Zeynep babası ile konuşurken hapşırığı konuşmasını bölüyordu.
– Baba, bugün ne kadar çok yağmur yağdı. Tam okulun dağılma saatinde öyle bir bastırdı ki, bütün arkadaşlar sırılsıklam olduk. Çok üşütmüş olmalıyım ki, şimdi bütün vücudum titriyor.
Annesi de oradaydı:
– Ah yavrucuğum! Merak etme, ben şimdi sana nane ile limon kaynatırım, bir de ilaç alırsan sabaha bir şeyin kalmaz. Bu arada odanda iyice dinlenmelisin. Haydi bakalım hemen odana. Eğer dinlemezsen bir haftada kendine gelemezsin.
Babası:
– Annen doğru söylüyor kızım. İyice dinlenmelisin. Odana beraber gidelim, konuşmamıza orada devam ederiz.
Anne ve babası, Zeynep’in yatağı başında otururlarken yağmur şiddetle yağmaya devam ediyordu. Gök gürültüsü her tarafı inletiyordu. Sanki ses odanın içinden geliyordu. Sık sık çakan şimşeğin ışıkları pencereden girip odayı aydınlatıyordu.
Babası hem dua ediyor hem de okuduğu duaları Zeynep’in de duyabileceği bir sesle tekrar ediyordu:
– Allahım! Bu yağmuru bize rahmet ve bereketli yap…
Ömer odaya girerken babası bu kelimeleri tekrar ediyordu. Bu sözler onun çok ilgisini çekmiştı:
– Baba ! Bunlar ne güzel dualar. Bunları defterime yazmak ve ezberlemek istiyorum. dedi.
Babası:
– Tabii ki, kağıt, kalem getirirsen, bunları senin için yazarım. dedi.
Ömer’in annesi eşinin okuduğu duaların Peygamber Efendimiz’in yağmur yağarken okuduğu dualar olduğunu biliyordu:
– Peygamber Efendimiz’in duaları ne kadar içten ve samimi ve ne kadar çok mana içeriyor öyle değil mi?
Baba:
– Evet, aynen dediğin gibi. Peygamberimiz’in en büyük özelliklerinden birisi sayfalar dolusu anlamı kısacık bir özlü söz ile ifade etmesidir.
– Bir de Sevgili Peygamberimiz’in en çok yaptığı işlerden biri de sürekli dua etmesiydi. Hele yağmur yağdığı, şimşek çaktığı, gök gürlediği zamanlarda sürekli dua ederlerdi. Benim de biraz önce okuduğum dua O’nun yağmur fazla yağdığı zamanlarda etmiş olduğu duadır. Bunun ile alâkalı güzel bir olay anlatılır, isterseniz size anlatayım. Ama önce Zeynep bunu ister mi bir soralım, çünkü onun dinlenmesi gerekiyor. Kızım eğer şimdi dinlenmek istiyorsan, hikayeyi başka bir zaman da anlatabilirim.
Zeynep:
– Babacığım kendimi iyi hissediyorum ve anlatacağın şeyi sabırsızlıkla bekliyorum. dedi.
– Öyle ise başlayabiliriz. diyerek baba anlatmaya başladı:
– Peygamber Efendimiz döneminde Medine ahalisi çiftçilikle geçinirdi. O yıl Medine’ye sene boyunca hiç yağmur yağmamıştı. Aslında Medine oldukça fazla yağmur alırdı. Ama nedense bu sene kurak geçiyordu. Toprak yağmursuzluktan çatlamıştı. Bir çok ürün kurumuş, kuyuların suları çekilmişti. İnsanlar, hayvanların ve kendilerinin susuzluktan kırılacakları endişesine kapılmışlardı.
Bir Cuma günü, Peygamberimiz hutbe okumak üzere minberde bulunuyorlardı. İnsanlara, ahireti anlatıyordu. O esnada mescide uzun bir yoldan geldiği anlaşılan birisi girdi. Yüksek sesle konuşuyordu:
– Ey Allah’ın Sevgili Peygamberi, ürünler kurudu, çocuklar ve aileler perişan! Bizim için dua buyursanız da yağmur yağsa…
Allah Rasülü tebessüm etti. Ellerini kaldırdı ve şöyle dua etti:
– Bütün övgü ve şükürler bütün varlığın Rabbi Olan Allah’a mahsustur. O’ndan başka ilah yoktur. O, din gününün de sahibidir. Allah dilediğini yapar, bu hususta kimse O’na hiçbir şekilde müdahale edemez. Ey Allah’ım Sen hiçbir şeye muhtaç değilsin, ama biz senin rahmetine muhtacız. Ya Rabbi bize rahmet getirecek yağmurlar indir. dedi.
Bu olaya şahit olan ve bize kadar gelmesini sağlayan sahabi şunları ekliyor:
– Allah Rasülü ellerini dua için kaldırmadan önce gökyüzü açıktı. Bir tane bile bulut yoktu. Allah Rasülü ellerini indirdiğinde, size yeminle söylüyorum ki, Medine’nin üzerinde dağ gibi yağmur bulutları toplandı. Şiddetle rüzgar esmeye başladı. İnsanlar yağmurdan korunmak için bir şeyin altına girmeye fırsat bulamamışlardı. Allah Rasülü de hâlâ minberden inmemişti. Mübarek saçlarından yağmur suları damlıyordu.
Ömer merakını yenemeyip hemen atıldı:
– Baba o zamanlarda caminin üzeri örtülü değil miydi.?
– Elbette örtülüydü. Ancak o gün elde bulunan malzeme ile ancak güneşten koruyabilecek kadar örtülebilmişti. Yağmur yağdığı zamanlarda içeriye yağmur suları dolardı.
Olayı bize nakleden şahıs şöyle devam ediyor:
– Yağmur başladığı şiddette tam bir hafta devam etti. Yani bir hafta sonraki Cuma namazı için toplanıldığında yağmur daha dinmemişti. Vadilerde seller aktı. Bütün kuyular ve derin çukurlar su ile doldu. Yağmur suları zayıf ağaçları alıp sürükledi.
Peygamber Efendimiz yine minberde idi ve insanlara Allah’ın dinini anlatıyordu. Bir önceki hafta tam bu esnada giren şahıs yine aniden mescide daldı. Yine yüksek bir sesle:
– Ey Allah’ın Rasülü, binalar yıkıldı, vadilerde bir şey kalmadı her şey aktı. Yollar yürünmez halde, hayvanlar da telef olmak üzere. Allah’a dua buyurun da bize merhamet etsin, yağmuru hafifletsin.
Allah Rasülü ellerini kaldırdı. Yağmurun hafifletilmesi için ve bunun da rahmet olması için dua etti. Yağmur bulutları hızla Medine’yi terk etti ve dağlara doğru sürüklenmeye başladılar. Bir haftadır bulutlarla kaplı olan gökyüzü bir anda pırıl pırıl bir cam gibi açılmıştı. Bütün şehir bir hafta boyunca yağmur suları ile tertemiz oldu. Sonraki günlerde vadilerden bir ay boyunca sular durmaksızın aktı. Her tarafta bereketin olduğu gözleniyordu. Ürünler bir kat daha büyümüş, hayvanlar iyi beslendiği için o güne kadar verdiklerinden kat kat fazlası ile süt vermişlerdi.Bir senedir Medine’yi korkutan kuraklık Allah’ın sevgili Peygamberinin duası ile sona ermiş bereket ve bolluk her taraftan hissedilmişti.
Baba son sözlerini söylerken, Zeynep tatlı tatlı esnemeye başlamıştı:
– Baba sen konuşurken kendimi sanki Medine’deymiş gibi hissettim. Yorgunluğum azaldı sanki! Anlattıkların o kadar güzeldi ki rahatsızlığım iyice hafifledi.
Baba, hastalığının hafif ateşi yüzüne vuran kızının yüzüne bir öpücük kondurdu:
– İnşallah! Sabaha çok daha iyi olursun. Allah rahatlık versin.