Bambaşka Bir Seferberlik:
İstiskâ (yağmur, bereket ve yardım) Duası
Sevgili dostlar,
Mü’minler, şimdiye kadar değişik iltifat esintileriyle Ramazan-ı şerifi defaatle idrak etti. Bu mübarek ay, bazen şanlı devirlerin içli ve derin atmosferini, kimi zaman harb u darblerin yaşandığı tozlu-dumanlı günleri, bir başka vakit de maddî-mânevî iç içe yoklukların ortalığı kasıp kavurduğu hazanlı dönemleri hatırlatan bir iklimde inananlara inşirah kaynağı oldu.
Bu sene de Ramazan, sanki iki büyük yaramızı bir an evvel sarabilmemiz ve onları huzur mevsiminin bağrında daha kolay aşabilmemiz için hususiyle bu zaman dilimine tevafuk etti.
Gerçi insanlığın, ümmet-i Muhammed’in (aleyhissalatü vesselam) ve milletimizin halledilmeyi bekleyen pek çok meselesi vardı ve hala var. Fakat, bir yanda komşumuz Suriye’de akan kan ve gözyaşı, diğer tarafta Afrika’yı kasıp kavuran kuraklık ve açlık felaketi, diğer dertlerimizi muvakkaten de olsa unutturdu ve hepsinin yerini işgal ederek gelip üzerimize kara bir bulut gibi çöktü.
Muhterem Hocaefendi, bütün rahatsızlıklarına rağmen orucunu tutuyor ve lütfedip ders halkamızı da her gün iki kez ikişer saat şereflendiriyor. Sabah namazlarından sonra Elmalılı Hamdi Yazır’ın tefsiri satır satır okunup takip ediliyor. İkindi akabinde ise, o sabah okunan ayetlerle alâkalı yaklaşık onbeş yirmi tefsir kitabında geçen farklı yorumlar özetleniyor. Muhterem Hocamız hem okunan hem de hulasa edilen meal, tefsir, yorum ve şerhleri pür dikkat dinliyor; anında müdahalelerle, iştirak ettiği noktalara ya da katılmadığı hususlara işarette bulunuyor, ilave açıklamalar yapıyor; selef-i sâlihînin dini doğru anlama ve aktarma yolundaki meşkur gayretlerine dikkat çekip onları hayırla yâd ediyor ve dünün anlayışını günümüzün idrakiyle mezcedip hal-i hâzırın meselelerine ışık tutuyor.
Ne var ki, bu sene derslerimizde ayrı bir hüzün, iftarlarımızda farklı bir burukluk, gecelerimizde değişik bir keder var. Sokak ortasında kafasından vurulup yere yığılan insanların silüetleri ve açlıktan bir deri bir kemik kalmış çocukların hayalleri hiç ayrılmıyor gözümüzün önünden. Müzakerelerimizin konusu ne olursa olsun, söz bir şekilde dönüp dolaşıyor ve Somali, Kenya, Uganda ya da Etiyopya’da açlıktan kıvranan insanlara gelip düğümleniyor.
Neyse ki, milletimiz insanlığın ölmediğini gösterecek ve bu gam yurdunda yüzümüze bir tebessüm konduracak kadar duyarlı. Devlet büyüklerimizden iş, sanat, spor, medya ve siyaset dünyasının tanınmış simalarına kadar, hemen her kesimden hassas ruhlar, hem kendileri yardım yapıyor hem de yardım çağrılarında bulunuyorlar. Resmi kurumların yanısıra Kimse Yok Mu derneği gibi hayır kuruluşları bütün imkanlarını seferber ederek “imdad” çığlıklarına bir an önce yetişebilmek için çabalıyorlar. Bir manada, elden geldiğince, sebepler yerine getiriliyor. Fakat, sevgili dostlar, işte tam bu noktada sanki bir husus ihmal ediliyor.
Muhterem Hocamız geçen sabah çok önemli olmasına rağmen üzerinde durulmayan o mevzuya dikkatlerimizi çekti: Evet, kıtlık ve kuraklıkla mücadele yolunda maddi sebeplere mutlaka riayet edilmelidir; fakat, mü’minler, her şeyden önce Müsebbibü’l-esbâb’a yönelmeli ve fiilî dua ile beraber kavlî duanın gereğini de ortaya koymalıdırlar.
Maalesef, bugün insanların pek çoğunda ciddi bir itikad problemi var; her meseleyi naturalizme bağlama ve esbab-ı tabiiyye ile izah etmeye çalışma hastalığına mübtela kimseler, hadiselerin perde arkasını göremiyorlar. Dolayısıyla, kuraklık ve kıtlık gibi tabiî afetler hususunda da isabetli bir değerlendirmede bulunamıyor ve asıl çalmaları gerekli olan kapıyı bilemiyorlar.
Sevgili dostlar,
Merhum Hamdi Yazır’ın üslubuyla söyleyecek olursak; hayır, -“yedullahi mağlûletun” iddia ve iftiralarının aksine- Allah’ın iki eli de açıktır; yed-i cemâli (cemâl eli) de açık, yed-i celâli (celâl eli) de. Hâşâ o cimri değil, mutlak cömerttir; âciz değil, mutlak kâdirdir. Rezzak O’dur, rızık O’ndandır. Cenab-ı Hak dilerse, çölleri gülşene çevirir. Nasıl dilerse öyle verir; isterse verir, isterse vermez.. isterse az verir, isterse çok; isterse hesap ile verir, isterse hesapsız; isterse sebep ile verir, isterse sebepsiz.
Bir zamanlar gökten bıldırcın eti ve kudret helvası indirip çölün ortasında semavî sofralar kurduğu, bir asâ darbesiyle taşın bağrından oniki pınar fışkırttığı ve kendisini Hakk’a adayan Hazreti Meryem’i harikulade şekilde rızıklandırdığı gibi, Rezzak-ı Hakiki dilerse, bizim hiç anlayamayacağız şekillerde ve basit vesilelerle kullarını yedirip içirir.
Sizi vesile kılması ve merhametli ellerinizle muhtaçlara su, aş, ilaç ulaştırması da O’nun meşietiyle değil midir?
Bir yudum su, bir dilim kuru ekmek için inleyen insanları Hazreti Müheymin görüyor. Allah, Latif, Habîr ve Rahman’dır. O’nun engin rahmeti yanında kulların acıma hislerinin hiç sözü olmaz. Kim bilir, belki de şu anda yaşanan Afrika’lının değil, sâir yerlerdeki insanların, bilhassa inananların imtihanıdır.
Evet, sebeplere riayet esastır ve çalışıp ardına düşmeden rızık beklemek doğru değildir. Bununla beraber, Cenab-ı Hakk’ın Müsebbibü’l-esbab bulunduğu ve hatta milletin gönlünden kopan yardımların en uygun yerlere ulaşması noktasında bile O’nun hidayetine, inâyetine ihtiyaç olduğu da unutulmamalıdır.
Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) kıtlık ve kuraklığa karşı bize istiskâ duasını talim buyurmuş ve onun usûlünü, âdabını bizzat göstererek ortaya koymuştur. Bu itibarla, mü’minler o âdaba uygun olarak el açıp dua etmelidirler; bunu yaparken de, “ister yağdırır isterse de yağdırmaz” gibi yanlış bir kanaatle değil, “Rabbimiz rahmet musluklarını mutlaka açacak” itikadıyla, O’nun sebepleri yaratıp hiç tahmin bile edemeyeceğimiz şekillerde rızık gönderebileceğine tam bir inanmışlık içinde Allah’a yalvarmalıdırlar.
Sevgili dostlar,
Muhterem Hocamızın ikaz ve teşvikleri üzerine biz burada her sabah istiskâ duası yapmaya başladık. İnşaallah yedi gün boyunca hadis-i şeriflerde tarif edildiği üzere Rabbimize el açıp O’ndan Afrika için rızık talep edecek; hassaten Somali, Kenya, Uganda ve Etiyopya’daki kardeşlerimiz için yağmur, bereket ve yardım niyazında bulunacağız.
Herkesin duası kendi himmet ufkuna göre olur; kimileri sadece dünyevî dileklerle duaya dururlarken, adanmış ruhlar hep Din-i Mübin-i İslam’a, ümmet-i Muhammed’e ve insanlığa dair taleplerle ellerini açarlar. İçinde yaşadığımız günler muhtaç haldeki kardeşlerimiz için dua dua yalvarma zamanıdır.
Madem ki bugün medya organları vasıtasıyla oradaki kıtlık, kuraklık ve açlıktan haberdârız, o felakete bigâne kalamayız. Dünyanın neresinde olursak olalım, elimizden gelen maddi yardımları yapmakla beraber, en azından yürekten çıkan bir “amin” sözüyle de kardeşlerimizin dertlerine ortak olmalıyız.
Bu duygularla, bütün dostlarımızı ekte sunacağımız niyaza ve samimi yakarışlara iştirak etmeye çağırıyoruz. Yeryüzünün her yanından bu duaya “amin” denmesi için hassasiyet istirham ediyoruz.
Osman Şimşek
İstiskâ (yağmur, bereket ve yardım) Duası
Bir bölgede kuraklık olması durumunda o bölge sakinlerinin (ya da bu kuraklıktan haberi olan diğer mü’minlerin) açık bir alana çıkıp tövbe istiğfardan sonra Cenab-ı Allah’tan bolluk ve berekete vesile olacak yağmur göndermesini istemeleri, bunun için dua etmeleri, yalvarıp yakarmaları sünnettir. Bu duaya “istiska duası” denir. İstiska, su isteme, yağmur dileme ve yardım talep etme manalarına gelir.
İmam-ı A’zam’a göre, istiskadan maksad, yalnız dua ve istiğfardır. Allah’ın yağmur yağdırmasını istemek için, cemaatle namaz kılınabilir ama bu sünnet değildir. İnsanlar isterlerse tek başlarına da namaz kılabilirler.
Güneşin ilk ışınları açığa çıkınca (araziye veya bir tepeye) çıkılır ve Allah’a çokça istiğfar edilir. Sonra imam yüksekçe bir yere çıkar, sırtını insanlara döner, elbisesini ters çevirir, elleri yukarıda dua ve niyazda bulunur, cemaat de “amin” diyerek onun duasına iştirak ederler. Müslümanlar mümkün ise yanlarına çocuklarını, ehlî hayvanlarını ve onların yavrularını da alırlar. Çocukları ve yavruları bir müddet için analarından uzaklaştırırlar, bu hazin manzara içinde zayıflara, ihtiyarlara dualar ettirerek kendileri de âmin derler.
Üç gün birbiri peşine yağmur duasına çıkılması müstahsen görülmüştür; Muhterem Hocamızın tavsiyesi bu sürenin yedi güne tamamlanması yönündedir.
DUA -PDF- DUA -WORD- ARAPÇA FONT