Amelî Milliyetçilik ve Vatan Hasreti

Amelî Milliyetçilik ve Vatan Hasreti

Soru: Genellikle menfî ve müsbet olmak üzere iki gruba ayrılan “milliyetçilik” kavramını, Zât-ı âliniz, “nazarî” ve “amelî” milliyetçilik şeklinde farklı bir sınıflandırmaya daha tâbi tutuyorsunuz. “Amelî milliyetçilik” tabirine yüklediğiniz manaları lutfeder misiniz? (00.33 – 32.30)



-Millet ve milliyetçilik tabirlerinden anlaşılması gerekenler nelerdir? (01.05)

-Bugün İslam dünyasına musallat olan güve nifak güvesidir; kurt gövdenin içine girmiştir ve toplumun kanını emmektedir. Nifak şebekesi, Müslümanların yaşadığı coğrafyada hükmetmeye başladığı günden bu yana milliyetçilik mefhumu adına farklı teoriler ortaya atmak ve ırk mülahazalarını hortlatmak suretiyle toplumu bölüp parçalamaya çalışmaktadır. (07.10)

-Zamanında İttihatçıların dümen suyunda giden birisi, Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesinden kısa bir müddet sonra, Devlet-i Aliye’ye tâbi toplumların, imamesi kopmuş tesbih taneleri gibi darmadağınık olduğunu görüp bin pişmanlık içinde, “Abdülhamit’in Rûhâniyetinden İstimdat” dilenmiş ve pişmanlığını ifade ederken şöyle demişti:



“Milliyet davası fıska büründü
Ridâ-yı diyânet yerde süründü
Türk’ün ruhu zorla âsi göründü
Hem Peygamberine hem Allah’ına” (11.07)


-Amelî milliyetçilik; işin sözünü yapmanın ve nutuklar atmanın ötesinde, ülkemizin bir gün dünyadaki dengeler açısından hak ettiği konumu elde edecek, devletler muvazenesinde ibrelere yön verecek ve hakkın sesi-soluğu olacak bir devlet haline gelebilmesi için çalışıp çabalamaktır; milletimizin kendi öz değerleriyle büyüklüğe sıçramasını, diğer toplumlar nezdindeki tarihî itibar kredisine yaraşır bir hal almasını ve eşsiz güzellikleriyle âleme ışık saçmasını sağlamak için her türlü fedakârlığa katlanarak gereken icraatı ortaya koymaktır. (12.51)

-Eğer Türkiye, dünyada kendine ve tarihine yakışır bir yer almak istiyorsa, dilini de evrenselleştirmeli ve onu bir ilim diline dönüştürmelidir. Milletimizin kendini bütün dünyaya anlatabilmesi ve yeniden ispat-ı vücut edebilmesi, bir açıdan Türkçe’nin “dünya dili” hâline getirilmesine bağlıdır. Bu itibarla, günümüzde bir kere daha, bize ait kelimelerin derlenip toparlanması, edebî nüshaların dikkatlice değerlendirilmesi, dilin kendi ruhuna uygun iştikak yollarının gözden geçirilmesi, aynı kökten farklı kelimeler üretme usûllerinin belirlenmesi ve asırlardan beri konuşula konuşula ince farklarıyla tam belirginleşen kelimelerin, deyimlerin yaygınlaştırılması, dahası yurtdışında da değişik ülkelerin üniversitelerinde Türkçe derslerinin verilmesi gibi mevzularda ciddi çalışmalar yapılması gerekmektedir. İşte, bu gayeye matuf gayretlerin hepsi amelî milliyetçilik kavramına dahildir. (15.07)

-Milletini gerçekten seven insanlar, tarihten tevarüs ettiğimiz değerleri bütün dünyaya tanıtma peşinde olurlar. Nitekim, sineleri her zaman din, vatan ve millet için çarpıp duran adanmış ruhlar, diyalog ve eğitim deyip âleme açıldılar. Zira, onlar insanımızın gözünün bu yolla açılacağını ve ülkemizin bu yolla güçleneceğini düşünüyorlar. Milletimize karşı yapılacak bir gadir, bir zulüm ve bir haksızlık karşısında hep birden seslerini yükseltip bir yeryüzü korosu teşkil ederek, bütün dünyada Türkiye’nin sesi-soluğu olacak hür lobilerin ancak bu yolla oluşacağına inanıyorlar. Evet, bu düşünceyle ortaya konan faaliyetler de amelî milliyetçiliğin ayrı bir buudunu teşkil etmektedir. (16.38)

-Biz, “Ölülerinizi kötülüklerini sayıp dökerek yad etmeyin, onları mesavîleriyle anmayın; hayırlı yanlarını zikredin!” ikazına uyarak ecdadımızın hep iyi taraflarını anıp anlatmak zorundayız. Hayrü’l-halef olmak bunu gerektirir. (22.35)

-Hadis diye de rivayet edilen güzel bir sözde, “Hubbu’l-vatan min’el-iman – Vatan sevgisi imandandır.” denilir. Vatanın kıymetini vatanından koparılan mazlum insanlar çok iyi bilir. (28.20)


Soru: Efendim, geçenlerde Türkiye’den gelen topraklardan seccade yapmak istediğinizi ama bid’at çıkarmamak için bundan vazgeçtiğinizi söylediniz. Gönlünüz bu ölçüde vatan sevgisi ve hasretiyle dolu olduğu halde gurbette onuncu seneyi de tamamladınız. Duygularınızı lutfeder misiniz? (32.31 – 37.37)



-Gözlerimi ölüm iştiyakıyla açmadığım bir gün yoktur; “Bugün de ölmedim!..” diye üzülürüm her sabah. (33.00)

-Hak dostlarının can ü gönülden cemâl-i İlahiyi arzu etmelerine rağmen dine hizmeti kendi nefislerine tercih ederek burada kalıp vazifeye devam etmeleri, her ânı “Refik-i A’la” hülyalarıyla geçirdikleri halde O’nun takdirine rıza göstererek ölümü değil O’nun hoşnutluğunu istemeleri ve dava düşüncesiyle dünyaya bir süre daha katlanmaları “vuslata karşı sabır”dır. (33.45)

-Vatanımı çok severim; fakat, orada herhangi bir karışıklığa sebebiyet vermemek için ülkemin dört bir yanından gelen toprakları yüzüme gözüme sürer ve gurbete katlanmaya çalışırım. Türkiye’de bir problem unsuru olarak bulunmamak için yerin altında yaşamaya bile razıyım. (35.08)

-Türkiyemin toprağına secde edemeyişimin hicranı neler düşündürdü bana ve hangi hislerle doldurdu gönlümü!.. (36.43)

-Vatan toprağından seccade ve yürek yakan hıçkırıklar… (37.31)