İstiğfar

İstiğfar

Soru: İstiğfar ne demektir? İstiğfarın belli bir vakti var
mıdır; yoksa o, her zaman mülahazalara emanet bir nedamet ifadesi midir?
İstiğfar için belli bir usûlden bahsedilebilir mi?



İstiğfar; insanın içine düştüğü bir hatanın pişmanlığıyla
kıvranarak Cenâb-ı Hak’tan kusurlarının affedilmesini ve günahlarının
bağışlanmasını istemesi, afv ve mağfiret dilemesi demektir. (00.33)


Her günahtan dolayı Cehenneme yuvarlanıyormuşçasına nedamet
ve ızdırap duyma mü’min bir gönlün şiarıdır. Günahtan müteessir olmayan bir kalb
ise ölü sayılır. Günaha karşı tepki vermeyen ve hatalardan rahatsızlık duymayan
bir gönül, cansız bir bünye gibidir. (03.58)


“Estağfirullâh” sözü, “Allah’ım, Sen’den yarlığanma
diliyorum; ömrüm vefa ettiği sürece de bu talebime devam edeceğim. Bir kere afv
dilemeyi yeterli bulmuyorum; şu anda beni bağışlamanı istediğim gibi, bu
hatamdan dolayı bir ömür boyu nedamet duyacak ve mağfiret dileneceğim. Yarlığa
beni Rabbim!..” manalarını ihtiva etmektedir. (05.15)


Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz şöyle
buyuruyor: “Ne mutlu o kimseye ki, defterinde çok istiğfar bulunur.” (07.11)


Her farz namazdan sonra üç defa “Estağfirullâh” demek
sünnettir. (08.33)


İstiğfar, hemen her yer, zaman ve pozisyonda yapılabilir.
Ancak Kur’ân ve Hadis’te, seher vakitlerinde dua ve istiğfarda bulunulması
tavsiye ve teşvik edilmiştir. Cennet ehli ve öte dünya nimetlerine nail olanlar
anlatılırken bu durum, özellikle hatırlatılmıştır: “Sabredenleri, doğru
olanları, huzurunda gönülden boyun büküp divan duranları, Allah için (mallarını)
harcayanları ve seherlerde istiğfar edenleri (Allah görmektedir)” (Al-i İmran,
3/17); “(Cennetlikler) geceleri pek az uyurlar; seherlerde istiğfar ederler.”
(Zariyat, 51/17-18) (14.02)


İstiğfar, günahların yarlığanmasını isteme olduğundan bir
mebde’dir; bu işin müntehası ise tevbe, inâbe ve evbedir. (18.09)


İstiğfarın usûlü nasıl olmalıdır? (19.16)



يَا
حَيُّ يَا قَيُّومُ، بِرَحْمَتِكَ أَسْتَغِيثُ، أَصْلِحْ لِي شَأْنِي
كُلَّهُ

وَلاَ
تَكِلْنِي إِلَى نَفْسِي طَرْفَةَ عَيْنٍ


“Ey her şeyi var eden hayat sahibi Hayy ve ey her şeyin varlık
ve bekâsını kudret elinde tutan Kayyûm, rahmetinin vüs’atine itimad ederek
Sen’den merhamet dileniyorum; bütün ahvâlimi ıslah eyle, her türlü tavır ve
hareketimi kulluk şuuruyla beze ve göz açıp kapayıncaya kadar olsun, beni
nefsimle başbaşa bırakma, sürekli kötülükleri emreden nefsimin acımasızlığına
terketme!”


Bazı rivayetlerde “وَلاَ
أَقَلَّ مِنْ ذٰلِكَ
” ilavesi de vardır; yani, “Göz açıp
kapayıncaya kadar..” kaydıyla yetinilmemiş, “Hayır! O kadar değil, ondan daha az
bir zaman da olsa beni nefsimle başbaşa bırakma!” denilmiştir. (23.17)


Şeddad bin Evs’den (radıyallahu anh) rivayet edilen hadisin
“Seyyidü’l-İstiğfar” olarak anılan şu kısmı istiğfar için önemli bir duadır:



اَللّٰهُمَّ
أَنْتَ رَبِّي لاَ إِلـٰهَ إِلاَّ أَنْتَ خَلَقْتَنِي وَأَنَا عَبْدُكَ وَأَنَا
عَلَى عَهْدِكَ وَوَعْدِكَ مَا اسْتَطَعْتُ أَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا صَنَعْتُ
أَبُوءُ لَكَ بِنِعْمَتِكَ عَلَيَّ وَأَبُوءُ لَكَ بِذَنْبِي فَاغْفِرْ لِي
ذُنُوبِي فَإِنَّهُ لاَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إلاَّ أَنْتَ

“Allah’ım! Sen benim Rabbimsin. Senden başka ilâh yoktur.
Beni Sen yarattın ve ben Senin kulunum. İman ve ubûdiyetimde gücüm yettiği kadar
Senin ahd ü misâkın üzereyim. Yâ Rabbi! Yaptıklarımın şerrinden Sana sığınırım.
Senin bana in’âm ve ihsan buyurduğun nimetleri ikrar ve itirâf ettiğim gibi
kendi kusur ve günâhlarımı da itirâf ediyorum. Rabbim! Sen beni afv ü mağfiret
eyle. Zîra, Senden başkası günahları afv ü mağfiret edemez, yegâne Gafûr
Sensin.”
Bu duayı her sabah dört kere söylemek sünnettir. (24.20)


Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz’in
Hazreti Ebu Bekir’e öğrettiği dua şöyledir:



اَللّٰهُمَّ
إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي ظُلْماً كَثِيراً، وَلاَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ إِلاَّ
أَنْتَ، فَاغْفِرْ لِي مَغْفِرَةً مِنْ عِنْدِكَ، وَارْحَمْنِي، إِنَّكَ أَنْتَ
الْغَفُورُ الرَّحِيمُ

“Allah’ım, muhakkak ben nefsime
namütenahî zulûmde bulundum; günahları bağışlayacak Senden gayrı kimse yoktur.
Nezd-i Uluhiyetinden hususi ve sürpriz bir mağfiretle beni yarlığa, bana
merhamet et; şüphesiz ki Sen yegâne Gafûr ve Rahîm’sin.” (24.45)


Hazreti Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) her gün on iki bin
defa istiğfar ediyordu. Kendisine “Bu kadarı fazla değil mi?” denilince “Hayır,
günahlarım adedince…” cevabını veriyordu. İhtimal, hayalinden geçen şeylerden
dahi bağışlanma diliyordu. (27.15)


Ebu Hüreyre Hazretleri’nin Rasul-ü Ekrem Efendimiz’den öğrenip sürekli tekrar
ettiği dua şu şekildedir:


سُبْحاَنَكَ
اللَّهُمَّ أَسْتَغْفِرُكَ لِذَنْبِي وَأَسْـأَلُكَ رَحْمَتَكَ * اللَّهُمَّ
زِدْنِي عِلْماً وَلاَ تُزِغْ قَلْبِي بَعْدَ إِذْ هَدَيْتَنِي وَ هَبْ لِي مِنْ
لَدُنْكَ رَحْمَةً إِنَّكَ أَنْتَ الْوَهَّابُ

“Ey bütün eksik
ve kusurlardan münezzeh bulunan Rabbim, Seni (Zatına yakışmayan her şeyden)
tenzih ederim. Allah’ım, günahımı bağışlamanı diler ve rahmetini dilenirim.
Allah’ım, ilmimi artır ve beni hidayete erdirdikten sonra bir daha kalbimi
kaydırma; katından bana rahmet lutfet; şüphesiz ki Sen, çok lütufkâr
Vehhâb’sın.”


Hazreti Üstad, “Dua ve tevekkül meyelân-ı hayra büyük bir
kuvvet verdiği gibi, istiğfar ve tevbe dahi meyelân-ı şerri keser, tecavüzâtını
kırar.” buyurmaktadır. (30.11)