بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
عَنْ جَاِبرٍ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ
قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
بَيْنَ الْعَبْدِ وَ بَيْنَ الْكُفْرِ تَرْكُ الصَّلاَةِ
* * *
Hazreti Câbir (radıyallahü anh), Kainatın Medar-ı İftiharı Efendimiz (aleyhissalatü vesselam)’ın şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
“Kul namazı da terketti mi, işte o zaman küfürle arasında hiçbir perde kalmamış demektir.”
(Müslim, İman, 134; Ebû Davud, Sünnet, 15; Tirmizî, İman, 9; İbn Mace, İkamet, 17)
Namaz: Dinin Direği Mü’minin Miracı
Salih amellerin tâcı olan namaz, Kuran-ı Kerim’de imandan sonra en çok zikredilen ve hakkında vurgu yapılan ibadettir. Sünnet-i seniyyede de namazın ayrı bir yeri vardır. İslam’da İbadet ve amel-i salih denince ilk akla gelen namazdır.
Namaz, diğer salih amelleri câmi, kuşatıcı olması yönüyle Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi vesellem) tarafından üzerinde hassasiyetle durulmuştur. Hadis-i şeriflerde vârid olduğuna göre ahirette kulun ilk olarak hesaba çekileceği amel namazdır ve bu hususta hesabını kolay veren kimsenin, diğer amelleri hakkında da hesabının kolay olacağı bildirilmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de pek çok zikredilen namazla ilgili olarak bir ayet-i kerime şöyledir:
وَأَقِمِ الصَّلاَةَ إِنَّ الصَّلاَةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ
وَلَذِكْرُ اللهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
“Namazı hakkıyla eda et. Muhakkak ki namaz, insanı, ahlâk dışı davranışlardan, meşrû olmayan işlerden alıkor. Allah’ı (namazla) anmak, elbette en büyük fazilettir. Allah bütün işlediklerinizi bilir.” (Ankebût Suresi, 29/45)
Namaz, insanı bir mi’rac gibi Allah huzuruna yükseltmesi ve ona kulluğunu en derin şekilde duyurması yönüyle eşsiz bir ibadettir. O, İnsan nefsinin kibir ve gururunu kıran, onu cennetlere ehil hale getiren muhteşem bir vasıta ve buraktır.
Kıldığımız namazların her bir rek’atinde “Allah’ım, yalnız sana ibadet eder ve yalnız Sen’den yardım dileriz.” ifadesi bize her gün defalarca Allah katında sonsuz kıymeti hâiz ihlası ve Allah’a tevekkülü tembihler.
İnsan namaz ile Allah’a itaati öğrendiği gibi psikolojik ve sosyal açıdan da namazın yeri ayrıdır. Onun vesilesiyle ferd ve toplumlar disiplini ve hayatı tanzim etme meleksini kazanır.
Vaktinde ve cemaatle kılınan beş vakit namaz, zamanın genişleyip bereketlenmesine vesiledir. Namazı vaktinde ve cemaatle kılma alışkanlık ve şuurunu kazanmış bir mü’minin hayatı hep nurlu ve bereketlidir. Günümüzde pek çok insanın şikayet ettiği vakit darlığı ve zamanın hızla geçip gitmesi onlar için söz konusu değildir.
Bütün inananlar, namaz vasıtasıyla tarağın dişleri gibi bir olup ittifak ve kardeşliklerini pekiştirirler. Protokollerin ve adam kayırmaların olmadığı tek yer namaz saflarıdır.
Namazın beden ve çevre temizliğine vesileliği de ayrıca ele alınması gereken muazzam bir konudur çünkü hem namaz kılan kimse hem de namaz kılınan mekanların hep temiz olma şartı vardır. Abdest ve mekan temizliğinin beden ve ruh sağlığına olumlu etkisi de ayrı bir yazı konusu.
Namazın dünyevî faydalarının çok çok ötesinde onun en önemli yanı şüphesiz ki bir ahiret azığı, sermayesi olmasıdır. Din binasının temeli iman, direkleri namaz, kubbesi de mücahededir. Din binasını koruyan fanus, namazdır. Koruyucu fanusu ve direkleri olmayan yahut direkleri zayıf olanın binanın göçme tehlikesi olduğu gibi namazsız imanın korunması da zordur. İman ve namaz ikiz kardeştir.
Kulluk ve şükrü ifadenin en güzel ve Allah katında en makbul yolu namazdır. Bir hadis-i şerifte bildirildiği üzere iman ile küfür arasında namazı terk vardır. Yani namazın terk yahut ihmali küfre kapı aralamaktadır. Bu sebeple Allah Rasülü (aleyhissalâtü vesselam), ümmetini böyle bir kötü akıbete karşı sakındırmıştır:
لَا دَيْنَ لِمَنْ لَا صَلَاةَ لَهُ إِنَّمَا مَوْضِعُ الصَّلَاةِ مِنَ الدِّينِ كَمَوْضِعُ الرَّأْسِ مِنَ الْجَسَدِ
“Namazı olmayanın kamil manada dini yok demektir. Namazın dindeki yeri, başın bedendeki yeri gibidir.” (Taberanî, el-Mu’cemüs-Sağîr, 1/113; Suyûtî, el-Câmius-Sağîr, 2/387)
Efendimiz (aleyhişssalatü vesselem)’ın ayrıca buyurduğu üzere ahirette bütün insanlar sıkıntılı iken Cenab-ı Hakk’ın gölgesinde rahat ve mutluluk içinde olacak yedi sınıf insandan birisi de namzlarını daima vaktinde ve cemaatle kılmaya çalışan ve mescidden ayrılırken aklı ve kalbi orada kalan insanlardır.
Farzların ve revâtib (farzlara bitişik) sünnetlerin haricinde kıldığımız teheccüd, duhâ ve evvâbîn gibi namazlar bizi Allah’a daha da yaklaştırmaları yönüyle çok önemlidirler. Bu şekilde namaz insanı haline gelenlerin ahirette hesaplarını çok kolay olacağı yahut sorgusuz-sualsiz cennete gideceklerine dair hadisler bulunmaktadır.
Allah Rasülü Efendimiz mescide gidebilecek herkesin namazı mutlaka cemaatle mescitte kılmasını istemiş ve çocukların da küçük yaşlardan itibaren namaza alıştırılmalarını emir ve tavsiye buyurmuşlardır.
Alvarlı Efe Hazretleri de namaz için şöyle demektedir:
Namaz dinin direğidir, nurudur,
Sefine-i dini namaz yürütür,
Cümle ibadetin namaz piridir,
Namazsız niyazsız İslam olur mu!?
Konumuzu İmam Rabbânî Hazretlerinin Mektubat’ından namazla ilgili bir beyitle noktalayalım:
“Kıl namazı, çün saadet tacıdır,
Namazı öyle bil ki, mü’minin miracıdır.”
اَللَّهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ وَبَارِكْ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ
وَعَلٰى اٰلِه وَأَصْحَابِهِ أَجْمَعِينْ
وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَلِينَ
وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ