Birlik Ruhunun Tesisi

Birlik Ruhunun Tesisi

Günümüzün adanmış ruhları, sahip oldukları donanımla ulvî bir gaye-i hayali gerçekleştirme istikametinde dünyanın dört bir yanına açılıyor ve insanlık adına yeni bir ba’sü ba’de’l-mevt (diriliş) yaşanması yolunda gayret gösteriyorlar. Ne var ki “Hayırlı işlerin muzır manileri çok olur.” kaidesi gereği, bu güzel işlerde de çeşitli engeller, can sıkıcı durumlar olabiliyor. Mesela rekabet hissiyle hareket eden bazı hazımsız ruhlar, kendilerine göre yeni yollar bulup yürüyecekleri yerde, halis niyetlerle yola çıkmış adanmış ruhlara engel oluyor. Eksiği ve kusuruyla bugünlere gelmiş böyle bir oluşumu türlü türlü hile ve tuzaklarla frenlemeye ve kösteklemeye çalışıyorlar.

Eğer ölçü ve dengeyi koruyamazsak bu tür mütecavizlerin tavırları bir süre sonra bize de sirayet edebilir; duygu ve düşünce istikametimizi kaybedebiliriz. Mesela bazıları size kötülük yapmaya kilitlenir ve sürekli kuyunuzu kazmakla meşgul olur. Ancak bir gün gelir ki sizin dahliniz olmadan, kaderin bir cilvesi olarak başkaları da onların kuyusunu kazar ve nihayet onlar da beklemedikleri bir anda bir çukura yuvarlanıp giderler. Böyle bir durum karşısında “Oh olsun!” demeniz dahi size yakışmaz. Hele böyle bir mülâhazaya bağlanıp onunla müteselli olur ve yapacağınız işlerden geri durursanız, temel insanî değerleriniz adına ciddi kırılmalara yol açmış olursunuz.

Rûm sûresinde yer alan şu âyet-i kerime bu konuda önemli bir ihtarda bulunur: وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذِينَ لَا يُوقِنُونَ “Yakîne ermemiş olanlar, seni hafifliğe sevk etmesin.” (Rûm sûresi, 30/60) Biraz daha açarak şöyle diyebiliriz: Yakin sahibi olmayanların yakinsizlikleri gereği ortaya koydukları bir kısım hafif tavır ve davranışlar, sizi de hafifliğe sevk etmesin, takip ettiğiniz yoldan ayırmasın, sizin de onlara karşı bir kısım olumsuz tavırlar sergilemenize sebep olmasın ve aritmik bir duruma yol açmasın. Çünkü tıpkı kalb gibi, toplum hayatında da ritim bozukluğu meydana gelebilir ve bu bazen ölümle de neticelenebilir. Bu açıdan daha baştan bu konuda temkinli hareket edilmesi gerekir.

Günümüzde onca olumsuzluğa rağmen, içtimai ruhun teessüs etmesi ve toplum çapında bir vifak ve ittifakın oluşması adına elden gelen bütün gayretin gösterilmesi çok önemlidir. Zira sıklıkla ifade edildiği gibi tevfik-i ilahînin en büyük vesilesi vifak ve ittifaktır. Bu açıdan, farklı mizaç ve meşreplere sahip insanların belirli fasl-ı müştereklerde (ortak paydalarda) bir araya gelmeleri ve birbirine destek olmaları çok önemlidir. Onlar kendileriyle aynı yolda yürüyen insanlarla birlikte projeler gerçekleştirdikleri gibi, başkalarını da koruyup kollamanın ve onlara da yardım etmenin yollarını aramalıdırlar. Bu konuda öncelikle aklî ve mantıkî temeller oluşturma gayreti içinde olunmalıdır. Buna tam muvaffak olunamasa bile en azından, kimsenin aleyhine olmamalı, negatif şeylerle insanların karşısına çıkmamalı ve kimse için yıkıp yok etme düşüncesinde olunmamalıdır. Zira Hazreti Bediüzzaman’ın yaklaşımıyla bir insanın mensup olduğu mesleği yararlı bulması ve onun muhabbetiyle oturup kalkması, başkalarına düşmanlık yapmasını gerektirmez.

Başkaları bu konuda gerekli gayreti göstermese ve birlik ruhunun tesisi adına üzerlerine düşen vazifeyi ifa etmeseler de biz bize düşeni yerine getirmeliyiz. Mesela bu, kendilerine göre bir güzergâh belirleyip onu takip eden insanların alanına girmemeyi gerektiriyorsa girmemeliyiz. Ancak farklı vesileleri kullanarak, değişik zemin ve platformları değerlendirerek de aynı hizmetleri yapma yollarına bakabiliriz. Meselâ birileri Kur’ân kursları açarak oralarda Rabbimizin Yüce Kitabı’nı talim ediyordur. Siz böyle bir alana girmezsiniz. Fakat pekâlâ açacağınız kültür lokallerinde yapacağınız farklı faaliyetlerin yanında Kur’ân öğretimini de gerçekleştirebilirsiniz. Aynı şekilde eğitim faaliyetleriyle meşgul olan birileri varsa, bazı yerlerde okul açma işini onlara teklif edebilir veya okullarınızda onlardan da birkaç kişiyi istihdam edebilirsiniz. Bütün bunlarla bir taraftan onların gönüllerini fetheder, bir taraftan da ayrılık-gayrılık gütmediğinizi göstermiş olursunuz.

Ancak her şeye rağmen elde ettiğiniz bir kısım başarılar, bazılarının kıskançlığını tetikleyebilir. Bunun önüne geçmenin önemli yollarından biri, gerçekleştirdiğiniz faaliyetlerin içinde onların da yer almasını sağlamaktır. Diyelim ki siz bir aktivite yapacaksınız. Öncesinde onlara giderek, “Sizin böyle bir aktivite içinde ne tür bir katılımınız olabilir?” diyerek onların da iştirakini temin için yol açabilirsiniz. Eğer onların o alanda herhangi bir tecrübeleri yoksa, bu takdirde, “Biz, kendi müesseselerinizde bu tür aktiviteler yapmanız adına size yardımcı olalım.” gibi teklifler sunabilirsiniz. Belki bu tür hamlelerimiz, ilk başta, muhataplarımızda beklediğimiz tesiri göstermeyecektir. Fakat nihayetinde onlar da insandır. Bir gün kendilerine yapılan iyiliğin ve arkasında yatan samimiyetin farkına varacaklardır.

Toplumun farklı kesimleri arasında bir reaksiyona sebebiyet vermek istemiyorsanız, oldukça engin bir vicdana sahip olmak zorundasınız. Zaman zaman bazı siyasilerin, “Bizim bunca emeğimiz geçti. Dolayısıyla güç ve kuvvetin tek kaynağı biz olmalıyız. Başkalarının yapmış olduğu güzel işlerin semereleri bile bizim ambarımıza akmalı.” türünden bencilce mülâhazalara sahip olduklarını görürsünüz. Gönül erleri için de her zaman bu tür tehlikeler söz konusu olabilir. Onlar da, “Bunca zamandır arkadaşlarımız fedakârlıklarıyla nice başarılara imza attılar. Bütün bunlar niye başkalarına mal olsun ki!” diyebilirler. Fakat bu tür düşünceler, o alanda onlarla birlikte mücadele eden insanların tepkisine sebebiyet verebilir. Bütün bunlar çok iyi düşünülmesi gereken hususlardır. İnsanları doğru okumak, doğru değerlendirmek, belli hadiselere gösterecekleri muhtemel tepkileri hatta iç tepkilerini iyi hesaba katmak gerekir. Zira bizim hedefimiz, Rabbimizin rızasına giden yolda insanlığa hayırhahlık yapma ve bunu gerçekleştirmek için gönüllere girmedir.

Bir diğer husus da başkalarının yanında sevdiğiniz insanları nazara vermemeli ve onlar hakkında mübalağalı ifadeler kullanmamalısınız. Eğer siz Pîr-i Muğan’ı, “bütün evliyaullahın işaret ve bişaretlerine bağlı beklenen bir zat-ı muazzez-i mübeccel” olarak takdim ederseniz, karşınıza bir sürü mübeccel, muazzez ve muazzam insan çıkarmış ve kendi yolunuzu tıkamış olursunuz. Siz gönlünüzde bazı şahıslara karşı nasıl bir saygı duyarsanız duyun, sizin bileceğiniz şeydir. Ama içinizdeki bu saygıyı şurada burada ulu orta dile getirirseniz, hele hele başkalarının kabullenemeyecekleri, onlara mübalağa gelecek ifadelerle dile getirirseniz, sevdiğiniz insanlara karşı başkalarında antipati uyarırsınız. Fevkalâde makamlar vermek yerine, fevkalâde sadakat ve samimiyet içinde bulunmalısınız. İçinizden, “Keşke sevdiğimi sevse kamu halk-ı cihan” düşünceleri geçebilir. Bu ayrı bir melesedir. Fakat başkalarının hissiyatını gözetmeden, kendinizi onların yerine koymadan kitabî bile olsa doğruları yüzlerine vuruyor gibi söylemeniz doğru değildir. Elden geldiğince şahısları, heyetleri yüceltmeden ve herkesin yaptığı hizmeti de alkışlayarak yol almak lazım.

Bütün bunlar, insanların iradelerinin hakkını vermesine, makul ve stratejik hareket etmesine ve aynı zamanda içlerindeki bir kısım menfi duyguları bastırıp kontrol etmesine bağlıdır. Ayrıca unutmamak gerekir ki birlik ruhunun sağlanması konusunda ortaya konulan her tür gayret, insana ibadet yapıyor gibi sevap kazandıracaktır.