Dün Bir Çocuk Öldü!

Dün Bir Çocuk Öldü!
Mp3 indir

Mp4 indir

HD indir

Share

Paylaş

Daha önce de bahsettiğim gibi, her gün Ayyüzlü’ye değişik sorular soruluyor; Ayyüzlü de o soruları anında cevaplandırıyor ama bunu öyle bir ustalıkla yapıyor ki, her sohbetten sonra ona olan hayranlığım daha da artıyor ve “Soruyu daha önceden öğrenip çalışmış birisi olsaydı, ancak bu kadar akıcı, güzel ve kapsamlı bir cevap verebilirdi” diye içimden geçiyor. Hele bir de konuşması esnasında Peygamber Efendimiz’den ve Ashab-ı Kiram’dan o kadar sevgiyle ve coşkuyla bahsediyor ki, onu dinleyen herkes ilminin ve tevazuunun yanısıra ondaki kalb inceliğine ve peygamber sevgisine de hayran kalıyor. Kitaptan okuyup öğrenmiş gibi değil de bizzat o zamanda yaşamış, o insanların arasında bulunmuş ve meydana gelen olayları görmüş gibi anlatıyor.

Ben Ayyüzlü’nün bu kadar çok şeyi nasıl bildiğini, Peygamberimizi nasıl bu kadar çok sevebildiğini anneme sorduğumda, onun küçük yaştan itibaren vaktini boş geçirmeyip hep Peygamberler, Sahabe Efendilerimiz ve büyük zatlar hakkında kitaplar okuduğunu, Kur’an okumayı küçük yaşta öğrenip baştan sona Kuran’ı ezberlediğini ve hep sohbet meclislerine gidip Hak dostlarının yaşantısında dinin güzelliklerini gördüğünü anlattı. Onun Allah’a ve Allah dostlarına olan sevgisine, çok şeyler bilmesine o kadar özendim ki! Acaba ben de gerektiği gibi tanıyıp sevebilir miyim Peygamberimizi; dinimi anlatacak kadar bazı şeyler öğrenebilir miyim diye kendi kendime hayaller kurdum. Hikaye okumayı ne kadar çok sevdiğimi biliyorsunuz. Fakat hikaye okumak yetişmiş bir insan olmaya yetmiyor ki! Hep bazı şeyleri yapmayı istiyorum ama bir türlü harekete geçemiyorum. Acaba kendimi nasıl yetiştirebilirim?

Yaz Tatili

Bu düşünceler içerisinde olduğum bir gün Ayyüzlü’ye eskiden yaz tatillerinde yapılan programları sordular. Kendisi de o günlere olan hasretini hissettirerek, anılarından, zamanın da bir emanet olduğundan ve eğer değerlendirilmezse her şeyin boşu boşuna elimizden çıkıp gidebileceğinden bahsetti. O sözlerinin ardından da zamanın ve verilen nimetlerin değerlendirilmesi adına okumanın önemi üzerinde durdu. “Kitap okumama, düşünmeme ve öğrenmeye karşı meraklı olmama bu neslin en büyük eksikliklerindendir. Bu eksikliği gidermek için insanlarda öğrenmeye karşı merak uyarmalı; onlara, bir plan dahilinde sürekli okuma, her gün yeni şeyler öğrenmek için çalışma ve hemen her mekanda az da olsa okumaya zaman ayırma duygusu aşılanmalı. Değişik vesile ve metotlar geliştirilerek okuma sevimli hale getirilmeli ve onların, İslâm’ı anlama-anlatma aşk ve şevkleri geliştirilmeli.” dedi.

Sözlerinin devamında Ayyüzlü, İslam’dan uzak kimselerin, o haksız davalarına sımsıkı tutunduklarını ve okuyup araştırarak en ufak ayrıntısına kadar kendi davaları hakkında bilgi edinmeye çalıştıklarını; ama ne yazık ki, Müslüman olmasına rağmen Kuran’ı doğru dürüst okuyamayan, Peygamberimizin ve Sahabe Efendilerimiz’in hayatı hakkında hiç bilgisi olmayan ve dinin temel felsefesinden dahi habersiz yaşayan insanların sayısının çokluğunu dile getirdi.

İnsanların bir seçim veya bir spor müsabakası hakkında bildikleri kadar bile ilgilenip araştırmadıkları ve anlatma derdini çekmedikleri dinleriyle alakalarının da o kadar olduğunu söyledi. Okullarda okuma-yazma öğretildiğini ama genelde öğrencilere kitap okuma sevgisi ve şuuru verilemediğini, gençlerin baştan çıkartıcı roman ve hikayelerle yetindiklerini büyük bir üzüntüyle anlattı. Bir mü’minin ancak başkasını kurtarmak suretiyle kurtulacağına inanmasının, buna uygun şekilde kendisini yetiştirmesinin ve öğrendiklerini de başkalarına anlatma gayreti içerisinde bulunmasının önemini anlattıktan sonra bunu yapmayanların da kendi kendilerine “yazıklar olsun” demeleri gerektiğini söyledi.

Konuşmasının devamında yaz tatilleri için gezi, eğlence planlarımızdan önce, kendimizi geliştirmek ve ilmi eksikliklerimizi tamamlamak için bir program yapmamız gerektiğine ve bunu yaparken de tek başımıza kalıp nefsimize yenik düşmememiz için bu hususta gayretli arkadaşlarımızla beraber hareket etmemizin lüzumuna vurgu yaptı. Özellikle Kuranı güzel okumak için noksanlarımızı tamamlamamızı, bir ilmihal bitirip ibadetlerimizde neyi nasıl yapacağımızı tam öğrenmemizi, Peygamberimizin ve Sahabe Efendilerimizin hayatlarıyla ilgili kitaplar okuyup dinin bugüne kadar kolay gelmediğini görmemizi ve Kur’an’ı günümüzün ilmine göre tefsir eden kitaplardan bazılarını mütalaa edip imanımızı kuvvetlendirmemizi; hasılı hayata dair ansiklopedik bilgi edinebilmemiz için bu tatili çok iyi değerlendirmemizi tavsiye etti.

Yazıklar Olsun

Ayyüzlü’nün konuşmasından sonra beni yine bir düşünce aldı, tıpkı çevremdeki büyük büyük amcaların derin düşüncelere dalıp gittiği gibi. İçimde kopan bütün fırtınalarda ve halledemediğim her meselede bir liman gibi kendilerine sığındığım annemi ve babamı aradı gözlerim. Babam bazı amcalarla konuşuyordu; yanına gidip konuşmasını bölmemin uygun olmayacağını düşünerek bayanların olduğu yere çıkıp kapıyı hafif aralayarak içeriye göz attım. Annem de müsait değildi. Üst kattaki merdivenin bir basamağına oturdum. Kendimi çok kötü hissediyordum, kendi kendime defalarca “Yazıklar olsun!” dedim ve sonunda dayanamayarak ağlamaya başladım. Halimi gören abilerden birisi yanıma gelip “Ne oldu Talip?” diye sordu. Sıkıntımı paylaşıp abiyi de meşgul etmekten korktuğum için bir an duygularımı anlatıp anlatmamakta tereddüt ettim. Sonunda konuşmaya karar verdim.

“Abi, Ayyüzlü’nün dediklerini düşünüyordum. Ben dediği şartlara uyan bir müslüman değilim. Ne Kuranı güzel okuyabiliyorum ne başkasına anlatacak kadar dinimi biliyorum ne de hikayeden başka kitap okuyorum. Benim şimdi kendime yazıklar olsun demem gerekmez mi?”
“Bak Talip, Ayyüzlü zamanını, sağlığını, gençliğini değerlendirmeden vaktini boş geçiren bizim gibi büyüklere dedi onları. Sen daha küçüksün.”
“Ama abi, az önce Hocamız ne anlattı?”
“Ne anlattı Talip?”
“Hazreti Ömer bir sabah camiye gidiyormuş. Bir çocuğun koşarak yanından geçtiğini görmüş. Onun ardından seslenerek nereye gittiğini sormuş. O namaza yetişmek için acele ettiğini söyleyince Hazreti Ömer ‘Ama senin yaşın daha çok küçük’ demiş. Çocuk hızlı adımlarla uzaklaşırken Hazreti Ömer’i ağlatan şu cevabı vermiş; ‘Amcacığım, dün benim yaşımdaki bir arkadaşım vefat etti. Ben ne zaman öleceğim, bilmiyorum ki!”
“Aferin Talip, hep böyle düşünmeli ve küçüklüğünü zamanı boş geçirmeye bahane etmemelisin. Eğer akıllı davranır, zamanını iyi değerlendirir, insanlara sürekli bazı şeyleri anlatma sancısıyla araştırır ve kitap okursan sen kendine yazık etmeyip “elhamdülillah” diyenlerden olursun.”
“Nasıl değerlendireceğim ki abi? Türkiye’de dinimi öğrenebileceğim yaz kursları vardı, arkadaşlarımla beraber onlara katılabilirdim. Fakat burada ne kurs var, ne de arkadaşlarım. Ayyüzlü de olmasa hiçbir şey öğrenemeden geçecek zamanım!”
“Sen kitap okumak ve dinimizi öğrenmek istedikten sonra biz ne güne duruyoruz? Buradaki herkes sana yardım eder, istediğin kitapları da verirler. Yeter ki sen üzülme; hadi gel beraber benim odama gidelim.”
Daha önce de bu kata çıkmıştım ama arka taraftaki odalara gitmeye cesaret edememiştim. Abiyle yanyana yürüyerek uzun koridorun sonundaki odalardan birine girdik. Çok düzenli, mis gibi kokan ve kitap dolu bir odaydı. Minik pencereden baktığımda yemyeşil ağaçları ve masmavi gökyüzünü görebiliyordum. Oda minicikti ama içimi ferahlatan bir düzeni vardı. Abi hemen küçük bir dolaptan çikolatayla meyve suyu çıkarıp bana ikram ederken burada da yaz tatili programları olduğunu, ama o program başlayana kadar istersem bana Kuranı güzel okumayı öğretebileceğini söyledi.
Ne kadar sevindim bilemezsiniz. “Hızır gibi yetişti” derler ya, o abi de aynen öyle derdime derman oldu. Böyle gönüllü bir öğretmeni bulmuşken aklıma takılan bazı soruların cevabını da öğrenmek istedim.

Kıymeti Bilinesi Beş Şey

“Müsaadeniz olursa bir şey sormak istiyorum; zamanın ve gençliğin kıymetini bilmekten bahsettiniz ya, ne demek istediniz?”

“Aslında bunu ben değil Peygamber Efendimiz söylüyor. Bir hadislerinde buyuruyorlar ki; “Beş şeyden evvel beş şeyi ganimet bil: İhtiyarlamadan ve düşkün duruma düşmeden önce gençliğinin, hasta olmadan evvel sıhhatinin, fakir düşmeden evvel zenginliğinin, işin gücün artmadan evvel boş vakitlerinin ve ölüm gelmeden önce de hayatının kıymetini bil!” Bu hadise göre insana Allah’ın verdiği en büyük nimetlerden birisidir gençlik. Zira, gencin gücü, kuvveti, heyecanı ve hevesi çoktur. O, gönül verdiği şeyler uğrunda canını verecek kadar fedakârdır; çoluk çocuğa, mala mülke henüz bağlanmadığı için bu dünyanın kölesi olmamıştır. İnsan gençken ibadetini de rahat yapar, Allah’ı anlatmak için kapı kapı, köy köy, ülke ülke dolaşabilir ve yorulmaz, yorgunluk  hissetmez.”

“Dedem de yaşlanınca insanların herhangi bir şeyi öğrenirken zorlandığını, o yüzden ne öğreneceksem küçük yaşta öğrenmemi söylerdi.”

“Çok doğru, gençken insanın zihni tazedir, her konuyu kolay anlar, ilim tahsil etmesi de kolaydır. Ama ne yazık ki insanların çoğu bu gençlikteki hareketliliği ve kabiliyetleri Allah’ın adını duyurma yerine boş şeyler uğrunda, eğlencede harcıyorlar. Aslında Allah’a ibadet etmek, kainat kitabını okumak, ilim tahsil etmek ve insanlara faydalı olmak için verilen zamanı uyku, yemek ve eğlence için tüketiyorlar. Sonra da ecel kapılarına dayandığı zaman Büyük Buluşma’dakiler gibi biraz daha zaman istiyorlar. Hani hocamız bahsetti ya, arabada bir yere giderken geçen zaman, televizyon karşısında geçen zaman, gerekenden fazla uykuda geçen zaman, yaz tatilleri ve hafta sonları gibi değerlendirilmesi gereken zaman o kadar çok ki!

“Ayyüzlü ‘Bizim gençlerimiz kitap okumuyor’ dedi ya, başkaları çok mu kitap okuyor?”

“Bütün dünya olmasa da okumaya çok önem veren bazı ülkeler var. Okullarda özellikle Japonlar’ı örnek verirler, otobüste ayakta giderken bile kitap okurlarmış. Türkiye’de bir araştırma yapmışlar, gençlerin %60’tan fazlası en son ne zaman kitap okuduğunu bile hatırlamıyormuş. Halbuki, bizim kültürümüzde okuma, öğrenme ve öğretme çok önemlidir. Peygamberimiz’e Allah’tan gelen ilk emrin “Oku!” olduğu düşünülecek olursa dinimizin okumaya ne kadar çok önem verdiği anlaşılacaktır. Geçen gün sohbette de geçtiği gibi; Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), “Ya öğreten, ya öğrenen, ya dinleyen ya da ilmi seven ol. Fakat sakın beşincisi olma; (bunların dışında kalırsan) helâk olursun” buyurmuştur. Biliyor musun, Yavuz Sultan Selim günde sekiz saatini kitap okumaya ayırırmış ve uykusunu sırf bunun için üç saate indirmiş.”

“Abi, çok vaktinizi aldım ama son bir soru daha sorabilir miyim?”
“Tabii ki…”

Mektubunuz Var!

“Ayyüzlü, Kuran’ı güzel okuma üzerinde o kadar çok durdu ki, Cennet’e gidebilmek için Kuran sınavından geçmenin şart olduğunu zannettim. Kuran okumayı bilmek, o sınavı geçmek için yetmez mi?”

“Senelerce önce dinlediğim bir vaazda Hocaefendi; “Size, yabancı bir ülkenin devlet başkanından mektup gelse ne yaparsınız? Saygı ve sevincinizin ifadesi olarak, sadece süsleyip duvara mı asarsınız, yoksa sizi muhatap alan bir Sultan’ın size ne mesaj getirdiğini anlamak için güzelce okuyup anlamaya mı çalışırsınız?” dedikten sonra kendisi cevap vermişti; “Bize herhangi bir ülkenin devlet başkanından değil, Kâinatın Sultanı Cenâb-ı Allah’tan bir mektup geldi. Allah bizi muhatap kabul edip Kur’an-ı Kerim gibi muhteşem bir mesaj gönderdi. Bu mesajı da süslü kılıflarla duvarlara asmadan önce okumalı, okutmalı ve anlamaya çalışmalı değil miyiz? Herhangi bir Sultanın nâmesi kadar Allah’ın kelamının değeri yok mu bizim gönüllerimizde?” demiş ve bunu ağlayarak anlatmıştı. İşte Allah’ın gönderdiği mektubu okuyamayan ve anlamaya gayret göstermeyenin o mektuba verdiği değer o kadardır ve Allah da o kimseye o kadar değer verir. ”

Bu son cümleler beni tekrar derin derin düşüncelere itti. Bir ara, abinin müsait olduğu vakitleri öğrenip not aldım. Artık, Sultanımızdan gelen mektuba gereken kıymeti vermeye ve onu daha iyi anlamaya kararlıydım. Hatta, bugün Nas suresinin anlamını değişik kitaplardan araştırdım ve ondaki derin manaları okuyunca hayretler içinde kaldım. (“O yaşında mı yaptın bunları?” demeyin sakın. Bazı şeyleri anlayamasam da, etrafımda bu kadar güzel insan olunca her an sorup öğrenme imkanım var.) Ayrıca, o mektubu en güzel anlayan rehber olarak Peygamberimizin hayatını da öğrenmeliydim. Bunun için de, Ayyüzlü’nün bir kitabını aldım, onu da okumaya ve en çok hoşuma giden yerlerle alakalı notlar tutmaya başladım. İnşaallah, bu kitabı bitirince Sonsuz Nur olan Peygamberimize mektup yazacağım.

İnsan tek başına çok kıymetli şeyler yapsa da arkadaşlarla beraber ortaya konan işler kadar bereket bulamıyor. Aynı duygularla atan kalblerden üç-beşi biraraya gelince, Allah onların arasına bambaşka bir rahmet indiriyor. Şu çocukluğuma rağmen, bunun o kadar fazla örneğini gördüm ki! Mesela, kendi başıma okuyup öğrendiğim bilgiler çok kısa bir süre sonra silindi hafızamdan. Ama Recep’le beraber okuyup üzerinde konuştuğumuz, birbirimize açıklamalarda bulunduğumuz bazı konuları aradan aylar geçmesine rağmen harfi harfine hatırlıyorum. İşte bundan dolayı, Türkiye’ye tatile gidecek olan arkadaşlarımın birkaçıyla sözleştik; inşaallah, geri geldiklerinde en az bir ay beraberce program yapacağız. Programımızda, Peygamber Efendimiz’in sünnetinden sahabe efendilerimizin hayatına, güzel Kur’an okumadan fen bilgisine kadar bir çok derse yer vereceğiz. Ayrıca, futbol, güreş, koşu ve bilgi yarışmaları düzenleyip eğlenceyle eğitimi bir arada götüreceğiz.

Biliyor musunuz, bu kararları verdikten sonra biraz rahatladım. Çünkü, yarın ölsem bile, “Allahım, Seni bilmem gerektiği gibi bilemedim ve dinimi tam öğrenemedim; ama niyetim ve programım vardı, o yoldaydım” diyebileceğim. Eğer, bu niyetimi gerçekleştirebilirsem, hem tatili bomboş geçirmekten kurtulacak hem üç ay sonunda elinde sadece yorgunluklar kalan insanlardan olmayacak hem de ömür boyu işime yarayacak ve beni Cennete taşıyacak bir sermayeye kavuşacağım.

Ne olur dua edin de bu planımı uygulayabileyim…



Arkadaşınız Talip Rıza  🙂