İkindi Yağmurları – Kafir Olarak Ölmek Korkusu

İkindi Yağmurları – Kafir Olarak Ölmek Korkusu

Oturup kalkıp sürekli hep O’nu (celle celâluhu) hecelemeli, O’nun ile gündüzlemeli, O’nun ile gecelemeli!.. Geceler, O’nunla taçlandırılmalı, “teheccüd” adı/ünvanı ile; gecede yüzler, yere sürülmeli; seccadenin beklediği şey, seccadeye emânet edilmeli; gözyaşları, âh u vâh, O’na emanet edilmeli!.. Hiçbir şey boşa gitmez. O, biliyor; her şeyi biliyor. Dolayısıyla, eğer ümit bağlayacaksanız, işte o derin alakanız sayesinde ümit bağlayacaksınız. Tabii, aynı zamanda, bir korku dürtüsü ile “Amanın, Sen’den koparım!” endişesi ile meseleyi dengeleyeceksiniz.

Çokları o “Koparım!” endişesini öyle öne çıkarmışlar ki, sadece ye’se düşmemeye dikkat etmişler. Enbiyâ-ı ızâmın bile o mevzuda, Allah ile münasebetleri açısından, beyanlarına, tavırlarına bakılacak olursa, o korku fark edilecektir. İşte bakın Hazreti Rûh u Seyyidi’l-Enâm’a, “Allah’ın fazlı olmazsa, ben de Cennet’e giremem!” buyuruyor. Günümüzdeki sıradan -“kafa” değil “kelle insanı” diyebileceğimiz- insanların hiçbiri acaba bunu mülahazaya almış mıdır, hiç dillendirmiş midir?!.

O büyüklerden çokları havf hissiyle inlemişlerdir. Enbiyâ-ı ızâm, o mevzuda masûn (مَصُون – korunmuş, koruma altına alınmış) ve ma’sûm (مَعْصُوم – günahsız) olduklarından dolayı, Allah’ın lütfu, keremi, fazlı, menni, ihsanı ve inayeti ile onların Cennet’e girecekleri kat’îdir; onda şüphe yok. Fakat onların dışındaki insanlar…

Âişe validemizi düşünün!.. Vahyin sağanak sağanak yağdığı bir mübarek hücrede, İnsanlığın İftihar Tablosu’nun yâr-ı vefâdârı oluyor, tilmizi (öğrencisi) oluyor ve eşi oluyor. Efendimiz’in gece hayatına vâkıf, gündüz hayatına vakıf… Fakat âkıbetinden hiç emin değil. Bir gün konuşurken, Allah Rasûlü’ne içini döküyor. Artık bir yönüyle mesele, vicdanından taşıyor, diline/dudağına dolanıyor; “Yâ Rasûlallah! Eşinizi, orada (mahşerde/ötede) hatırlar mısınız?!.” diyor.

Allah Rasûlü, bedavadan insanlara utûfet dağıtıyor gibi -o mevzuda- söz söylemiyor. O mevzuda söylenecek her şeyi, kendi şartlarına bağlı söylüyor. Abdest alırken, parmaklarını hilâllemeyen (aralarını ayırıp suyun nüfuzunu sağlamayan) birine buyuruyor ki: “Abdest alırken parmaklarını böyle yapmayan, böyle yapmayan kimsenin parmaklarını öbür tarafta ateş hilaller; onların aralarına ateş girer!” Ayağını yıkarken, kuru bir taban görüyor; وَيْلٌ لِلْأَعْقَابِ مِنَ النَّارِ “Ateşten çekeceklerinden dolayı şu topukların vay haline!..” diyor. Herkese ümit aşılayan, recâ duygusuyla herkesi sevindiren, Allah’a tevcih buyuran insan, o mevzuda, Allah’ın emirlerini yaşama mevzuunda, yaşatma mevzuunda öyle hassas ki!.. Abdest uzuvlarından birinde iğne ucu kadar kuru kalma varsa, o abdest, abdest değil ve sen abdestsiz namaz kılıyorsun demektir. Öyle de hassas…

İşte o hassasiyeti izhar sadedinde, mübarek zevcesine, zevce-i mükerremelerine/mümtâzelerine buyuruyor ki: “Ama üç yerde, asla!” Bu ne demektir?!. İnsanlığın İftihar Tablosu, demek o üç yerde… Hâşâ, O’nun için, ben onu düşünmek istemem ama O’nun sözünü naklediyorum. “Ben düşünemem kimseyi orada!” Yani, “Seni de düşünemem!” Bir yönüyle, herkes o badireleri, o üç tane bâdireyi burada aşmaya çalışmalı!.. O badireler burada aşılacak. O da Allah ile irtibatın derinlik üstüne derinlik kazanmasına/kazandırılmasına bağlı; Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) ile irtibata derinlik üstüne derinlik kazandırılmasına bağlı.

Bu açıdan, mü’min, bir taraftan Allah’ı ve Peygamber’i sevdirme mevzuunda gayret göstermeli; bir diğer taraftan da -sabah Hazreti Gazzâlî’de de okuduğumuz gibi- havf ve recâ dengesi içinde meseleyi götürmeli!.. İşte Âişe validemiz gibi, o endişeyle böyle tir tir titremeli!.. Hatta bazıları, kâfir olarak ölmekten korkuyorlar. Bir arkadaşınız var sizin, o da en çok ondan korkuyor; “Kâfir olarak ölürüm!” diye korkuyor. Başını yere koyduğu zaman -ben iyi tanıyorum onu da- başını yere koyduğu zaman, “Allah’ım! Kâfir olarak öldürme beni!” diye orada ne kadar içini döküyor O’na; ne kadar yalvarıyor, ne kadar sızlanıyor, Allah bilir onu; fakat “Kâfir olarak öldürme!” diye yakarıyor. O kim ki; günümüzün insanı, “sıradan bir insan” diyebilirsiniz, arkadaşınız da olsa sizin. Ama çok büyük insanlar da benzer endişeyle kıvranmışlar.

Esved İbn Yezîd en-Nehâî… Tabiîn döneminde, Ebu Hanife ekolünün de kurucularından, müessislerinden; Nehâî Ailesinin serkârı. Vefat edeceği zaman, yakını Alkame, kendisini ziyarete geliyor; “Iyâdetü’l-marîd” (عِيَادَةُ الْمَرِيض – hasta ziyareti) deniyor ona. Esved hazretlerinin canı dudağında; el el ile, ayak ayak ile, elvedâ/elfirâk ediyor. Öbür âleme göçme faslını hissediyor gibi. Öyle kıvranıyor, öylesine sızlanıyor, öylesine dert yanar gibi bir tavır sergiliyor ki!.. “Ne o!” diyor Alkame hazretleri, “Günahlarından mı endişe duyuyorsun?!” Acı bir tebessüm: “Ne günahı?” diyor, “Kafir olarak ölmeden korkuyorum!..”

Bir taraftan bu ölçüde bir korku ama katiyen Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinin vüs’atinden ümidini kesmeme. Bu, bir kanat; bu, öyle bir kanat ki, sizi O’na doğru itiyor: “Aman, O’na sığının!” إِنَّمَا يَخْشَى اللهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاءُ “Gerçek şu ki, kulları içinde, Allah karşısında, ancak âlimler saygıyla ürperir.” (Fâtır, 35/28) Eğer biliyorsanız, Allah’a karşı ciddî bir iç saygısına sahip olacaksınız. İn’amullah’ın bu mevzudaki mülahazasını ve hatırasını hatırlayacaksınız: O, إِنَّمَا يَخْشَى اللهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاءُ ayetini Sir James Jeans’ın yanında okuyup onunla konuşmasında bu meseleyi anlatınca… “Gerçek âlimler… Allah’tan gerçek korkanlar, bunlardır!” İlmini, tabiatına mal etmiş.. bir yönüyle, ilmi, marifet haline getirmiş.. marifeti, muhabbet haline getirmiş.. muhabbeti, aşk-ı ruhanî haline getirmiş.. onu, zevk-i ruhanî haline getirmiş.. onu, aşk u iştiyak haline getirmiş. Esasen gerçek ulemâ, işte bunlardır; gerçek âlimler bunlardır. Bu ayeti, Jeans’ın yanında söyleyince, “Bunu, Hazreti Muhammed mi diyor?!” diye soruyor. Anlayan insanın hali başkadır. “Evet!” diyor, “Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Kur’an’ın vahyi olarak bunu söylüyor!” Jeans, “Vallahi bunu o beyan ediyorsa, O’nun peygamber olduğunda şüphe yok!” diyor. إِنَّمَا يَخْشَى اللهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاءُ

Cenâb-ı Hak, öyle ilmi lütfeylesin!.. Onu, “haşyet” ile taçlandırmaya muvaffak eylesin!.. O “haşyet”, o “huşu” -ayrı şeyler bunlar-, o “havf”, o “mehabet” duygusu, bir yönüyle sizi, O’nun rahmet kucağına, inayet kucağına, kerem kucağına, şefkat kucağına, re’fet kucağına itiyor gibi bir faktör; öyle kabul edeceksiniz. Bir diğer taraftan da ne kadar korkarsanız korkun, ayaklarınız ne kadar titrerse titresin, katiyen gözünüz hep O’nun size açılacak kapısında olacak. “Bir gün, başımı koyduğum o eşiğin Sahibi, o kapıyı bana aralayacak ve açacaktır.”

Not: 15 Ekim 2018 tarihli Bamteli’den hazırlanmıştır.

  • https://s1.wohooo.net/proxy/herkulfo/stream
  • Herkul Radyo