Yüce Hedeflere Kilitli Ruhlar

Yüce Hedeflere Kilitli Ruhlar

     Şunu hiçbir zaman hatırdan uzak tutmamak gerekir; iffet ve ismet duygusu gönüllerimize mâl olmuş, nezahet ve ahlâk iç dünyamızın bir derinliği hâline gelmişse hep sırat-ı müstakimde yürürüz. Kötü ve çirkin şeylere baksak bile onların kötü yanlarını görmeyiz. Görsek bile takılmaz, geçer gideriz. Çünkü bu duyguların arkasında iman-ı billah, marifetullah ve muhabbetullah gibi dinamikler vardır. Bunlar sayesinde duygu ve düşüncelerimizi sur veya sera içine alabilir, onları kontrol edebiliriz.

     Ancak ne yazık ki günümüzde toplumun büyük kesimi itibarıyla bu duyguları yitirdiğimize şahit oluyoruz. Yitiklerimizi başka şeylerle doldurmaya çalıştığımız için de çelişkilerden kurtulamıyoruz. Nice zamandır ilahî nizamlar mecmuasının kıymetini bilememişiz. Müslümanlar olarak sahip olduğumuz değerleri layıkıyla temsil edememişiz. Diğer yandan birileri bize güzeli çirkin, çirkini güzel, iyiyi kötü, kötüyü iyi göstermiş; dinî ve ahlakî değerlerimizi zedelemiş. Bir kısım terör örgütleri de şiddet ve terör eylemleriyle Müslümanlığın aydınlık çehresini karartmış. Çokları da Müslümanlığı, kötü örneklere bakarak anlamaya çalışmış ve sürekli yanılgılar içinde kalmış.

Adanmışlara Verilen Lütuflar

     Ne büyük nimettir ki bütün bu olumsuzluklar içinde Cenab-ı Hak, iman ve Kur’ân hizmetine gönül veren adanmışlara önemli bir fırsat ihsan etti. Onları bir tohum gibi dünyanın değişik yerlerine dağıttı. Onlara, bulundukları ülke insanlarına ulaşabilecekleri imkânlar, müesseseler bahşetti. Bütün bunlar, bugüne kadar yanlış anlaşılan meselelerin doğrusunu gösterme adına önemli birer fırsattır.

     Bu açıdan kin ve düşmanlığa kilitlenmiş bazılarının diş göstermelerine, salya akıtmalarına takılmamak lazım. Dar bir alanda yaşayan dar zihinli, nefret ve düşmanlığa kilitli bazı kimseler sizi farklı görebilir. Kendileri akı kara gördükleri gibi, başkalarına da kara göstermeye çalışabilir. Fakat öyle günlerdeyiz ki dünya kadar insan aydınlığı sizin etrafınızda arıyor. Size düşen vazife de enerjinizi sağa sola dağıtmadan, bütün istidat ve kabiliyetlerinizi gönül verdiğiniz gaye istikametinde kullanmaktır.

     Cenab-ı Hak bugüne kadar size ekstradan çok büyük lütuflarda bulundu. Olan şeyler tamamen O’nun lütuf ve ihsanıdır. Sahabe-i kirama, tâbiin-i fihâma ve onlardan sonra gelen mücedditlere, müçtehitlere, Selçukluya, Osmanlıya eda ettirdiği misyonu size de eda ettirdi. Neredeyse gitmedik ülke bırakmadınız. Dünyanın farklı ülkelerinde yüzlerce müessese açtınız. Allah’a binlerce hamd ü sena olsun. Nefis cümleden edna, vazife cümleden âlâ. Karıncalara, termitlere kendi güç ve kabiliyetlerinin çok üstünde kubbeler yaptıran Allah Teâlâ’nın, bizleri şart-ı âdi planında hangi sebebe binaen bu lütuflara mazhar kıldığını bilemiyoruz. Belki belli ölçüde sergilenen ihlas, belki de kardeşler arasındaki vifak ve ittifak Allah’ın lütfuna, tevfik ve inayetine davetiye olmuş olabilir.

     Siz kıvamınızı koruduğunuz, duygu ve düşünce selametini muhafaza ettiğiniz sürece kim bilir Cenab-ı Hak daha başka ne lütuflarda bulunacak. Peygamber yolunda yürümeye devam ettiğiniz, makam ve mansıplara dilbeste olmadığınız, dünyevi çıkarlara peylenmediğiniz, birilerinin vesayeti altına girmediğiniz, yaşatma duygusunu yaşamanın önünde götürdüğünüz ve gölgelere takılmayarak hep güneşe müteveccih yürüdüğünüz sürece Allah’ın izni ve inayetiyle bu iş devam eder.

     Bakmayın şimdi esen muhalif rüzgârlara, tsunamiye dönüşen dalgalara, zalimlerin hay huyuna. Takılmayın bunlara. Allah sizinle beraberse, kimse size üstün gelemez. Bugün kendini aziz bilenler yarın zelil olurlar. Bugün millete zulmedenler yarın hazan yemiş yapraklar gibi savrulup giderler. Hiç tereddüdünüz olmasın. Çünkü Allah ahirette mazereti kalmasın diye zalime mehil üstüne mehil verir ama ilelebet onu ayakta tutmaz. Gayretullaha dokunduğunda tokadı da çok şiddetli olur. Kabza-ı kudretiyle onu bir kere derdest etti mi iflahını keser. Âdet-i ilahiye hep böyle cereyan etmiştir. Tarihte bunun nice örnekleri vardır.

Mefkûre Kahramanlarının Vazifeleri

     Şunu da ifade etmekte fayda var: Bazı dönemler vardır ki Allah yolunda yapılan infaklar, ortaya konulan gayretler başka zaman dilimlerine göre ziyadesiyle değer kazanır. Çünkü şartlar çok çetindir. Günümüzde öyle bir zaman dilimi yaşıyoruz. Bugüne kadar enbiya-yı kirama, evliya-yı izama, Allah’ın daha başka mükerrem kullarına çektirenler bugün de size çektiriyor. Onlar, başlarına gelen belâ ve musibetlere katlandıkları gibi bugün bize de katlanmak düşüyor. Maruz kaldığımız sıkıntılara takılmadan hak bildiğimiz yolda sabit kadem olmak, üveyik gibi kanatlanmak, küheylan gibi şahlanmak da yine bize düşüyor.

     Bize düşen vazife, Allah’ın izni ve inayetiyle, gidemediğiniz yerlere de gitmek, şimdiye kadar açılan müesseseleri, yapılan hizmetleri, verilen himmetleri katlamaktır. Kuruntularının arkasında koşan kimseler altı boş iddialarla milleti kandırmaya devam etseler de, Allah şimdiye kadar size önemli açılımlar nasip etti. Ümidimiz o ki bundan sonra daha büyüklerini de yapmaya muvaffak kılacaktır. Nihayet bu hayırlı hizmetleri engellemeye kilitlenmiş karanlık ruhların hevesleri de kursaklarında kalacaktır. Elverir ki biz, Allah yolundan, Peygamber yolundan, sahabe yolundan ayrılmayalım ve kendi yaşamamızı bir kenara bırakarak yaşatma duygusuyla yaşayalım. Üstlendiğimiz emaneti fevkalade bir azimle, fevkalade bir inanmışlık duygusuyla götürebileceğimiz yere kadar götürme gayreti içinde olalım.

İman İksiri veya Şükür ve Sabır

     Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor:

     “Ne kadar şaşılacak bir haldir şu mü’minin hâli! Başına belâ indiği zaman dişini sıkıp sabreder ve bu onun için hayırlı olur. Nimet sağanağına mazhar olduğu zaman şükreder, bu da onun için hayırlı olur.” (Müslim, zühd 64)

     Dolayısıyla her daim denilmesi gerekli olan söz şudur: “Küfür ve dalaletten başka her hâle hamd olsun.” Şayet sapıklığa düşmemişsek, ahiret hayatının köprülerini yıkmamışsak, Allah’la münasebetimizi koparmamışsak hâlimize hamd olsun.

     Hayata böyle bakabilirsek, zannediyorum fırtınaların şiddeti, dalgaların tsunamiye dönmesi, hortumların yıkıcılığı karşısında sarsılmayız. “Allah var, gam yok” der yolumuza devam ederiz. “Onu bulan neyi kaybetmiştir, O’nu kaybeden neyi bulmuştur ki!” O’nu bulmuşsanız, bulacak başka bir şey kalmamış demektir. Ama O’nu yitirmişseniz elde ettiğiniz hiçbir şey yoktur.