440. Nağme: Bir İlâhî Âdet: Tedrîcîlik

440. Nağme: Bir İlâhî Âdet: Tedrîcîlik

Kıymetli arkadaşlar,

Cenâb-ı Allah, kâinâttaki her şeyi “Ol!” deyivermekle en mükemmel şekilde varlığa erdirebileceği halde, bütün mekânın ve eşyanın mevcudiyetinin belli vakitlere bağlanmasını; mahlukâtın yavaş yavaş ve adım adım varlık sahasına çıkıp belli bir zaman içinde olgunlaşmasını murat buyurmuştur. Evet, varlık âleminde her şey takdîr-i ilahî ile belirlenen bir süreye bağlı olarak şekilden şekle, tavırdan tavra intikâl ettikten sonra belli bir vaziyete ulaşmaktadır. Zaman, eşyanın üzerinde tesirini icra etmekte ve hadiseler, zamanın keskin dişleri arasında öğütüle öğütüle meydana gelmektedir.

Muhterem Hocaefendi’nin ifadeleriyle: “Ol!” dediğinde cihanları bir kerede var eden Kudreti Sonsuz, kâinatı altı zamanda yaratıyor.. insanı, çağlar ve çağlar geçtikten sonra varlığa nezarete memur ediyor.. yavruyu anne karnında –hem de onca çile ve onca ızdırapla– aylarca tutuyor.. yumurtadan civcive olan o minik mesafeyi haftalar içine serpiyor ve uzatıyor.. deniz derinliklerinde mercana, ne kanlar ne kanlar kusturuyor; kusturuyor da ondan sonra gün yüzüne çıkma vizesi veriyor.. suları bir sırlı teenni ile bulutlaştırıyor; bulutları akıl almaz bir takdirle damlalaştırıp yerin bağrına indiriyor.. zeminin bağ ve bahçelerini zamanın tığına takıp, mevsim atkıları arasında ve sabırla bir dantela gibi örüyor; örüyor ve bize ilâhî ahlâkı talim ediyor…

Bu ilahî ahlak, Kur’an-ı Kerim’in ceste ceste inen ayetlerinde ve İnsanlığın İftihar Tablosu’nun tebliğ metodunda da kendisini gösteriyor. Emir ve yasaklar, bir başka ifade ile teklifî hükümler birden bire değil, belli zaman aralıkları ile nazil oluyor. İlahî emirlerden önce adeta kalb ve kafalar rehabilite edilerek her şeyi kabule hazır hale getiriliyor.

İşte, bu ilahi âdete, Kur’an-ı Kerim’in tenzil keyfiyetine ve Efendimiz’in tebliğdeki üslubunun önemli bir derinliğine “tedrîcîlik” deniliyor. Tedrîc; adım adım, azar azar, derece derece ilerlemek manasına geliyor. Hadiselerin yavaş yavaş, mertebe mertebe, zaman zaman ve belli bir vakte bağlı şekilde cereyan etmesine “tedrîciyye” (tedrîcîlik) adı veriliyor.

İnsanın, özellikle de her mefkure kahramanının, çevresinde bir nizam dahilinde meydana gelen hâdiselerden ders alması, sebep ve netice münasebetini gözetmesi ve eşyâ arasında bulunan tertibe riayet etmesi gerekiyor. Fıtratta carî kanunları görmezlikten gelmemesi; sebepleri gözetmeden netice beklememesi; zamana ve mesafelere karşı tahammülsüz davranarak birkaç merdiveni birden atlamaya yeltenmemesi icap ediyor.

Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, bir makalesinde “Çocuksu ve aceleci ruhlar, bu teenniyi nasıl telakki ederlerse etsinler ezelden beri ilâhî âdetler, var olduğu günden bu yana tekvînî emirler, hep böyle cereyan etmiş, böyle cereyan ediyor ve böyle cereyan edecektir. Beklenen her şey olacaktır ve O’nun vaad ettiği günler doğacaktır; ama bu, kaderle tespit edilen ölçüler içinde olacak ve mevsimi geldiği zaman doğacaktır.” diyor.

Bu hakikatlerden hareketle aziz Hocamıza şu soruyu tevcih ettik:

“Ezelden beri ilâhî âdetlerin ve var olduğu günden bu yana tekvînî emirlerin hep bir teennî ve tedrîcîlik üzere cereyan ettiği anlatılıyor. Hem tekvînî hem de teşrîî emirlerdeki bu tedrîcîlik ferdî ve ictimâî hayatta denge adına bize neler ifade etmektedir?”

Bu sorunun cevabını, mukaddime faslıyla beraber 36:53 dakikalık ses ve görüntü dosyaları halinde arz ediyoruz.