261. Nağme: Durağanlık, İrfan Kuyularının Kokuşması ve Çare

261. Nağme: Durağanlık, İrfan Kuyularının Kokuşması ve Çare

Mp4 indir

HD indir

Share

Paylaş

Değerli arkadaşlar,

Bugün arz edeceğimiz 14:55 dakikalık hasbihalde Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi şu konulara değiniyor:

*Sözün kıymeti, kalbin yediği heyecan mızrabından meydana gelmesiyle doğru orantılıdır.

*İçine kova salınmayan kuyu durağanlığın mahkumu demektir ve bir zaman sonra suyu da içilmez hale gelir.

*İnsan, Hak ile meşgul olmak ve hakkın peşinden koşmak suretiyle her zaman daha bir derinleşmeye çalışmalıdır; zira o durduğu an ülfet ve ünsiyet kokuşmasına maruz kalır.

*Durağanlığa karşı savaş ilan etmek lazım.

*İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, “İki günü eşit olan haybettedir (kaybetmiştir)!” buyuruyor. Demek ki, insan her günü daha farklı bir kazanımla selamlamalıdır.

*Hak kapısındaki hiçbir âh ü feryad, hiçbir figan ve hiçbir heyecan karşılıksız kalmaz.

*Zât-ı Ulûhiyete, kulluk hesabına, kalbî ve ruhî hayat adına sunacağınız tâatlerinizin mahfazası “şuur” olmalı ve onlar, kalbin sesi soluğu olarak O’na sunulmalıdır.

*Bir, ağızdan çıkana bakarlar; bir de kalbde var olana. Bunların örtüşmesi asla cevapsız kalmaz.

*“Yanarsam nâr-ı aşkınla yanayım yâ Rasûlallah
Ezelden bağrı yanık bir gedâyım yâ Rasûlallah
Hevâ-yi nefsime tâbî olup pek çok günah ettim
Huzûra hangi yüz ile varayım, yâ Rasulallah!”
diyen Leyla Hanım, “Gidip boynumda zincir ile Ravza-ı Pâk’a, o denlü ağlayam ben ki, görenler hep beni dîvâne sansın ya Rasûlallah!” sözleriyle geri çevrilmeyecek bir dilekçe vermiş oluyordu.

*Zaman, Cenâb-ı Hakk’ın insana verdiği öyle kıymetli bir sermayedir ki, iyi değerlendirdiğinde onunla ebedi hayatı peyleyebilir.. ebedi hayat ne oluyor; Cenab-ı Hakk’ın cemal-i bakemalini müşahede etmeyi, “Ben sizden razıyım” cevabını almayı onunla elde eder. Onun için kudsî hadiste, Allah Teâlâ أَنَا الدَّهْرُZaman, Benim ayine-i izâfîmdir.” buyurarak, zamanı, Kendiyle irtibatlandırmıştır.

*Destimâl, aslında elbezi, mendil anlamına gelen Farsça bir kelimedir. Özel mânâda ise, Hırka-i Saadet ziyaretlerinde dağıtılan ince tülbentleri ifade eder. Osmanlı’da Hırka-i Saadet ziyaretinde, ziyaretçiler tarafından alınan o tülbentler/mendiller o günün bir hatırası olmak üzere saklanır, vefattan sonra da yüze ve göğse örtülürdü.

*Ülfeti yırtmak için sürekli tefekkür, tedebbür, müzakere ve derince okumak lazımdır.

*Derinlik peşinde olmak, canlılığın İsrafilidir; durağanlık, ise, canlı kalmanın Azraili…

Dualarınıza vesile olması istirhamıyla…