318. Nağme: Peygamberâne Kararlılık ve Dikleşmeden Dik Duruş

318. Nağme: Peygamberâne Kararlılık ve Dikleşmeden Dik Duruş

Değerli arkadaşlar,

Birbirinden güzel hasbihalleri yayınlarken her birinin kıymet ve ehemmiyetini anlatmaktan aciz kaldığımızı ve onları gereğince nazara veremediğimizi her gün bir kere daha derinden hissettiğimiz gibi bugün paylaşacağımız yeni sohbeti neşre hazırlarken de gönlümüzde aynı acziyeti duyduk.

Bir ara “Bunu seyredip dostlarıyla paylaşanlar kendileriyle beraber sevdiklerine de iyilik yapmış olacaklar” notunu büyükçe yazalım diye düşündük ama yarın paylaşmayı planladığımız öyle önemli bir dosya var ki, aynı cümleyi mecburen onun için de kullanacak olmamız bizi tereddüde sevketti. Ne diyelim, sahiden elimizde öyle kayıtlar var ki hepsi birbirinden güzel ve hiçbiri kaçırılacak gibi değil. Şayet gün içinde yeni bir sohbet olursa onu yayınlamaya öncelik vererek sırayla hepsini size ulaştıracağız inşaAllah.

Şimdi sunacağımız sohbette Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, kararlı ve dik durmanın, çağımızda çok zor bir hadise olduğunu; zira pek çok ölçünün göz ardı edildiği günümüzde dik durayım derken dikleşenlerin ve kararlılık sergilediğini zannederken şiddete başvuranların bulunduğunu, neticede şiddetin şiddet, hiddetin de hiddet doğurduğunu anlattı.

Her meselede bizim için nümune-i imtisal olan İnsanlığın İftihar Tablosu’nun (sallallahu aleyhi ve sellem), kararlı ve dik durma mevzuunda da örnek alınması lazım geldiğini belirten kıymetli Hocamız, Rasûl-ü Ekrem Efendimiz’in mübarek hayatından misaller vererek konuyu şerhetti. Hocaefendi özellikle şu hususların üzerinde durdu.

*Hadise ve problemlerin üzerine nefret sözcükleriyle yürürseniz, bir sürü nefret sözcüğüyle karşı karşıya kalırsınız.

*Sabrın sabırdan daha ötesine sabredeceğimi bileceği ana kadar dişimi sıkıp sabredeceğim.

*Kur’an-ı Kerim, Hazreti İbrahim’i (alâ nebiyyinâ ve aleyhissalatü vesselam) Mümtahine Sûresi’nde “güzel bir örnek” olarak anlattığı gibi, İnsanlığın İftihar Tablosu’nu da “üsve-i hasene” olarak nazara vermiştir. Ayet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır:

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيراً

“Hakikaten, Allah’ın Rasûlünde sizler için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı bekleyenler ve Allah’ı çok zikredenler için en mükemmel bir nümûne vardır (o en güzel örnektir).” (Ahzâb, 33/21)

*İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz hicret esnasında Sevr sultanlığından ayrılıp yola revân olacağı an yaşlı gözlerle son bir kere daha doğup büyüdüğü topraklara bakmış ve “Ey Mekke! Seni o kadar çok seviyorum ki, eğer beni çıkarmasalardı -vallahi- senden ayrılmazdım.” buyurmuşlardı.

*Bütün tehlike dolapları herkesten önce İnsanlığın İftihar Tablosu’nun mübarek başında dönüp durmuştur. Kur’an-ı Kerim, müslümanlar hakkında kurulan komploları âdetâ Efendimiz’e tahsis etmiş ve şöyle demiştir:

وَإِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذِينَكَفَرُوا لِيُثْبِتُوكَ أَوْ يَقْتُلُوكَ أَوْ يُخْرِجُوكَ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُاللّهُ وَاللّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ

“Bir vakit de o kâfirler senin elini kolunu bağlayıp zindana mı atsınlar, yahut öldürsünler mi, yahut seni ülke dışına mı sürsünler diye birtakım tuzaklar planlıyorlardı. Onlar tuzak kuradursunlar, Allah da tuzaklarını başlarına doluyordu. Zaten Allah’tır tuzakları boşa çıkarıp onları kuranların başlarına dolayan.” (Enfal, 8/30)

*Görüldüğü üzere, elini kolunu bağlayıp zindana atma, öldürme ya da belde dışına sürme gibi mekrin değişik dalga boyundaki zuhurları olan bütün komplolarda gayr-i sarih mef’ul Efendimiz’dir; bütün planlar O’nun üzerine yapılmıştır. İncitmişlerdir ama Allah Rasûlü kimseyi incitmeyi düşünmemiştir. Kırmışlardır, fakat O kimseyi kırmaya teşebbüs etmemiştir. Gılzet kusmuşlardır ama O kimsenin üzerine tükürük bile atmamıştır.

*İnsanlığın İftihar Tablosu (aleyhi ekmelüttehâyâ) bilhassa Mekke döneminde çok büyük musîbetlerle karşı karşıya kalmıştır; kavmi tarafından yalanlanmış, işkencelere maruz bırakılmış, ölümle tehdit edilmiş ve hatta kendisine komplolar kurulmuştur. Diğer taraftan, kendisinin, ailesinin güzîde fertlerinin ve Ashâb-ı Kirâm’ın esaretten işkenceye, hastalıktan ölüme kadar pek çok imtihanına şahit olmuştur. Fakat, Rehber-i Ekmel Efendimiz, hiçbir zaman kaderi tenkit manasına gelebilecek bir şikâyette bulunmamış; belki çok incindiği anlarda Mevlâ-yı Müteâl’e halini arz ederek O’nun rahmetine sığınmıştır. Fakat insanlara karşı hep şefkat tavrı ortaya koymuş, Uhud’da başı yarıldığı, dişi kırıldığı zaman “Allahım kavmimi affet, çünkü onlar beni bilmiyorlar!” dediği gibi, Tâif dönüşü hazin münacatı karşısında Hazreti Cebrail’in gelip “Ya Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem), istersen dağlar meleği şu dağı Taiflilerin başına geçirsin!” demesi karşısında adeta tir tir titremiş; “Hayır! Bu insanların neslinden yüz yıl sonra bile bir mü’min gelecekse, böyle bir şeyin olmasını istemem!” diye inlemiştir.

*Bir davaya gönül vermişseniz, başkaları problem çıkarsalar bile siz asla problemle karşılık vermemeli ve katiyen “müsbet hareket”ten ayrılmamalısınız.

Deryaya damlayla işarette bulunuyor gibi özetini verdiğimiz bu güzel sohbeti 20 dakikalık ses ve görüntü dosyaları halinde arz ediyoruz.

Hürmetle…