Öyle şiddetli bir arzu var ki ötelere karşı… fakat tek bir şey engel oluyor; mevcudiyetiniz yeryüzünde hala hizmete vesile oluyorsa, bence onu kırmaya hakkın yok diyorum ve onu kırmayı da ciddi saygısızlık sayıyorum. Yani öyle bir ikilem içindeyim. Tabi çoğunuzda da belki bu duygu ve düşünce vardır. Biz burada O’nun için varız, O’nun dava olarak omuzumuza yüklediği meseleden ötürü varız. Ondan dolayı dünyevî bazı sıkıntılara katlanıyoruz. Ama asıl hedefimiz O (cc).. O’nun hoşnutluğu, O’nun rızası!
Soru: Hadîs-i şerif’te “مَنْ لَمْ يَهْتَمّ بِأَمْرِ الْمُسْلِمِينَ فَلَيْسَ مِنْهُمْ” buyuruluyor. Bu hadîs-i şerifte geçen “فَلَيْسَ مِنْهُمْ” ibaresinin ahirete ve dünyaya bakan yönlerini lütfeder misiniz?
“مَنْ لَمْ يَهْتَمّ بِأَمْرِ الْمُسْلِمِينَ فَلَيْسَ مِنْهُمْ”: Müslümanların işleriyle, dertleriyle, sıkıntılarıyla alakadar olmayan onlardan değildir, yani hakiki mümin değildir demektir. Kaybediyor demektir. Hakiki manada onlarla ölçülemez demektir. Bunun gelecekteki mükafatı (Allahu a’lem) baş döndürücü olacaktır Allah’ın izni inayetiyle. Onda hiç şüphemiz yok! Bir gadre uğradıksa şayet, her defasında Cenâb-ı Hak birkaç türlü lütufta berekette bulundu.
Çok iyi şeyler olacağı ümidini taşıyoruz, besliyoruz. Elhamdülillah arkadaşların çehrelerine bakınca, onların yüzlerindeki ümidi okuyunca, ben de ümitleniyorum.
Olan şeylerden dolayı üzülüyoruz tabi. Ama Cenâb-ı Hakk’ın takdiri! Dediğim gibi 27 Mayıs oldu, Haziran oldu, Temmuz oldu. Bütün gadr ayları, gadr seneleri peşi peşine cereyan etti. Her defasında sizin arkadaşlarınız, sizin gibi düşünenler gadr u efgana maruz kaldılar. Bunun da nasıl sonuçlanacağını Cenâb-ı Hak bilir, biz bilemeyiz! Nasıl bir lütf-u ilahi var bilemeyiz!
Soru: Alvarlı Efe Hazretleri’nin: “Dertten büyük derman mı var, bir sebeb-i gufran mı var?” buyuruyor. Burada ifade edilen dert’i, “sebeb-i gufran” olarak görmeyi nasıl anlamalıyız?
O Hazret öyle diyor yani. Üstad Hazretleri de derdi alkışlıyor. Hakperestlerden bir tanesi de: “Ehl-i dert ol, ehl-i dert ol, ehl-i dert ol, ehl-i dert!” diyor. Yani çok küçük şeyleri bile zihninde büyüterek sahiplenme, onları yaşama! İşte biraz evvel olduğu gibi, aynı zamanda başkalarının derdini paylaşma, yaşama, başkaları için inleme! Bunlar insana öyle kazandırıcı şeylerdir ki; zannediyorum ibadet ü taat ile yani bütün ömür boyu hiç durmadan namaz kılsanız, onunla kazanamazsınız onu!
Cenab,ı Hak bazen böyle cebr-i lütfî ihsanlarda bulunur, bunu takdirle karşılamak lazım. “Elhamdülillah! Cenab-ı Hak bizi insan kabul buyurdu ve bize bu şeyleri verdi.” demek lazım. Mükafatını da inşallah öbür alemde görme, belki bu alemde görme imkanı olacaktır. Talip olunan şeylerin büyüklüğüne göre bazen bu türlü şeylerin büyüklüğü de mebsuten mütenasip olur.
Ne duada kusur etmeli ne de fiilî durumda yapılması gerekli olan şeyleri yapmada geri kalmalı! Her iki hususta da cansiperâne, canperverâne yapılması gerekli olan şeyleri yapmalı! Gece gündüz yalvarıp yakarmalı!
Yarlığa Allah’ım bizi de! Ötelere göç etmiş kardeşlerimizi de!