İstihdam, İstidrac ve İhanet

İstihdam, İstidrac ve İhanet

Soru: Konumumuzun hakkını veremediğimiz ve Mevlâ-yı Müteâl’e karşı iyi bir kul olamadığımız hisleriyle inkisara düşeceğimiz anlarda İbn Atâullah el-İskenderî hazretlerinin “Allah indinde değerinizi bilmek istiyorsanız, O’nun sizi ne türlü işlerde
istihdam ettiğine bakınız!..” beyanı önümüze bir ümit kapısı aralıyor. İman hizmetiyle alâkalı vazifelerimiz ve içinde bulunduğumuz sâlih daire açısından işaret edilen mülahazayı ve mezkur hikmetli sözü değerlendirir misiniz?



– Başkalarında değil, kendisiyle yüzleşen insanlarda hesap ve akıbet endişesi olur. Gafil kimseler hiçbir şey yokmuş gibi yaşarlar. Fakat, imanın ne demek olduğunu ve neler vadettiğini bilen; -hafizanallah- o mevzuda bir kayma yaşanırsa, akıbetin Cehennem olacağına ve ahiretin kararacağına hakkıyla inanan insanların, dudaklarında bir tebessüm belirse bile, kendileriyle yüzleştiklerinde onun on katı kadar bir işmizaz hasıl olur yüzlerinde. Evet, hâliyle ve âkibetiyle alâkalı endişe duyma meselesi, hayalinden geçen şeylere bile hesap soran muhasebe insanlarının işidir. (01:14)

– Akıbetinden endişe etmeyenin akıbetinden endişe edilir. Daha dünyadayken ötede Allah huzurunda karşılaşacağı şeylerin korkusunu yaşamayanlar, hafizanallah orada o korkuyu iliklerine kadar duyarlar. Burada dalgın yaşayanlar, ahirette o dalgınlıklarının cezasını çekerler. Fakat burada korkuyla tir tir titreyenler, öbür tarafta korkudan emin olarak yaşarlar.  (03:40)

– Ahlakçılar tarafından havf-reca dengesi hep at başı götürülmüştür. Hazreti Gazzali’nin de dediği gibi; insan hayattayken hep havf yörüngeli yaşamalı, hep korkmalı ve yüreği ağzına gelmeli. Ancak öleceği zaman, artık yapacak bir şey kalmadığından, İmam Şafi Hazretlerinin dediği gibi demeli: “Kalbim kasvet bağlayıp yollar da sarpa sarınca, ümidimi affına merdiven yaptım. Günahım gözümde büyüdükçe büyüdü ama, onu alıp affının yanına koyunca, affını tasavvurlar üstü büyük buldum.” (04:30)

– Esved ibn-i Yezid en-Nehai can hulkuma geldiği zaman tir tir titriyor. Akrabası Alkame “Ne o, günahlarından mı korkuyorsun?” diye sorunca, Hazreti Esved “Ne günahı, ben kafir olarak gitmekten korkuyorum” diyor. Vefat ettikten sonra rüyada görülüyor, “Vallahi, peygamberlikle aramda dört parmak bir şey kalmıştı.” diyor. Nice sahabe tarafından iltifata mazhar böyle bir insan, kafir olarak gitmekten korkuyor. (05:30)

– Böyle hassas ruhların, inhirafın bir arpa boyuna bile tahammülleri yok ve “bu beni bitirir” diyorlar. Aynı duyarlılıkta olan Hazreti Pir “Hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork, bir dane, bir lokma, bir kelime, bir öpmede batma” diyor ve küçücük şeylerin bile büyük felâketlere sebep olabileceği konusunda bizleri uyarıyor. (07:37)

– İnsan hiçbir zaman ümidini yitirmemeli; aksine hep ümitli olmalıdır. M. Âkif, “Ye’s öyle bataktır ki düşersen boğulursun, ümide sarıl sımsıkı, seyret ne olursun.” derken hiçbir şekilde ye’se düşülmemesi gerektiğini salıklar. Üstad ise, aynı duruma, “Ye’s, mâni-i her kemaldir.” sözleriyle işaret eder. İşte iman ve Kur’an hadimi, muhasebe hisleriyle ye’s ile recâ arasında çırpındığı demlerde salih bir dairede bulunduğunu düşünerek şu mülahazalarla bütün bütün ümitsizliğe düşmekten sıyrılabilir: Burada, bu ölçüde de olsa ehl-i hikmetle beraberim; ihtimal Hazret-i Rahîm ötede onlara “Girin selametle Cennete!” derken, bana da “Layeşkâ bihim celisühüm – Kur’an talebeleri öyle salih kullardır ki, onlarla oturup kalkanlar asla tali’siz olmaz ve ebedî hüsrana uğramazlar” fermanıyla teveccühte bulunur. Burada ayırmadığı gibi, ötede de arkadaşlarımdan ayırmaz ve onların önünde beni mahcup etmez. (09:17)

– Bazen tek başınıza gözünüzü, kulağınızı kontrol edememe tehlikesine karşı, bir yerden bir yere giderken yanınıza mutlaka bir-iki arkadaş alırsınız; o insanların iyi yanları size örnek olur, kötülükler karşısındaki kararlı duruşlarından ders alırsınız. İşte bir hareket ya da bir cemaat içinde yaşamanın böyle avantajları da vardır. (10:23)

– Rasul-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz buyuruyor ki, “Cenab-ı Hak nezdinde yerinizi bilmek istiyorsanız, Allah’ın nezdinizdeki yerine bakınız.” Sizin Zat-ı uluhiyete alâkanız ne ölçüdeyse, O’nun size muamelesi de o nisbettedir. Bir insanın kalbî ve ruhî hayatı, gökler ötesine ait teveccühün resmidir. (12:52)

– İbn Atâullah İskenderâni’nin sözü sorgulanabilir, ama ümit vermek için kullanılabilir de… Güzel işlerde istihdam edilmeniz, Cenab-ı Hakk’ın size teveccühünün bir tezahürü olabilir. Bunun da ümitlere esas teşkil edebilecek şekilde kullanılmasında mahzur olmasa gerektir. Ancak, meselenin bir de istidrac yanı vardır. Hafizanallah, bazen velâyet mertebesini ihraz etmiş çok büyük kimseler de, enaniyetten tam tecerrüd edemedikleri için, Bel’am ibn Baura ve Bersisa gibi baş aşağı gitmişlerdir. (14:00)

– Bu açıdan iyi yerde istihdam edilen kimseler, ondan kendilerine fazilet çıkarmamalı; o istihdamı Allah’ın nimeti olarak bilmeli ve demelidirler ki: “Allahım, bidayette bana lutfettiğin bu nimeti devam ettir. Aynı zamanda bunu benim hakkımda istidrac vasıtası yapma; ondan dolayı baştan çıkmama fırsat verme!..” Evet, halis bir mü’min, bir taraftan Allah’ın lütuflarının kadrini bilerek, O’nunla irtibatını daha güçlü hale getirmeli; beri taraftan da O’ndan uzaklaştırıcı hadiseler karşısında tir tir titreyen, temkin ve teyakkuz insanı olarak hayatını devam ettirmeye çalışmalıdır. (16.50)

– “Allah bu dini bazen racül-ü facirle de teyid eder” (17:40)


Çay Faslından Hakikat Damlaları: İFTİRAK İHANETTİR!.. (20:04)

– Bu daire içerisine sıkışık zamanda dahil olanlar, bu işe vefalıydılar; onlar arasında binde bir bile geriye dönen, bir manada hizmetten, ibadet u taatten ve akide esaslarından irtidat eden insan ya yoktu veya sayısı çok azdı. Ne var ki, artık hem zorluklar nisbeten aşıldığından, o ilk günlerin fedâkarlıkları herkesten beklenmediğinden ve bir de çoğalan müesseselerden dolayı halkaya giren hemen herkesin kendine bir iş bulabildiğinden -bir manada- henüz olgunlaşmamış, o ölçüde haslaşmamış ve beslenmeyi düşünen kimseler de daireye dahil olabilir. Bu sebeple de bir fırtına esnasında çok değişik kademelerde değişik irtidat hadiseleriyle karşılaşabilirsiniz. Hizmet mürtedleriyle, amel mürtedleriyle, hatta akide mürtedleriyle karşılaşabilirsiniz. (20:24)

– Bencilliğinden sıyrılamamış bazı kimseler, her meselenin kendi fikirlerine göre şekillenmesini isteyerek farklı oluşumlar peşine düşebilirler; gittikleri her yerde birer-ikişer adam kazanmaya, takım kurmaya ve kendilerince bir çığır açmaya kalkışıp iftiraklara sebep olabilirler. Karakter problemi yaşayan ve enaniyetine yenilen o türlü zavallıların yol açtığı iftiraklar, ileride gönüllüler hareketine ve iman hizmetine büyük zararlar verebilir. Bu itibarla da Arapların “uyûn-u sâhire” sözüyle anlattıkları “uyanık gözler”e ihtiyaç vardır. Mü’minler, kimsenin günah ve kusurlarının avcısı olmamalıdırlar, ama dava hatrına ciddi bir tecessüsle o türlü fitnelere karşı da mutlaka tedbirlerini almalıdırlar. (25:45)

– Biz hepimiz sadece muvakkat bir zamana ait mukaddes bir emanetin emanetçileriyiz. Hafizanallah, emanetin gerektirdiği ölçüde emin birer emanetçi olmazsak ötede hainlik muamelesi görürüz; öbür tarafta “hain” derler bize. (30:55)

– Bu dairede bir kişi hesabına bile iftirak çıkaran yılandan daha kötüdür. Siyah yılanla arkadaşlık yapabilirsin, ama çevresini zehirleyen egoistle asla… (32:00)