Posts Tagged ‘Fudayl bin Iyaz’

470. Nağme: Mesele Çok Ciddi!..

Herkul | | HERKUL NAGME, NAGMELER

Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, “hüsnüzan ve adem-i itimat” dengesine değinerek sohbetine başladı. Daha sonra fert fert herkesin kendi muhasebesini yapması lazım geldiğini; bir heyeti ya da camiayı bütün olarak tecrim etmek ne kadar yanlış ise, şahısların kendilerini sorgulamamalarının da o ölçüde bir eksiklik olacağını; dolayısıyla her şahsın kendi hata ve kusurlarını gözden geçirip onlara istiğfar etmesi gerektiğini anlattı. Akabinde şu ifadelerle bir kere daha günümüzün müthiş yangınına dikkat çekti:

“Meseleyi Hazreti Pir’in sözüne irca ederek dile getireyim: Karşımda bir yangın var; içinde imanım tutuşmuş yanıyor.. evlat değil, imanım tutuşmuş yanıyor!.. Onu kurtarma meselesi… Sûzî’nin dediği gibi, “Tulumbanı al, yetiş imdada, yangın var! / Dedim: Zahirde mi âşık? Dedi: İhfâda yangın var!..” Dedim: Âlemde mi âşık? Dedi: Müslümanlıkta yangın var!.. Milli ruhun kökünde yangın var!.. Ruh ve mana köklerimizin dibinde yangın var!.. Tulumbanı al, yetiş!.. Acaba bu dertle günde kaç defa kıvrandık? Kıvranmadıysak şayet, zamanı israf etmişiz demektir.”

Mü’minlerin dahi çeşit çeşit israflara girdiklerini belirten kıymetli Hocamız, “Ashab-ı Kirâm’ın yoluna, mesleğine, hallerine ve düşünce tarzlarına döneceğimiz âna kadar -zannediyorum- bazen belimizi doğrultsak, yürüyor gibi olsak bile emeklemekten, takılıp yollarda kalmaktan kurtulamayız!..” diyerek Hazreti Ebu Bekir ve Hazreti Ömer (radiyallahu anhüma) efendilerimizin hayatlarından misaller verdi. Sonra “Onlar öyleydiler, siz neredesiniz? Ne düşünüyorsunuz?” suallerini sordu. Şu cümlelerle devam etti:

“Hiç olmazsa kendini hizmete adamış ve en büyük dinamikleri de adanmışlık olan bu hareket içindeki insanlar dünya ile aralarına bir mesafe koymalılar. Eğer bir arpa kadar haram kursaklarından içeriye girmişse, bu arpanın sahibi de ta Fizan’daysa -Fizan belli bir dönemde uzaklıktan kinaye olarak kullanılırdı- ayağına kadar gidip ‘Senin bir arpanı yedim, hakkını helal et!’ demeliler.”

Fudayl bin Iyaz’ın bir insanla helalleşmek için nelere katlandığını hatırlattıktan sonra, Hocaefendi şöyle dedi:

“Eğer üzerinizde başkasının bir arpa kadar hakkı varsa ve gidip ‘Hakkını helal et!’ demiyorsanız, milletin bir arpa kadar hakkını irtikap etmişseniz, bütün millet karşısında ‘Ben bir arpa kadar haram yedim, zehir olsaydı, yuvam başıma yıkılsaydı, eşim ölseydi, çocuklarım nal dikseydi ben bu haramı irtikap etmeseydim!..’ demezseniz, bağışlayın, siz kalleşin tekisiniz, Müslümanlık adına da sahtekarın tekisiniz!.. Demezseniz…”

Muhterem Hocamız, muhatap dairesini daraltarak aynı manadaki sözleri adanmış ruhlar için bir kere daha tekrar etti ve şunu söyledi:

“Bir arpa kadar milletin hakkını irtikap etmişseniz ve gidip ‘Hakkını helal et!’ dememiş iseniz, ikinci şüpheli bir arpayı ağzınıza koymama mevzuunda ‘Keşke zehir yutsam da bunu yemesem!’ diye düşünmüyorsanız, eğer deme hakkım olsaydı şöyle derdim: İki elim Allah huzurunda yakanızda olsun!.. Hususiyle adanmışlar için.. hizmetten başka bir derdi olmayanlar için.. Başkalarına benzeyecekseniz şayet, zaten dünya dolu; ortalık nifakla kaynayıp duruyor; söz başka, tavır başka, davranış başka!..”

“Âfitâb-ı hüsn-ü hûbân âkıbet eyler ufûl / Ben muhibb-i lâ yezâlim lâ uhibbü’l-âfilîn(Anonim) “Bütün güzel şeylerin güzellikleri bir gün mutlaka kendileri gibi fena bulur. Ben fânî güzelleri değil, batmayan ve sonu olmayan biricik güzeli severim.” mülahazaları üzerinde duran Hocaefendi, haram ve helaller arasındaki şüpheli alandan uzak kalmanın lüzumunu, istikamet üzere yaşamanın önemini ve tecdid-i imanın gerekliliğini vurgulayarak hasbihalini tamamladı.

Mübarek Mirac Kandili’nizi tebrikle beraber, dualarınıza vesile olması istirhamıyla bu mühim sohbeti arz ediyoruz.

438. Nağme: Algı Operasyonları ve Hevâ Yılanına Karşı Mücadele

Herkul | | HERKUL NAGME

Kıymetli dostlar,

Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi dünkü sohbetine Ashâb-ı Kirâm efendilerimizin tehditler karşısındaki cesaret, tevekkül ve Hakk’a teslimiyetlerinden bahis açarak başladı.

Normal şartlarda insanın ürkeceği, korkacağı ve telaşa kapılarak ne yapacağını şaşıracağı yer ve hallerde bile Sahabe efendilerimizin

حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ

deyip metafizik gerilim içinde beklemeye durduklarını anlattı. Kur’an-ı Kerim’de iman kuvveti ve Allah’a teslimiyet sayesinde asla sarsıntı yaşamayan müminlerin sena edildiğini, ezcümle şöyle dendiğini vurguladı:

الَّذِينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ إِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ إِيمَانًا وَقَالُوا حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ

“Onlar öyle kimselerdir ki halk kendilerine, ‘Düşmanlarınız olan insanlar size karşı ordu hazırladılar, aman onlardan kendinizi koruyun!’ dediklerinde, bu tehdit onların imanlarını artırmış ve ‘Hasbunallah ve ni’me’l-vekil – Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!’ demişlerdir.” (Âl-i İmrân, 3/173)

Muhterem Hocamız bu konuyu şerh ederken şunları söyledi:

“El-alem senin mumlarını söndürüyorsa, projektör peşinde olmalısın, yakmalısın onların gözlerini kamaştıracak ve yaptıklarına bin pişman edecek şekilde.”

“Durma, düşmenin önüne geçilmez, en korkunç, en insafsız sebebidir. Duranlar dökülürler. Durmamak lazım. Tekvinî emirlerde Allah (celle celaluhu) o koca sistemleri sürekli hareket ettiriyor. Her şey hareket ediyor. “Allah, her an çok farklı icraatta bulunur.” Allah ahlakıyla ahlaklanın. Bütün imkânlar, çareler, sebepler elinizden silinip gitse, yeniden sebepler bularak, icat ederek her an ayrı bir şe’nde bulunmak keyfiyetini sergilemelisiniz. Yoksa zaman, dişleri arasına alır, ‘Siz bana göre değilsiniz’ der, çiğner, atar.”

“Ümitsizlik ve çaresizliğe düşmemeli.. ruha felç yaşatmamalı!.. Günümüzde çokça yapılan algı operasyonları sizde o duyguyu hâsıl etmek için yapıldı. ‘Böyle yaparak bunları dağıtabilir miyiz?’ Yahu neyi dağıtıyorsunuz? İmana, Kur’an’a gönül vermiş ve Muhasibî ifadesiyle “Kur’ânî mantıkîlik” içinde bir araya gelmiş insanlar riyâha maruz tibn-i bîkarar (rüzgârın önünde o yana bu yana savrulan bir kuru yaprak/saman çöpü) değil ki hemen bir esintiyle savrulup sağa-sola gitsin. Kocaman kocaman çınarları deviren rüzgârlar bile -Allah’ın izniyle- onlardan bir yaprak koparamaz.”

“Korkan kendi iradesini felç eder. Hem ölüm bizim için Cenâb-ı Hakk’ın Firdevs’ine girmeye ve cemal-i bâ-kemalini müşahede etmeye vesile ise, zalimlerin eliyle gelmesi bizi sevindirir. Mesele o şekilde bile böyle karşılanıyorsa (nihayet ölüme dahi böyle bakılıyorsa), yedi cihan bilmeli ki, bu meseleye bu şekilde gönül vermiş insanlarla (başa çıkılamaz); Rabb’in inâyeti, kilâeti, vekâleti, hıfzı, hırzı ve hısn-ı hasîni ile kimse onlara bir şey yapamaz.”

Hocaefendi bu konudaki sözlerini tamamlayınca hevâ ile ilgili bir sual sorduk. Zira geçen sabah tefsir dersinde,

وَأَمَّا مَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ وَنَهَى النَّفْسَ عَنِ الْهَوَى فَإِنَّ الْجَنَّةَ هِيَ الْمَأْوَى

“Ama kim de Rabbinin divanında durmaktan korkarsa ve nefsini hevâ ve hevese uymaktan dizginlerse, onun varacağı yer de olsa olsa cennettir!” (Nâziât, 79/40-41) ayet-i kerimeleri üzerinde durulurken, Fudayl bin Iyaz hazretlerinin şu sözü zikredilmişti:

“Amellerin en faziletlisi hevâya muhalefet etmektir.”

Muhterem Hocamıza “Hevâya muhalefetten maksat nedir ve bu hangi hususları içerir?” sorusunu tevcih ettik.

Özetlediğimiz giriş kısmı ve bu soruya verilen cevap faslını 33 dakikalık sesli ve görüntülü dosyalar halinde arz ediyoruz.

Hürmetle…