Fedakârlık Ya Hû!..

Fedakârlık Ya Hû!..

Soru: Geçenlerde “Fedakârlık ya Hû!..” buyurdunuz; sonra kendi hattınızla da yazdığınız bu cümle levha yapılıp asıldı. Size bu sözü söylettiren mülahazalar nelerdir; fedakârlık ifadesiyle hangi hususları kastediyorsunuz? İman hizmeti yolunda yapılanları fedakârlık olarak mı yoksa mesuliyet şeklinde mi değerlendirmek gerekir?



-İman ve İslam’dan bütün mü’minler sorumludur; iman esaslarını bütünüyle kabul etme ve dinin emirlerine uyup yasaklarından kaçınma herkesin mesuliyeti dairesindedir. Fakat, “ihsan” şuuru herkes için sorumluluk çerçevesinde sayılmasa bile verilen imkanlar ölçüsünde bazı insanlar için o da bir sorumluluk kabul edilebilir. (01:05)

-Mazhar olduğu nimetler ölçüsünde insanın mesuliyeti de büyür. Bundan dolayıdır ki Allah Teâlâ, Peygamber hânesine girmekle şereflenmiş Ezvâc-ı Tahirât’a şöyle buyurmaktadır: “Ey peygamber hanımları! İçinizden kim çirkinliği âşikâr bir günah işlerse, onun cezası, iki kat olur. Bu, Allah’a göre kolaydır. Ama kim Allah’a ve Resulüne itaat eder, güzel ve makbul işlere devam ederse ona da mükâfatını iki misli verir ve ona cennette kıymetli bir nasip hazırlarız. Ey Peygamber hanımları! Siz herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Takvâ sizin sıfatınız olduğuna göre, namahrem erkeklere hitab ederken tatlı ve cilveli bir eda ile konuşmayın ki kalbinde hastalık bulunan bir şahıs, şeytanî bir ümide kapılmasın. Ciddi, ölçülü konuşun.” (Ahzâb, 33/30-32) (02:47)

-Fedakârlık; bir mefkure insanının gerekirse canı da dahil her şeyini feda etmeye rıza gösterip her türlü eziyet ve zahmetlere göğüs gererek, asıl vazifesi olan iman-ı billah, marifetullah, muhabbetullah ve bunlara terettüp eden zevk-i ruhani yolunda mesafe katetmeye çalışması ve bu uğurda meşru her fırsatı değerlendirme gayretinde bulunmasıdır. (06:13)

-Bir insan, marifet ufku açısından kendisini Cenâb-ı Hakk’a çok yakın hissediyorsa, onun her hareketinin harem dairesine uygun olması gerekir. Gayri o, sokakta değildir, giriş kapısında değildir, koridorda ya da bekleme salonunda da değildir; harem dairesine girmiş, otağını sarây-ı hümâyunun merkez noktasına kurmuştur. İşte orada, oturma da başka türlü olur kalkma da, konuşmanın da keyfiyeti değişir susmanın da. Harem dairesindeki tavır ve davranışlar tamamen hususîdir. Bu, belli seviyenin insanlarının özel hallerine ait hususî bir münasebettir; o münasebete göre de, hususî bir mükellefiyet ve ona göre de bir fedakârlık söz konusudur. (09.33)

-Mus’ab b. Umeyr, Abdullah b. Cahş, Sa’d b. Rebi’ (radıyallahu anhüm ecmaîn) efendilerimizin fedakârlıkları… (12:10)

-Fedakârlık beklentisi açısından insan kendi adına çıtayı çok yüksek tutmalıdır; fakat, Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizin Hazreti Ebu Bekir’i bağrına bastığı gibi zaman zaman koruk içip aklını perdeleyen insanı da kabul ettiğini hep hatırda tutarak başkalarını kendi konumlarında değerlendirmelidir. (13:40)

-Hazreti Üstad, maddî ve manevî füyûzât hislerinden fedakârlık ufkunu göstermektedir. Evet, bir mefkureye dilbeste olmuş ve ona adanmış bir ruh hem maddî hem de manevî füyûzât hislerinden fedakâlıkta bulunur; onları gaye ve hedef yapmaz. Bu, insanın maddî-manevî zevk ve lezzetleri davasına kurban etmesi, vermesi gerekli olan şeyler bir yana, verme mecburiyetinde olmadığı şeyleri bile bağlandığı o dava hatırına gözden çıkarması ve terk etmesi demektir ki; bu davranış adanmış olmanın bir gereğidir. (15:32)

-Bazı yerlerde ve bir kısım şartlar altında dini yaşamak çok zor olabilir; fakat, o asla “yaşanamaz” değildir. Hakiki mü’minler, -bazen kanaat-i vicdaniye ile bir kısım fedakârlıklarda bulunmaları gerekse de- her türlü şartlar altında dinlerini yaşamanın bir yolunu mutlaka bulurlar. Bu şuurla hareket eden birine, “Var mısınız ibadetleri değişmeye?!. Siz o zor şartlarda kıldığınız namazları bana verin, ben de beş vaktin yanına kırk da ilave yaptığım namazlarımı size vereyim!..” demiştim. (19:26)

-Hazreti Ali efendimiz, Hazreti Ebu Bekir’in fedakârlığını ve büyüklüğünü anlatırken “Ebu Bekir’in Gâr-ı Sevr’deki bir gecesi Ali’nin bütün hayatına bedeldir.” der. Bu onun hakperestliğinin ve kadirşinaslığının ifadesidir. Ya Hazreti Ali’nin ölümü göze alarak Rasûl-ü Ekrem Efendimizin yatağına uzanmasına ve Allah Rasûlü’nün selameti için ölümle burun buruna gecelemesine ne demeli!.. (25:15)