اَللهُ أَكْـبَرُ كَبِيرًا، وَالْحَمْدُ لِلهِ كَثِيرًا، وَسُبْحَانَ اللهِ بُكْرَةً وَأَصِيلاً الحمد لله رب العالمين وَالصَلاة وَالسَلاِّم عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَاٰلِـهِ وَصَحْبِهِ أَجْمَعِينَ
اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِ مُحَمَّدٍ ﴿﴾ كَمَا صَلَّيْتَ عَلَى إِبْرَاهِيمَ وَعَلَى آلِ إِبْرَاهِيم ﴿﴾ إِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ
اللَّهُمَّ بَارِكَ عَلَى مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِ مُحَمَّدٍ ﴿﴾ كَمَا بَارَكْتَ عَلَى إِبْرَاهِيمَ وَعَلَى آلِ إِبْرَاهِيم ﴿﴾ إِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ
Ey lütufları bol, Keremi nihayetsiz, Rahmeti engin Yüceler Yücesi Rabbimiz! Burada muhterem Hocamızı ebediyete uğurlamak ve O’na hüsnü şehadetimizi bir kere daha arz etmek üzere toplanan binlerce yürek ve buraya gelemeyip kalbiyle bizimle beraber olan yüzbinlerce hüşyar gönül adına, bizleri Hocamıza talebe, yoluna yoldaş, derdine derttaş olma şerefiyle şereflenedirdiğin için Kâinatın zerrâtı adedince Sana hamd ü senalar ediyoruz.
Hocamızın aşktan öte bir bağlılıkla sevdiği ve milyonlara sevdirdiği Habîb-i Edîbin Efendimiz Muhammed Mustafa’ya ve O’nun paklardan pak ehli beytine, yıldızlar misali ashabına salât ü selamlarımızı arz ediyoruz.
Ya İlahel âlemin ve Yâ Ekramel ekramîn! Muhterem Hocamız, ufku, inancı ve davranışlarıyla tam bir ruh ve mânâ kahramanıydı. Bütün ömrünü kalbî ve ruhî hayata programlı olarak yaşadı. Maddî-mânevî bütün kirlerden uzak durdu. Cismânî ve bedenî isteklere karşı her zaman teyakkuzdaydı. Hepimize örnek olacak tertemiz, pırıl pırıl bir hayat yaşadı. Enaniyet, kin, nefret, hırs, haset, bencillik gibi hastalıklar ondan fersah fersah uzaktı. O, tam bir tevazu ve mahviyet âbidesiydi. İltifatlardan, övgülerden hiç hoşlanmazdı. Zaman zaman ziyaretine gelen yerli-yabancı misafirlerin hakperestlik adına dile getirdikleri iltifatları dinlerken bile sıkılır, terlerdi. Bütün hayatı küçücük ve çok sade bir odada geçti. O hep ‘kün indennasi ferdan minnannas’ çizgisinde yaşadı. Zaman zaman talebelerine yemekler yaptı. Nasıl yemek yapılacağını, en iyi nasıl çay demleneceğini bile gösterdi. En sevdiği şeylerden biri de, kendisine gelen bir hediyeyi o anda yakınında bulunan üç beş talebesine-hizmet erine vermekti.
O, herkese sinesini açan, herkesi şefkatle kucaklayan bir sıyanet meleğiydi. Nezaketi ve inceliği ile benzersiz bir örnekti. Yanına gelen çocukların bile anlattıklarını dikkatle dinler, onlara değer verdiğini gösterirdi. Kadirşinastı, ne var ki, Allah’tan başka kimseden de bir şey beklemezdi. Kendisine çay getiren evladı yaşındaki insanlara her seferinde “Teşekkür ederim, çok zahmet oldu” derdi.
Ey Kudreti Sonsuz, Yüceler Yücesi Rabbimiz! Hocamız yanıltmayan bir rehberdi. Bize her zaman kendimizle yaka-paça olmayı ve sadece kendi ayıplarımızla meşgul bulunmayı salıklardı. Kendisi de bunun en güzel örneğiydi. Kimsenin eksiğiyle-gediğiyle uğraşmazdı. Onun en mümeyyiz vasıflarından biri her fırsatta iyi bir insan olma örneği sergileyerek, bizleri daha yüksek ufuklara yönlendirmesiydi.
Huzuruna her girdiğimizde kendi içimizde kusurlarımızın, günahlarımızın muhasebesini yapar, O’nun nezih dünyasında bir rahatsızlık verir miyiz endişesiyle ürperirdik. Ama o, bilse bile ayıplarımıza, kusurlarımıza göz yumardı. Cahilce, kabaca sergilenen olumsuz tavırlara bile tebessümle karşılık verirdi. Kötülükleri hep iyilikle savma gayretindeydi. Elli defa rencide edilse de, bir kerecik olsun kimseyi kırmayı düşünmezdi.
Hocamız bize, anne-babamızdan daha yakındı. Şefkatiyle, merhametiyle bizleri her zaman kucaklayıp bağrına bastı. Herhangi birimizin en ufak bir sıkıntısına muttali olunca, hemen alakasını gösterir ve çareler üretirdi. Üzüntümüzü, derdimizi simamızdan anlardı. Babası ağır bir hastalığa yakalanan bir arkadaşımızı “Ben hastalığında babamın yanında olamadım: sen babanı yalnız bırakma” diyerek memleketine göndermişti. Hemen hepimizin aileleriyle yakından meşgul olurdu. Kendisine verilen bir dua listesine kendi anne babasının da ismini yazan bir arkadaşımıza “Onları ayriyeten yazmana gerek yok, ben zaten her gece size ve anne babalarınıza dua ediyorum” demişti. Bazen bir tebessümle ya da küçük bir iltifatla bizleri rahatlatırdı. Huzurunda ilk defa ders okuyamaya başlayan ve heyecandan sesi titreyen arkadaşları iltifatlarıyla ve tebessümüyle rahatlatır, üzerlerinden heyecanlarını atmalarını sağlardı.
Muhterem Hocamızın diline pelesenk edip bize sürekli hatırlattığı bir düsturu vardı. “Akıbetinden endişe etmeyenin akıbetinden endişe edilir” derdi. Bu sebeple kul hakkına girmekten tir tir titrerdi. Gençlerle hasbihal etmek için iki saatliğine gittiği bir talebe yurdundan çıkarken “Buranın halılarına bastım, koltuklarında oturdum ve yıpranmalarına sebep oldum. Abdest almak için de suyunu kullandım.” deyip yüklü miktarda sadaka bırakmıştı. Yetmişli yıllarda vaaz vermek için tek başına gittiği bir Anadolu şehrinde namaz çıkışı ayakkabılarının çalındığını gördü. O esnada camideki bir hacı amca Hocamıza kendi ayakkabılarını verdi. Yıllar sonra o hacı amcayla buluştu ve ayakkabıdan çok daha kıymetli hediyeler vererek helalleşti.
Ey Çaresizlerin Çaresi Rabbimiz, canımızdan aziz Hocamız tam bir vefa abidesiydi. Vefanın en güzel örneklerini bize defalarca gösterdi. Annesi veya babası vefat eden, evladı yaşındaki talebelerini bile mutlaka arar, teselli ederdi. Onunla tanışıp vefasını müşahede etmeyen kimse yoktur. Altmışlı yılların sonunda bir Ege kasabasında kayıklı motoruyla kendisine köyleri gezdiren bir amcayı yıllar sonra aramış, vefat ettiğini duyunca çok üzülmüş, “Ben onun adına bu gece istiğfar edeyim, ona dua edeyim” demişti. Hocamız, hepimiz için hiç kirlenmemiş, tükenmek bilmeyen nurlu ve feyizli bir kaynak gibiydi. Onu bulup onunla aynı atmosferi paylaşanlar tarif edemeyecekleri güzellikte pek çok esrara ve envâra ulaşırdı.
Ey Kerem Sultanı Rabbimiz! Bizler hem talebeleri hem de yol arkadaşları olarak Hocamızın ilminden, dava şuurundan, kulluktaki derinliğinden etkilendiğimiz kadar O’nun bize Allah Resulünü hatırlatan güzel ahlakından, üstün insani meziyetlerinden de çok şey öğrendik. Bizler, Ondan öğrendiğimiz ne varsa, son nefesimize kadar en güzel şekilde temsil edeceğimize, ona layık talebeler olacağımıza söz veriyoruz. O bizi hiçbir zaman utandırmadı, başımızı öne eğdirmedi. Bizler de uhuvvetimizle, tesanütümüzle, dasitani kardeşliğimizle emanetine sahip çıkacağımıza ve Onu Senin huzurunda mahcup etmeyeceğimize söz veriyoruz! Ne Olur Rabbimiz! Onun bize verdiklerinden kat kat fazlasını Sen Ona orada lütfet! Onu Firdevs’in en güzel yamaçlarında Efendimiz ile ve bütün sevdikleriyle buluştur. Cemalinle O’nu müşerref eyle. O’nun himmetinden ve tasarrufundan da bizleri mahrum eyleme. Herkesin birbirinden kaçtığı o dehşetli günde bizi O’nunla buluştur. Şefaatine nail eyle.. Biz O’ndan razıyız, Sen de ondan razı ol, biz şahidiz sen de Şahit ol Yâ Rabbe’l Âlemîn… Amin.





