عَنْ أَبِي رَافِعٍ، عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، أَنَّهُ لَقِيَهُ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي طَرِيقٍ مِنْ طُرُقِ الْمَدِينَةِ، وَهُوَ جُنُبٌ فَانْسَلَّ فَذَهَبَ فَاغْتَسَلَ، فَتَفَقَّدَهُ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَلَمَّا جَاءَهُ قَالَ: «أَيْنَ كُنْتَ يَا أَبَا هُرَيْرَةَ» قَالَ: يَا رَسُولَ اللهِ، لَقِيتَنِي وَأَنَا جُنُبٌ فَكَرِهْتُ أَنْ أُجَالِسَكَ حَتَّى أَغْتَسِلَ، فَقَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:
«سُبْحَانَ اللهِ إِنَّ الْمُؤْمِنَ لَا يَنْجُسُ»
Ebu Rafi’ hazretleri Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)’tan naklen rivayet ediyor:
Ebû Hüreyre kendisine gusül abdesti gerekli olduğu bir halde iken Medine yollarından birinde Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e rastlamış ve hemen yanından gizlice ayrılıp, abdestini almış. Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem) onun yokluğunun farkına varmış. Bir müddet sonra Ebu Hüreyre gelince:
“Nerede kaldın ya Eba Hüreyre?” diye sormuş. Ebu Hüreyre de:
“Ya Rasûlallah! Bana gusül abdesti iktiza ettiği bir halde tesadüf ettiniz. Ben de yıkanmadıkça huzurunuzda oturmayı doğru bulmadım.” demiş. Bunun üzerine Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar:
“Sübhanallah! Mü’min necis olmaz.”[1]
***
Hadis-i şerifin Huzeyfe İbnü’l-Yeman tarafından anlatılan versiyonu da vardır fakat mazmunda bir farklılık söz konusu değildir. Hadis-i şerifi İmam Buhari hazretleri de bir iki yerde tahric etmiştir. Bununla birlikte hadis-i şerifi tahric edenler arasında Ebû Dâvûd, Tirmîzî, Nesâi, ve İbni Mâce gibi önde gelen hadis imamları da vardır.
Cünüplük; insana arız olan manevi bir kirdir. Zahiri necis olma durumu değildir. Balada zikrolunan hadis-i şerif bu cünüplüğün maddi bir murdarlık olmadığının en büyük delilidir. Zira kendisine yıkanma iktiza eden bir insan gerçek manada necis olsa idi Aleyhissalâtü vesselam Efendimiz hayretini ifade eden “Sübhanallah (o nasıl söz öyle)! Müslüman hiç necis olur mu?” şeklinde, adeta itiraz edercesine bir mukabelede bulunmazlardı. Bundan evleviyetle zikredilmesi gerekli olan husus ise “Ey İman edenler! Namaz kılmak istediğinizde yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayınız. Başlarınızı mesh ederek, topuklara kadar da ayaklarınızı yıkayınız. Eğer cünüp olursanız gusül abdesti alınız. Eğer hasta olur veya yolculukta bulunur veya helâdan gelir veya kadınlara dokunur (cinsî münasebette bulunur) da su bulamazsanız, temiz toprağa teyemmüm edin, yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size zorluk çıkarmak istemiyor, fakat sizi temizlemek ve size olan nimetini tamamlamak istiyor. Umulur ki şükredersiniz.”[2] ayet-i kerimesinde “kadınlara dokunur (cinsî münasebette bulunur) da su bulamazsanız, temiz toprağa teyemmüm edin” beyanının hükmiliğini ifade ediyor olmasıdır. Şayet kişinin eşiyle mukareneti neticesinde arız olan kirlilik maddi bir kirlilik olsaydı toprak ile teyemmüm yapılması tavsiye olunmazdı.
Evet, insana gusül abdesti almasını gerekli kılan durum netice itibariyle bir kirlilik halidir. Ne var ki bu kirlilik hükmî bir kirliliktir. Müslüman tabiatı itibariyle pis olamaz. O kendisine gusül abdesti gerektiren bir hal üzere de olsa sadece namaz abdesti gerektiren bir hal üzere de olsa temizdir.
Müminin ölüsü de dirisi de temizdir. Zira İmam Buhari hazretleri sahihinde, İbni Abbas (radıyallahu anh)’tan bir yorum olarak naklettiği hadiste Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) “Müslüman diri iken de, ölü iken de necis olmaz” dediğini nakletmektedir. Aynı mazmunda bir hadis-i şerifi İmam Hâkim Müstedrek’inde mevsul olarak nakletmiştir. İmam Hâkim bu hadisin Buhari ile Müslim’in şartlarına uyduğunu, fakat onu kitaplarına almadıklarını söylemiştir. Mezkûr hadis Müslümanın dirisinin de ölüsünün de temiz olduğu hususunda büyük bir asıl ve kaidedir. Müslümanın dirisinin temiz olduğu icma ile sabittir.
İmam Darekutni hazretlerinin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) “bedene ve yere cünüp hükmü vermediği” beyân olunmuştur. Hatta İbn-i Abbas hazretlerinin bu mevzuda “Dört şey vardır ki onlar cünüp olmazlar. Bunlar; insan, elbise, su ve yerdir” buyurduğu nakledilmektedir. İmam Begavi hazretleri bu beyanı tevil sadedinde şunları söylemektedir: “Cünüp olan bir kimseye temas eden insan, elbise, yer… cünüp olmadıkları gibi yine cünüp bir kimsenin elini daldırdığı su dahi necis olmaz.”
Müslümanın Ölüsü de Dirisi de Temiz ise Öldüğünde Neden Yıkarız!
“Hanefiyye uleması cenazenin niçin yıkandığı hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bazılarına göre; cenazenin yıkanması necis olduğu için değil, hadesden dolayıdır. Çünkü ölen kimsenin mafsalları gevşediği için kendisinden hades zuhur eder. Yoksa insan ölüsü Allah tarafından bir ikram olmak üzere necis sayılmamıştır. Necis sayılmış olsa sair hayvanlar gibi yıkamakla temizlenmemesi icap ederdi. Burada sağlığında olduğu gibi ona yalnız abdest aldırmakla iktifa etmek gerekirdi. Lâkin sağlığında hades daima tekerrür ettiği, ölüm sebebi ile ise tekerrür etmediği için ölüm halindeki hades cünüplüğe benzetilmiş ve bütün azanın yıkanması icap ettiğine hükmolunmuştur. Çünkü bu yıkama bir defaya mahsus olduğu için onda hiçbir güçlük yoktur.
Irak ulemasına göre cenaze hadesten dolayı değil ölüm sebebi ile pislendiği için yıkanır. Çünkü insanda kan vardır, bu sebeple ölüm halinde insan pislenir ve diğer necis şeylere kıyas olunur. Cenaze necis olmasa su kuyusuna düşerek ölen insanın oradaki suyu pislemesi ve keza cenaze üzerinde iken namaz kılan bir kimsenin namazının sahih olması icap ederdi. Hâlbuki insan ölmekle kuyunun suyu pis olduğu gibi üzerinde cenaze bulunan kimsenin namazı da caiz değildir.
Gusül Abdesti İktiza Eden Kişi Mümkün Olan En Kısa Zamanda Bu Halden Kurtulmalıdır!
“İnsanı, maddî sebepler itibarıyla Allah’ın sıyanetinden (korumasından) çıkarabilecek bazı hâller vardır. Meselâ erkekler için cünüp olma hâli buna örnek sayılabilir. Bu hâlden kurtulmak iradî olduğu için, insanın yıkanmasını tehir etmesi, ilâhî sıyaneti inkıtaa uğratabilir. Onun için bu hâli fazla uzatmamak ve hemen o hâlden kurtulmak gerekir. Zira bu, hadisin ifadesiyle kanın aktığı mecrada dolaşan şeytan[3] ve emsali varlıklar için en müsait bir zemin ve vasattır. Kadınlara gelince; şerir mahlûkların musallat olması, genelde onların hayız ve nifas dönemlerine rastlar. Bu dönemde kadınların kendilerini korumaları meselâ, namaz abdesti alarak, namaz kılamasalar dahi vakit içinde namaz kılınacağı süre seccade üzerinde kıbleye müteveccih olarak oturmaları öteden beri tavsiye edilen bir husustur.
Konumuzla doğrudan alâkalı olmasa da ayrı bir husus da şudur; Üstad, ruhlarla ilgili mevzuyu anlattığı yerde, ruhların cismaniyete ait hususları temâşâ için bazı şekillere girebileceğinden bahseder. Bu reenkarnasyon demek değildir. Belki insanın, ruhun girdiği o şeklin –meselâ akrep veya yılanın– hususiyetlerini duyması demektir. Şimdilerde hayal mahsulü kurgu filmlerde yerini bulan bu şey, aslında bir yönüyle hakikatin ifadesidir.”[4]
Cenâb-ı Hak; madde ve manaya bakan yönümüz itibariyle arınmayı ve arınıp öyle huzuruna varmayı bizlere lütfeylesin!..
Sefa Salman
[1]. Sahih-i Müslim, Hayz, 116
[2]. Maide suresi, 5/6
[3]. Buhârî, ahkâm 21, bed’ü’l-halk 11, i’tikâf 11, 12; Ebû Dâvûd, sünnet 17, 81.
[4]. M. Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla 4