277. Nağme: Ne “Mazi” Ne de “İstikbal” Masal, Onlarla Derinlik Kazanır “Hal”

277. Nağme: Ne “Mazi” Ne de “İstikbal” Masal, Onlarla Derinlik Kazanır “Hal”

Mp4 indir

HD indir

Share

Paylaş

Kıymetli arkadaşlar,

Öteden beri hemen herkes, içinde bulunduğu zamandan şikâyet etmiş ve daha iyi günlerin özlemiyle inlemiş durmuştur. Cismaniyet ve bedenî hazları itibariyle kendini bohemliğe salmış, Bir geçmiş gün için beyhude feryad etme / Bir gelecek günü boşuna yad etme / Geçmiş gelecek masal hep / Eğlenmene bak, ömrünü berbad etme diyen bir kısım bön kimseler istisna edilecek olursa, çoğu kimse ya geçmişe vurgun veya geleceğe tutkundur. Umumiyet itibariyle genç ve serâzât gönüller daha ziyade hülyâlarında kurdukları bir gelecekte, yaşını-başını almış dünün olgun insanları da hep geçmişte yaşarlar.

Aslında geçmişin ayrı bir manası, geleceğin ayrı bir kıymeti, hâlin de ayrı bir değer ve ifâdesi vardır. Zamanı, en kıymetli dilimi itibariyle hayallerimizde kurduğumuz geleceğin sırça saraylarında veya geçmişin semâvileşen parlak sahifeleri arasında aradığımız sürece, onun, mutlaka değerlendirilmesi gerekli olan altın dilimini görmezlikten gelmiş; düne ve yarına göz yumup, sadece bugünle bütünleşip, bugünle teselli olduğumuz zaman da çok önemli iki hayatî kaynağı kaybetmiş oluruz.

Geçmiş, hem bugünümüze hem de yarınlarımıza kaynak olabilecek bereketli bir menba, bugün ise, geleceğin fide ve fidanlarını yetiştiren mübârek bir meşcerelik ve milli bir sermaye iken, mâziyi romantik duygu ve düşüncelere açılmış bir arşiv gibi görüp değerlendirmek, bugünü de serâzâd gönüllerin şehrâyin zamanı sayıp hezeyanlar içinde geçirmek, kazanma kuşağında kaybetmekten başka bir şey değildir.

Kendisine, “Sen hep maziden bahsediyorsun; sürekli Osmanlı çeşmelerini, camilerini dile getiriyorsun; sen bir harâbîsin, harâbâtîsin.” diyenlere karşı Yahya Kemal, “Ne harâbîyim ne harâbâtîyim / Kökü mazide olan âtîyim.” diye cevap vermiştir. Evet, parlak bir gelecek için dünü bilip ondan ibret almak ve bugünü de tam değerlendirmek iktiza etmektedir.

Dünü bugünle, bugünü de yarınla bir arada mütâlaa edebilen ruh insanlarının varlık ve hâdiselere bakışları çok farklıdır. Onların canlı ve sımsıcak dünyâlarında, her şey bir başka lezzet, bir başka halâvetle doğar ve zaman üstü bir çizgide cereyan eder. Geçmiş zaman, bin bir modeliyle geleceğin rengârenk kostümlerini hazırlar. Gelecek, ihya edilmeyi bekleyen bir arâzi gibi, yüksek mefkûre ve hülyâ derinliğinde hâdiselere bağrını açar bekler. İçinde bulunduğumuz zaman ise, bir mekik gibi bu iki kutup arasında gelir-gider ve kendi dilimini örer.

Bu arada, insan maruz kaldığı bir kısım mazeretler ve aşamayacağı bazı engellerden dolayı istediklerini tam yapamayabilir ve arzu ettiği işi eksiksiz olarak gerçekleştiremeyebilir. Şayet başlangıçtaki niyet halis ise, ameldeki boşlukları da işte o temiz niyetler doldurur. Nitekim, yatsı namazını eda edip sabah namazına kalkma niyetiyle yatan bir insanın uykudaki nefeslerinin bile zikir/sadaka olacağını Hazreti Sâdık u Masdûk Efendimiz bildirmektedir. Ayrıca, ortalama yetmiş senelik bir ömürle ebedî hayatın kazanılması da yine niyetin boşlukları doldurmasıyla mümkün olmaktadır.

Bu cümleden olarak, günümüzde, dünyanın değişik yerlerinde, hayatın değişik birimlerinde vazife yapan öyle insanlar vardır ki, bunlar, tepeden tırnağa pür heyecandırlar. Onlar, her gün heyecanla oturup heyecanla kalkmakta, kendilerine düşen vazifeyi yerine getirmeye her an âmâdebulunmaktadırlar. İşte böylelerinin niyetleri, azim, gayret ve kararlılıkları öbür tarafta öyle sürprizler şeklinde karşılarına çıkar ki, çokları Allah’ın onlara lütfettiği nimetler karşısında imrenmekten kendilerini alamazlar. Bu itibarla da niyet ve himmetler her zaman âli tutulmalı; elden gelen gayretler ortaya konulmalı ve sonra muhtemel boşlukların niyetlerle doldurulacağı konusunda ilahî rahmete itimad edilmelidir.

İşte, 16:44 dakikalık bugünkü “nağme”de muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, (kendi ifadeleriyle) özetlemeye çalıştığımız konuyu misalleri ve detaylarıyla anlatıyor.

Muhabbetle…