Hizmet-i imaniye ve Kur’âniye davasına gönül vermiş fedakâr ruhlar, inandıkları kutsi dava uğruna olağanüstü gayretler gösterdiler. Dünyevi beklentilere girmeden, sebeplere bağlanmadan, problemlere takılmadan doğudan batıya, kuzeyden güneye dünyanın dört bir yanına hicret ettiler. Gittikleri yerlerde her tür tehlikeyi göze aldılar, büyük sıkıntılara katlandılar ve canlarını dişlerine takıp hizmet ettiler. İnsanlığın felahı adına en küçük bir ayrımcılık fikrine kapılmadan bütün insanlarla kardeşçe yaşayabilmenin örneklerini sergilediler. Bugün birilerinin destanı yazılacak ve hayatları kitaplaştırılacaksa öncelikle bu fedakâr gönül insanlarından başlanmalıdır. Nasıl ki sahabeden bu yana dine hizmet etmiş büyük zatlar hakkında biyografiler kaleme alınmış, tabakat kitapları yazılmışsa bunun benzeri çalışmalar bugünün adanmışları hakkında da yapılmalıdır. Özellikle gittikleri yerlerde ilk defa ocak tüttüren ilklerin yaşadıkları tecrübeler, çektikleri sıkıntılar, yaşadıkları mahrumiyetler, karşılaştıkları zorluklar ve bunların üstesinden nasıl geldikleri sonraki nesillere anlatılmalıdır. Bunlar bir hikâye veya roman üslûbuyla kaleme alınabileceği gibi, daha başka edebî türlerden de istifade edilerek dillendirilebilir. Bu yapılabildiği takdirde muhtemelen geniş ve hacimli bir literatür ortaya çıkacaktır. Bu tür çalışmaların yapılması hem onlara karşı vefanın gereğidir hem hizmet erlerinin şevkine medar olacaktır hem de arkadan gelenlere örnek teşkil edecektir.
Daha önce Samanyolu televizyonunda yayınlanan Ayna programı farklı ülkelerde hizmet eden diğergâm gönülleri ekrana taşıyor, onların hayatlarına yer veriyordu. Fakat hem sınırlı sayıda insanla röportaj yapılıyor hem de detaya inilemiyordu. Onların hayat serencamlarına ışık tutulamıyor, fedakârlık ve samimiyetleri ekrana tam tekmil aksettirilemiyor, bulundukları ülkelerde ne tür zorluklar yaşadıkları üzerinde yeterince durulamıyordu. Şimdi günümüzün imkânları kullanılarak bütün yaşananların ayrıntılarıyla anlatılması, yayınlanması ve hem günümüz insanına hem de sonraki nesillere ulaştırılması çok önemli. İnsanlar bu kudsî dava yolunda ne tür fedakârlıklara katlanıldığını bilmeliler. Yaşananlar öyle anlatılmalı, olaylar öyle sunulmalı ki bunları izleyen veya okuyan kimseler yüce bir mefkûre uğruna ne tür mahrumiyetlere katlanıldığını, nasıl sarp yokuşların aşıldığını, insanların nasıl ölüp ölüp dirildiğini görmeli ve “Bu iş için her şeye katlanmaya değermiş!” demeliler.
Bir insanın dini, diyaneti, mefkûresi için evini, yurdunu terk edip başka diyarlara göç etmesi, gittiği yerlerde bin bir zorluğa katlanarak kendi duygu ve düşüncesi adına ocaklar tüttürmesi hafife alınamaz. Herkesin dünya arkasından koştuğu, dünyalık elde etmeye, dünyasını mamur hâle getirmeye çalıştığı bir zamanda, birileri sahabe efendilerimizin çizgisini takip ediyor, onların yaptığı hizmetleri yapmaya çalışıyorsa, onların hayatları kalem erbabı tarafından mutlaka kayda geçirilmelidir. Eğer bu tür çalışmalar zamanında yapılmazsa çok şey unutulup gidecektir. Zira daha sonra gelenler aynı imkânlara sahip olamayacaktır. Mesela İbn Hacer veya İbn Esir gibi tarihçiler birer kadirşinaslık ifadesi olarak sahabe hayatlarına dair en hacimli, en güzel çalışmaları yapmış ve binlerce sahabinin hayatını kayda geçirmişlerdir. Onlar, her ne kadar her şeyi didik didik eden, mevcut kaynakları çok iyi kullanan büyük birer tarihçi olsalar da yaşadıkları dönem yedinci ve sekizinci asırlar olduğu için unutulan, eksik kalan çok şey de olmuştur.
Örnekleri kendinden diye tarif ve tavsif ettiğimiz bir hareketin güzide fertlerinin yaşadıkları hayatın gelecek nesillere rehber olarak sunulabilmesi için mutlaka yaşanan güzelliklerin kayda geçirilmesi, farklı yöntemlerle geleceğe emanet edilmesi hayatî önemi haizdir.
Şu da unutulmamalıdır ki, anlatılanlar temsil edilemediği ve güzel örnekler gösterilemediği takdirde edebî ve hamasî sözlerin etkisi bir yere kadardır. İnsanların heyecanını coşturacak, himmetlerini şahlandıracak ve onlarda ciddi bir şevk hâsıl edecek asıl etken, kendileri gibi kimselerin yapıp yaşattığı gerçek örneklerdir. Allah’a binlerce şükürler olsun ki günümüzün adanmış gönülleri bu güzel örnekleri ortaya koydular. Eğer bu yaşananlar, gönüllere tesir edecek, başkalarını hizmete sevk edecekse niye onların destanını yazmayalım ki!
Ben bir ara ilklerden elli, altmış kadarının hayatını yazmayı düşünmüştüm. Fakat mevcut işlerin yoğunluğu ve vakit darlığı bu düşüncemi gerçekleştirmeye imkân vermedi. Daha sonra çevremdeki bazı arkadaşlara bu konuda ricacı oldum. Allah’a şükürler olsun ki bu konuda bazı çalışmalar yapıldı, yapılıyor. Yapılması da lâzımdı. Biz bu konuda kendimize düşeni yaparız. Arkadan gelenler bunları ne yapar, nasıl değerlendirir, bilemeyiz. Belki de onlar çağın anlayışına ve bakış açısına göre onları yeniden şekillendirir, farklı bir renk ve desen hâline getirir ve insanlığa sunarlar.
