün içinden geçerek Hakikatü’l-Hakâik’e ulaşabilmeleri çok zor görünüyor. Nitekim nice cins dimağlar maddeci cereyan karşısında sarsılıyor ve hatta yıkım yaşıyorlar. Dolayısıyla meselenin daha temelden ele alınmasına ihtiyaç var. Üzerinde araştırma yapacağınız blokajları oluşturmadan, mine’l-bâb ile’l-mihrab (baştan sona) kendi laboratuvarlarınızı ve araştırma merkezlerinizi kurmadan, tekvinî emirleri bir bütünlük içinde ele almadan bu alanda arzu edilen neticelere ulaşamazsınız. Yaptığınız çalışmalar bir yırtığa yama vurmadan öteye geçemez. Böyle olunca ne Allah, varlık ve insan arasındaki münasebeti ne de tekvinî emirlerle şeriat-ı garra arasındaki ilişkiyi tam kavrayabilirsiniz.

Günümüzde ilmen ve maddeten terakki eden ülkeler üzerimizde tasallut ve tahakküm kurmuşlar. Pek çok meselede onların gözünün içine bakıyor, onlardan medet umuyor ve hatta onlara bağımlı yaşıyoruz. Oysaki Kur’ân-ı Kerim, Cenab-ı Hakk’ın bu durumdan razı olmayacağını beyan ediyor. (Nisa sûresi, 4/141) Bediüzzaman Hazretleri de “Neden dünya herkese terakki dünyası olsun da yalnız bizim için tedennî dünyası olsun?” diyor. Terakki, öncelikle üzerimizdeki esaret zincirlerinden kurtulmaya ve tam anlamıyla bağımsızlığımızı elde etmeye bağlıdır. Farklı bir tabirle, dört asırdan beri işlediğimiz vesayet altında yaşama günahından kurtulmak zorundayız. Bunun tevbesi de bir an önce kendi araştırma merkezlerimizi kurmakla, buralarda çalışacak donanımlı insanları yetiştirmekle, ilmen ve maddeten terakki etmekle mümkün olacaktır. Yoksa silkinip kendimize geleceğimiz, ayağa kalkıp doğrulacağımız âna kadar bu günahı işlemeye devam ederiz.

Değerlerinize Alâka Uyandırmanın Yolu

Şunu hatırlatmakta da fayda var: Kur’ân’ı ve kâinat kitabını doğru okumamız, tekvinî ve teşriî emirlere ait ilimleri canlandırmamız başkalarının bize bakışını da değiştirecektir. Şayet sizin ilimde, fikirde, sanatta, edebiyatta, medeniyette parlak ve göz kamaştırıcı bir görüntünüz olursa, bu durum, temsil ettiğiniz dine ve değerlere bakışı da değiştirecektir. Bilgileri, başarıları, ufukları, eğitim kurumları, teknolojileri, güçleri itibarıyla size tepeden bakan insanlara bir şey anlatmanız çok zordur. Ürettikleri ürünlerle size örnek teşkil eden ve sizin de kendilerini taklit peşinde koştuğunuz kişiler ne size ne de değerlerinize alâka duyarlar. Temsil ettiğiniz değerlerin semavî ve aşkın olması da onlara cazip gelmeyebilir. Eğer siz, yüksek eğitim almasını istediğiniz talebeleri Batıya gönderiyor, onlara oralardaki üniversitelerde doktora, post doktora yaptırıyor, ilmi onlardan transfer ediyor ve bununla teselli oluyorsanız durumunuzu bir kere daha gözden geçirmeniz gerekir.

Dünyaya bir şey ifade etmek istiyorsanız, tenkit edilen bir yanınızın olmamasına, bilakis her hâlinizle takdir edilen kimseler olmaya dikkat etmek zorundasınız. Bunun için de bir taraftan evrensel insanî değerleri çok iyi temsil etmeli, diğer yandan da ilim ve düşünce ufkunuz itibarıyla dikkatleri üzerinize çekebilmelisiniz. Bu takdirde sizin dünyanıza doğru fikir göçleri başlayacaktır. İnsanlar sizdeki sırrı merak edecek, sizde olan değerlere sahip olmak isteyeceklerdir. Dünya tarihi bunun örnekleriyle doludur. Siz mevcut dengeleri kendi lehinize değiştireceğiniz güne kadar birileri size tepeden bakmaya devam edecek ve bu yüzden de sahip olduğunuz değerlere ehemmiyet vermeyecektir.

Evet, günümüzde insanların kendilerini ilme, araştırmaya ve hakikate adamaları ve aşkla çalışmalarını sürdürmeleri için ne yapılacaksa yapılmalıdır. İlim ve hakikat aşığı insanların yetişmesi isteniyorsa, imkânı geniş olan kimseler uygun zeminler, ortamlar ve fırsatlar oluşturarak bunu araştırmacıların ve akademisyenlerin istifadesine sunabilmelidirler. Şunu da bilmekte fayda var: İlk başta bu tür şeyler kolay değildir. Belli bir süre insanları rehabilite etmek, buna alıştırmak gerekir. Marifet iltifata tâbidir diyerek, müstait fıtratlar bulunmalı ve ilme yönlendirilmelidir. İlim ve hakikat adına onların ağzına bal sürerek iştahları kabartılmalı, heyecanları tetiklenmelidir. Kendileri bazı şeyleri keşfetmeye başladıktan ve bunun tadına vardıktan sonra zaten o meseleyi alıp ileriye götüreceklerdir. Ama bunun epey bir zaman alacağı unutulmamalı ve işin başında sabırlı olunmalıdır.