En Büyük Hüsran

En Büyük Hüsran

Çay Faslından Hakikat Damlaları… (00:28)

-Sözlük açısından “doğruluk” demek olan istikamet; ıstılah itibarıyla, itikatta, amelde, muâmelâtta ve yeme-içme gibi bütün davranışlarda ifrat ve tefritten sakınıp takva dairesine girerek nebîler, sıddîkler, şehidler ve sâlihlerin yolunda yürümeye îtinâ gösterme şeklinde yorumlanmıştır. Şu kadar var ki, istikâmetin de dereceleri söz konusudur. Allah Rasûlü (aleyhissalâtü vesselam) bir rivayette, “Hûd Sûresi beni ihtiyarlattı!”; diğer bir rivayette ise, “Hûd Sûresi ve benzerleri belimi büküp saçlarımı ağarttı”  buyurmuş; “Hûd Sûresi ve benzerleri iflâhımı kesip beni yaşlandırdı.” sözü ile فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” (Hûd sûresi, 11/112) âyetine işârette bulunmuştur. Evet, Allah Rasûlü “İstikâmet üzere ol!” emrini kendi kulluk ufkuna göre çok derin anlamış ve hayatını o çizgide sürdürmüştür. (01:33)

-Bilgi, nazarîde kaldığı sürece insanı yönlendirmeye yetmez; onun insan tabiatına mal olması lazım. (04:20)

-Senin maiyyet-i ilahiyeye taht kurman, Allah’a ait alâkanın senin gönlüne taht kurmasına bağlıdır. Rasûl’ün maiyyetine (sallallahu aleyhi ve sellem) taht kurman, O’nun senin gönlüne taht kurmasına bağlıdır. Ona karşı alâkanı “Keşke Mus’ab’ın olsaydım!.. Keşke Enes gibi pabuçlarını göğsüme alsaydım, hep gözümün içine bakacağı anı kollasaydım!..” mülahazalarıyla süslemenin ve duygu/düşünce dünyanı bunlarla örgülemenin öbür tarafta sana dönüşü çok farklı olacaktır. (05:57)

-Cenâb-ı Hak âyet-i kerimede, Rasûl-ü Ekrem Efendimiz’e (sallallâhu aleyhi ve sellem):

الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِينًا

“İşte bugün sizin dininizi kemâle erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin hakkınızda hoşnutluğumu İslâm’a bağladım.” (Maide Suresi, 5/3) buyurmak suretiyle rızasını ekmeliyet ve etemmiyete bağladığını ifade ediyor. (08:50)

-Gelecek, Allah’ın veli kullarına emanettir. (10:00)

Soru: Kehf Sûresi’nin sonunda, dünya hayatında çok iyi işler yaptıklarını sanan bazı mağrurların âhirette en büyük ziyana uğrayan kimseler olacağından bahsediliyor. Burada sâlih bir dairede bulunuyor görünen ve hep sâlih ameller işlediğini zanneden ama ötede en ziyade hüsrâna düşen talihsizlerden olmamak için davranışlarımızda ve hizmetlerimizde öncelikle hangi hususlara dikkat etmeliyiz? (12:35)

-Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor:

قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِالْأَخْسَرِينَ أَعْمَالاً الَّذِينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعاً

“De ki: Yapıp ettikleri yönünden âhirette en büyük kayba uğrayanların kimler olduklarını bildirelim mi? Onlar o kimselerdir ki dünya hayatında işledikleri hep boşa gidecektir; halbuki kendilerinin güzel güzel işler yaptıklarını sanırlar.” (Kehf sûresi, 18/103-104) (13:10)

-Bu ilahî beyanlar bir yönüyle kafirlere bakar, bir yönüyle ehl-i dalalete bakar ve bir yönüyle de günaha giren, kötülüklerden bir türlü sıyrılamayan kimselere bakar. Fakat aynı zamanda bu ayetler, mücâhedenin mebdei olan hicretinde ve hicretinden sonra yapıp ettiği hizmetlerinde kendini ifade maksadı güden, alkışlanma arkasına düşen, parmakla gösterilme mülahazasına giren, elde ettiği makamları kendi çıkar çarklarına kullanan ve böylece hiç farkına varmadan hüsranın göbeğine otağını kuran insanlara da bakar. (16:33)

-Ayetlerde geçen “Habita” kelimesi, bir hayvanın zehirli bir bitki yemesi sonucu karnının şişmesi, sonra da patlayıp ölmesi anlamına gelir. Bu kelime müşriklerin ve riyakârların yaptıkları iyi işlere son derece uygun düşmektedir. Çünkü bu işler parlak ve şişkin görünürler, onlar da bu işlerin iyi, başarılı ve kârlı olduğunu sanırlar; fakat ahirette bunların hiçbir değerinin olmadığını görülür. Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır: “Kıyamet gününde şişman ve iri cüsseli nice adam gelir ki, Allah katında bir sivrisineğin kanadının ağırlığı kadar bile değeri yoktur.” (22:52)

-Amelin ruhu ihlastır. Dava-yı nübüvvetin vârisleri hizmetlerini hiçbir ücrete bağlamamalı ve hep ihlasla hareket etmelidirler ki, ötede o büyük hüsrana düşmesinler. İnsanlık âleminin medar-ı iftiharları enbiyâ-yı izâm efendilerimiz, hayatları boyunca hep istiğna ruhuyla yaşamış; isteyeceklerini yalnız Allah’tan istemiş, dertlerini yalnız O’na açmış; eda ettikleri risalet vazifesi, yaptıkları hizmet ve fedakârlıklar karşısında da hiç mi hiç beklentiye girmemiş, ücret talebinde bulunmamışlardır. Kur’ân-ı Kerim pek çok yerde bu hususa dikkat çekmiş; meselâ Şuarâ Sûresi’nde Hz. Nuh, Hz. Hud, Hz. Salih, Hz. Lut ve Hz. Şuayb (ala nebiyyina ve aleyhimüssalâtü vesselâm) gibi peygamberlerin,

وَمَۤا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلاَّ عَلٰى رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ben yaptığım tebliğ vazifesi karşılığında sizden hiçbir şey istemiyorum, ücretim ve mükâfatım münhasıran Âlemlerin Rabbi Allah’a aittir.” (Şuarâ, 26/109) sözlerini nazara vermiştir. (25:19)

-Hizmet erleri hep şu niyaz mülahazaları içinde bulunmalı ve buna yaraşır şekilde hareket etmelidirler:

اَللَّهُمَّ عَفْوَكَ وَعَافِيَتَكَ وَرِضَاكَ اَللَّهُمَّ اِلَى مَاتُحِبُّ وَتَرْضَى

“Allah’ım bizi bağışla, başka değil Senin affını dileniyoruz, Senden maddî manevî sağlık ve afiyet istiyoruz, her şeyden öte ve her talebin üstünde Senin rızanı diliyoruz. Allah’ım bizi değersiz işlerin peşinde sürüklenmekten muhafaza buyur, gönüllerimizi hoşnutluğunu kazanmamıza vesile olacak tavır ve davranışlara yönlendir; sevdiğin ve razı olduğun hallere ve amellere bizi muvaffak kıl.” (27:00)

-Kehf Sûresi’nin başında kulluğa dikkat çekildiği gibi sonunda da İnsanlığın İftihar Tablosu’nun şahsında yine kulluğa, sâlih amele ve ihlasa vurguda bulunuluyor:

قُلْ إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحَى إِلَيَّ أَنَّمَا إِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَمَنْ كَانَ يَرْجُو لِقَاء رَبِّهِ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحاً وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّهِ أَحَداً

De ki: Ben sadece sizin gibi bir insanım. Ancak şu farkla ki bana ‘sizin ilahınız tek İlahtır’ diye vahyediliyor. Artık kim Rabbine kavuşmayı (likaullahı) umuyorsa, makbul ve güzel işler işlesin (amel-i sâlihe sarılsın) ve sakın Rabbine ibadetinde hiç bir şeyi O’na ortak koşmasın.” (Kehf sûresi, 18/110) (30:20)

-Bu ayet de kafirler, müşrikler ve münafıklar için bir ihtar olduğu kadar mü’minler için de bir ikazdır. Zira, Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), “Sizin hakkınızda en çok korktuğum şey küçük şirktir” buyurunca sahabe efendilerimiz “Küçük şirk nedir?” demişler; Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtü vesselam) de “Riya” karşılığını vermişlerdir. Bir rivayette, eşşirkü’l-esğar yerine eşşirkü’l-hafî (gizli şirk) ifadesi vardır. Nedir Allah’a gizli gizli eş-ortak koşmak? Gizli şirk ya da yerine göre büyüğü kadar tehlikeli olan küçük şirk; gösteriş yapmak, duyurma peşine düşmek, alkış beklemek, her fırsatta varlığını hissettirmeye çalışmak ve hizmetlerini dünyevî ücretlere bağlamaktır. (36:49)