Kıymetli dostlar,
Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, Filipinler’de meydana gelen tayfun felaketini işitir işitmez Kimse Yok Mu Yardımlaşma Derneği vasıtasıyla bağışta bulunmuş ve ilgili kampanyaya destek verilmesi gerektiğini belirtmişti. Hocamız diğer günlere göre daha mahzun ve kederli göründüğü bu sabahki tefsir dersinin sonunda da Filipinler’deki afetin de içinde bulunduğu bazı hadiselerden dolayı gözlerine uyku girmediğini ifade etmişti.
Bir iki saat önceki ikindi namazından sonra yine Filipinler’deki musibetle ilgili bir soru üzerine muhterem Hocaefendi benzer felaketler karşısında bir müslümanın nasıl düşünmesi lazım geldiğini anlattı.
Hocaefendi önce “Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Başına gelen her fenalık ise nefsindendir.” (Nisa Sûresi, 4/79), “Başınıza ne musibet geldi ise, o, ellerinizin kazancı iledir; kaldı ki Allah çoğunu da affediyor.” (Şûra Sûresi, 42/30) gibi ayetlere işaret ederek kâinatta cereyan edip duran hâdiseleri rastlantıya vermenin, onların başıboş olduğunu düşünmenin imkânsızlığını ifade etti. İnsanın, başına gelen gâileleri kendi nefsinden bilmesi, hemen muhasebe ve istiğfara yönelmesi ve onlardan ibretler çıkarması gerektiğini belirtti.
“Kendi kendime insülin iğnesi vururken mahfazasını düşürsem ya da bir sinire, kılcala rastlasa veya kan çıkmasına sebebiyet verse de abdest ihtiyacı hasıl olsa, onu bir kusuruma bağlıyor, mesela ‘Ben burada herhalde bir iç bozukluğuna düştüm!’ ya da ‘Herhalde besmele çekmediğimden oldu!’ diyorum. İbn Ebî Hâtim’in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Hazreti Tahir-i Mutahhar (sallallâhu aleyhi ve sellem) ‘İnsanoğluna bir dikenin batması veya onun ayağının kayması ya da sıkılıp terlemesi günahından ötürüdür. Ne var ki Allah (celle celâluhu) o günahların çoğunu da affeder.’ buyururlar.” diyen Hocaefendi, herkesin kendisi hakkında böyle düşünmesinin yerinde olacağını kabul ile beraber, başkaları hakkında suizan etmemenin ve diğer fertler ya da toplumlarla ilgili değerlendirmelerde insaflı olup hadiselerin arkasında başka hikmetler aramanın lüzumuna imada bulundu.
“Allah bir beldeyi, o belde ahalisi ıslahçı oldukları müddetçe helâk edecek değildir.” (Hud Sûresi, 11/117) ayet-i kerimesinden ve ondaki “muslihûn” tabirinden hareketle, belaların def’ine vesile olan ıslahçılara dikkat çeken Hocaefendi, Hak ve hakikati dert edinmiş, insanlığın salâhını düşünen, bunu hayatının gayesi bilip, kadın-erkek bu uğurda mücadele eden bir zümre varsa, Allah’ın o beldeye semavî ve arzî belâlar vermeyeceğini dile getirdi. Bediüzzaman Hazretleri’nin İzmir ve Erzincan depremleriyle alâkalı olarak şöyle dediğini nakletti: “Ya oralarda hiç hizmet eden yoktu veya onlar çok az, mağlup durumda idiler.”
Bir ülke ya da bir belde bir felakete maruz kalmışsa, oradakiler hakkında kötü düşünme yerine “Cenâb-ı Hak, bizi ikaz ediyor!” demek ve ibret almak gerektiğini vurgulayan Hocaefendi, musibete uğrayan kim olursa olsun hemen yardıma koşmanın da bir insanlık görevi olduğunu nazara verdi.
Allah Teâlâ’nın
وَاعْبُدُوا اللَّهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِهِ شَيْئًا وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبَى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالًا فَخُورًا
“Allah’a kulluk edin, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabalara, yetimlere, düşkünlere, yakın ve uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve elinizin altında bulunup size hizmet eden kimselere ihsanla muamele edin. Allah, kendini beğenip övünenleri elbette sevmez.” (Nisâ Sûresi, 4/36) buyurduğunu, böylece iyilik yapma hususunda takip edilecek sırayı ortaya koyduğunu; buna göre, ihsanda bulunmaya aile, vatandaş ve dindaş çizgisinden başlamakla beraber imkanlar ölçüsünde uzaktakileri de ihmal etmemek gerektiğini dile getirdi.
Ayrıca, yapılan ihsan ve iyiliklerin bir sempati, bir saygı duyma, bir problem görmeme ve sonraki hizmetlere bir zemin oluşturma şeklinde milletimize ve mefkuremize geri döneceğini, bunun da yine Allah rızasına vesile olacağını belirten Hocaefendi, bir kere daha musibetler karşısındaki peygamberane mülahazayı dile getirdi: Benciller derler ki, “Ateş düştüğü yeri yakar.” Bu söz, hodbîn ve egoist ruhların sözüdür. “Ateş çevresini de yakar” ifadesi ise bir parça diğergam ruhların sözü. “Ateş nereye düşerse düşsün beni de yakar” sözüne gelince, bu, kâmil ruhların vicdanlarının sesidir.
Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, sohbetinin sonuna doğru dünyanın dört bir yanında okullar açan Anadolu insanının civanmertliğini takdir ederek, aynı fedakarlığın Filipinler’de meydana gelen afetin yaralarının sarılması noktasında da sergilenmesi gerektiğini tekrarladı.
Hocaefendi, Hazreti İbrahim (ala seyyidina ve aleyhisselam) ile ilgili bir menkıbenin verdiği insanlık dersini dile getirerek sözlerini noktaladı: Hazreti İbrahim (aleyhisselam) yanına gelenlere inanıp inanmadıklarını sorup inananlara ziyafet sofraları hazırlayıp inanmayanları ikramsız geri yollayınca, Cenâb-ı Hak, Hazreti Halil’e hitaben “Ey İbrahim, onlar senelerden beri Beni inkar ediyor ve Zât’ıma yakışmayan değişik isnadlarda bulunuyorlar. Fakat, Ben her şeye rağmen onların rızıklarını kesmedim!” buyurmuştur. İnsana saygı, insanlık görevimiz olduğu gibi, milletine, ırkına, rengine, düşünce ve kanaatlerine bakmadan imkanlar ölçüsünde her muhtaca el uzatmak da ilahî ahlakın kullardaki bir yansımasıdır.
Kabaca özetini sunduğumuz bu hasbihali 17:07 dakikalık ses dosyası halinde günün nağmesi olarak arz ediyoruz.
Hürmetle…