Soru: Adanmış ruhların en önemli hususiyetlerinden birisi fedakârlık olmasına rağmen, bazı kurumlardaki insanların bir kısmı fâikiyet düşüncesine ve farklı beklentilere kapılabiliyorlar. Buna bağlı olarak, gönüllülük esası üzerine müesses eğitim ve diyalog hizmetlerine ait kurumların bünyesinde bulundukları halde, kendilerini hizmet çizgilerinin dışındaki emsalleriyle kıyaslayıp ona göre bir maaş ve hayat standardı isteyebiliyorlar. Bu konudaki mülahazalarınızı lutfeder misiniz?
-İrşad ne kadar güçlü olursa olsun, herkesi aynı seviyeye çıkarmak mümkün değildir. Müessiriyet mevzuunda zirvede bulunan, Nâbî’nin ifadesiyle,
“Değildir hâle çıkmış cami içre kürsi-yi vâzâ
Gürûh-u encüme nûr ayetin tefsir eder mehtâb!”
(Gördüğünüz cami kürsüsünde nasihat eden bir vaiz değil, etrafına topladığı yıldızların ortasında bir mehtap gibi parıldayan, nur ayetini o nurlu topluluğa tefsir eden Nur İnsan) Hazreti Sâdık u Masduk Efendimiz’in çevresindeki Ashâb-ı Kiram’ın istifadeleri dahi aynı seviyede olmamıştır. (01.11)
-İrşad mesleğinde, verenin müessiriyetinin yanı başında alanın kabiliyeti de çok önemlidir. Evet, “Herkesin istidadına vabestedir âsâr-ı feyzi / Ebr-i nisandan ef’i sem, sadef dürdane kapar.” (Mîrî) Ahz ü atâ, kabiliyetlere göre cereyan eder; nisan yağmurundan yılan zehirini, sadef de incisini alır. (03.11)
-İhlas, iffet, ismet ve istiğna gibi güzel hasletlere sahip olmanın lüzumu ile uzun yaşama arzusu ve hırs gibi duyguların hayra yönlendirilmesinin gerekliliği herkese anlatılmaktadır; fakat, bunları her insan kendi istidadı ölçüsünde anlamakta ve uygulamaktadır. (05.40)
-Bazıları kendilerine takdir edilen makama, mansıba, bursa/maaşa ve hayat standardına kanaat etmez ve rıza göstermezler; onların gözleri hep yukarılardadır. Oysa, gözün yukarıda olmasını sağlayan latife, Allah marifeti, Allah muhabbeti ve O’na kavuşma aşk u şevki gibi hususlar için verilmiştir; dünyevî ve fanî şeylere sarfetmek onu su-i istimal etmek demektir. (09.30)
-Bir kısım kimseler, sürekli sizinle oturup kalksalar bile ruh dünyaları itibarıyla sizinle beraber olmayabilirler. Zâhiren içinizdedirler ama hallerine kanaat etmezler; sürekli maaşlarında farklılık, daha yüksek bir makam ve daha geniş dünyevî imkanlar isterler. (10.05)
-Bazen belli bir vazife için kendi kriterlerinize uygun bir insan bulamayabilirsiniz. O zaman, sizin ölçüleriniz çizgisinde iffetli, müstağni ve fedakâr olmayan birine de muvakkaten o önemli işi gördürebilirsiniz. Fakat, işin ehlini bulduğunuzda emaneti hemen sahibine devretmelisiniz. (12.00)
-Emaneti ehil olmayana vermek alâmet-i kıyamet ve o emanete de ihanettir. (13.23)
-Bir gün, Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, Ashab-ı Kiram’ın cizye ve ganimet mallarından pay almak için beklediklerini görünce şöyle buyurmuştu: “Allah’a yemin olsun, sizler için fakirlikten korkmuyorum. Ben size dünyanın genişlemesinden korkuyorum. Sizden öncekilere dünya genişlemişti de hemen onun için birbirleriyle boğuşmaya başladılar ve helak oldular. Genişleyen dünyanın onlar gibi sizi de helak etmesinde korkuyorum.” (15.21)
-Büyüyen imkanlar ve artan zenginlik Ashab-ı Kiram efendilerimizin çoğunun hayat tarzlarını değiştirmemiştir; onlar her zaman ilk günkü kadar muktesid ve zahid kalmışlardır. Zira, iktisad ve kanaatin zenginlik ve fakirlikle alâkası yoktur; bunlar İslam’ın değişmez esaslarıdır. (17.00)
-Hizmet dairesinde bulunanlar, kendilerini dışarıdaki emsalleriyle kıyaslamamalıdırlar. Başka müesseselerdeki kimselerin beş on kat fazla ücret almaları gönüllüler için bir ölçü olmamalıdır. Adanmış ruhlar, yurt içinde ve yurt dışında, kiralık bir evde kalıp çoluk çocuklarını geçindirecek kadarlık burs ölçüsünde bir maaşla çalışmalıdırlar. (23.53)
-Hazreti Ebu Bekir’in (radıyallahu anh) maaş anlayışı ve geride bıraktığı testi… (25.25)
-Ganimetin helâl oluşu, dinî nasslarla sabittir. Ne var ki, Hazreti Amr b. Âs (radıyallahu anh) gibi bazı sahabîler, kendilerine dünyalık teklif edilince, “Ben ganimet için müslüman olmadım!..” demişlerdir ki, mesleğimizin esası da budur. Bu meslek içinde bulunanlar mutlaka müstağni olmalıdırlar. (27.04)
-Âhirzamanın en büyük felaket sebebi, dünya hayatının âhirete tercih edilişidir ki, bu hususu vurgulayan ayetin ebcedi, içinde bulunduğumuz zamanı da ihtiva eden bir döneme denk düşmektedir. (30.44)
-İfritten bir çağ.. obur insanların bol bol türediği bir çağ.. âhiret duygusunun katledildiği bir çağ… (32.21)