Osmanlı, Yeniçeri ve İnsaf Perspektifi

Osmanlı, Yeniçeri ve İnsaf Perspektifi

Soru: Bazen bir toplumun veya kurumun değişik fertlerinde meydana gelen kusurlar, o heyetin her bir ferdi tarafından işlenmiş; bazen de farklı zamanlarda vukû bulmuş hatalar, bir anda yapılmış gibi algılanarak suizanlara girilebiliyor. Dünden bugüne tarih ve müesseseler değerlendirilirken de böyle bir hatanın yansımaları olmuş mudur? Bu yanlışlığa düşmemek için, tarihimize bakarken ve muhataplarımızı değerlendirirken hangi hususlara dikkat etmeliyiz?



-İnsan, hazır bir lezzeti sonradan verilecek binlerce lezzete tercih edecek kadar acelecidir; bilhassa bu asırda, çok kimseler, bilerek ve severek dünya hayatını âhirete tercih etmektedirler. Dolayısıyla, bir heyet ekseriyet itibarıyla saf ve temiz olsa da, bazen onunla irtibatı bulunan bir kısım şahısların kusurları, o heyetin her bir ferdi tarafından işlenmiş gibi görülüp bütün heyet zan altında bırakılmaktadır. (01:03)

-Birkaç kişinin kötülükleri yüzünden koca bir toplum karalanamaz, karalanmamalıdır; yoksa, adaletsizlik yapılmış olur. Ezcümle, bugün, gözbebeğimiz saydığımız bir müessese içinde bazı cuntacılar da bulunuyor olabilir; fakat, o mücrimlerin varlığı, on binlerce masum insanı da içinde barındıran mübarek ocağın tamamının suçlanmasına mazeret sayılmamalıdır. (05:17)

-Tarihi ve geçmiş toplulukları değerlendirirken de insaflı olmak lazımdır. Mesela, Haricileri bile bütün bütün karalama haksızlıktır. Hariciler, bağnazlığa, huşunete ve hoşgörüsüzlüğe saplanmış, sertliğe, şiddete ve kabalığa sürüklenmişlerdi. Onları bilgi ve marifet değil, slogan, heyecan ve muhâlif olma düşüncesi yönlendiriyordu. Belki Kur’ân’ı çok okuyorlardı ama, onun zâhirî manasına sarılıyor, kendi anladıklarının dışında başka bir ihtimal kabul etmiyorlardı. Kendileri gibi düşünmeyen bütün insanları kâfir sayıyor ve bu hususta son derece acımasız, gaddar ve zalimâne davranıyorlardı. Bütün bunlara rağmen, o toplumu değerlendirirken de insafı elden bırakmamak, bazı iyi yanlarını görmezlikten gelmemek ve bir kısım fertlerin hatalarını umuma mal etmemek gerekir. (06:25)

-Tarihe “Haccâc-ı Zâlim” diye geçen, Emevîlerin meşhur valilerinden Haccâc bin Yusuf es-Sekafî gibi bir insanı değerlendirirken dahi onun kötülüklerinin yanında isabetli sayılabilecek icraatına ve iyi taraflarına da bakmak, yine insafı elden bırakmamak icap eder. (09:35)

-“Harama el uzatacaksak Allah canımızı alsın!.. Kendimiz için yaşayacak ve villalar edinme gibi dünyevî imkanlar peşine düşeceksek Allah canımızı alsın!..” Kur’an hâdimlerinin genel mülahazası budur. Fakat, onlar arasında da “dünya hayatını ahirete bilerek tercih edenler” bulunabilir. Bu itibarla, zaaflarının mahkûmu birkaç kişi yüzünden hizmet erlerinin umumunu karalamak da büyük bir insafsızlıktır. (13:53)

-İlahiyatçılar arasından da çarpık düşüncelerin temsilciliğini yapan kimseler çıkmıştır. Hadis-i şeriflerde, Horasan ulemasından taylesanlı (sarıklı) yetmiş bin insanın âhirzamandaki fitne mümessiline tâbi olacakları ifade ediliyor. (16:53)

-Dünden bugüne bizim binlerce âdil hukukçumuz olmuştur. Günümüzdeki bazı kötü örnekler yüzünden bütün adliyeyi tecrim etmek büyük bir yanlıştır. Geçmişinde, adalet âbidesi Hazreti Ömer ve Fatih cennet-mekan aleyhine hüküm verebilecek kadar hakperest Hızır Çelebi gibi hukuk adamları bulunan adalet sistemini, ufku kararmış bazı kimselerden dolayı toptan kötülemek de insafsızca bir saldırı sayılır. (18:34)

-Hazreti Üstad’ın ifadeleriyle diyecek olursak, “senin bir sene zarfında attığın tükürük, bir günde senden çıkmış bulunsa, içinde boğulacaksın. Müteferrik zamanda istimal ettiğin sulfato gibi acı ilâçları bir günde birkaç kişi istimal etse, hepsini de öldürebilir.” İşte aynı bunun gibi, Yeniçeri’nin bazı fertlerinin hataları herbiri tarafından işlenmiş ve farklı zamanlardaki kusurları toplanıp bir anda yapılmış gibi tasavvur edilirse, karşımıza çok çirkin bir tarih çıkar. Oysa, Yeniçeri’nin bir de fetih tarihi vardır. (22:26)

-Siyasetçilerin içinde bir sürü “eyyamcı” olabilir; fakat, Osman Gazi’den günümüzdeki karakterli idarecilere kadar pek çok nezih insan da çıkmıştır, çıkmaktadır onların arasından. Dolayısıyla, siyasîler ve idareciler de toptan karalanmamalıdır. (28.15)


Soru: Merhum Necip Fazıl, “Yeniçeri” adlı kitabında Osmanlı askerî tarihini hep kaynayan kazan şeklinde gösteriyor ve Yeniçeri’yi şiddetle eleştiriyor. Merhum’un tenkitlerini ve Yeniçeri hakkındaki yaygın yorumları nasıl değerlendiriyorsunuz? (29.40)



-Merhum Necip Fazıl, Türkiye’de tek bir şafağın görülmediği bir dönemde çok faydalı işler yapmış; inananlara ümit kaynağı olmuş, cesur mu cesur bir insandı. (31:00)

-Hazret, üst üste ihtilaller görmüş ve milletin başına inen her balyozu Yeniçeri’den kalma bir alışkanlığın kalıntısı olarak değerlendirmişti. Bu sebeple de, Yeniçeri hakkındaki yorumlarını, -bir açıdan reaksiyon da diyebileceğimiz- bir tepki nazarıyla kaleme almış olabilir. (32:08)

-İlahî ahlakı esas alarak, iyilikleri kötülüklerinin az da olsa önünde bulunan şahıslar ve kurumlar hakkında hep hüsnüzan etmeli ve “hasenâtın seyyiâta rüçhaniyeti cihetiyle” muamele de bulunmalıyız. (35:02)

-Geçmişteki olumsuzluklar hortlatılmamalı ve düşmanlık duyguları asla uyarılmamalıdır. Ebu Cehil, bütün hayatını inananlara düşman olarak geçirmiştir. Fakat, Mekke’nin fethinden bir müddet sonra Müslüman olan Ebu Cehil’in oğlu İkrime’nin (radiyallahu anh) de bulunduğu bir mecliste Ashab-ı Kiram (Allah onlardan razı olsun) arasında Ebu Cehil aleyhinde bazı sözler söylenince, Allah Rasulü (aleyhissalatu vesselam), “Babalarına hakaret etmek suretiyle çocuklarını rencide etmeyin” buyurmuştur. (36:45)