Hz. Ebu Bekir (Radıyallâhü anh) -2-

Hz. Ebu Bekir (Radıyallâhü anh) -2-
Mp3 indir

Mp4 indir

HD indir

Share

Paylaş

Allah Rasulü’nden (sallallahu aleyhi ve sellem) aldığı dersle hakiki imanın zirvelerine yürüyen Hz. Ebu Bekir (radiyallahu anh) bir taraftan kalbine taht kuran iman hakikatlerini ne pahasına olursa olsun başkalarına da duyurmaya çalışıyor bir taraftan da bütün varını-yoğunu bu uğurda harcıyor, elinde-avcunda ne varsa Allah yolunda sarfediyordu. O’nun irşadıyla Mekke’nin önde gelenleri bir bir müslüman oluyor hatta Aşere-i mübeşşereyi teşkil eden on sahabiden beşi ”“Hz.Osman, Talha bin Ubeydullah, Sa’d bin Ebi Vakkas, Abdurrahman bin Avf, Ebu Ubeyde bin Cerrah”“ yine O’nun gayretleriyle hakka teslim olup ilk saftaki yerlerini alıyorlardı.

Bunun yanında Hz. Bilal-i Habeşî başta olmak üzere Allah’a imanla hakiki hürriyete kavuşmalarına rağmen hâlâ müşriklerin elinde köle olarak bulunan ve türlü türlü işkencelere maruz kalan din kardeşlerini bütün bu sıkıntılardan kurtarıp azâd ediyordu. Hz. Bilal-i Habeşî’yi azâd ettiği zaman efendileri şöyle diyordu “Değil o kadar çok para vermek, Ebu Bekir bize bir dinar bile verseydi yine kabul eder ve Bilal’den kurtulurduk.” Bunu duyan Hz. Ebu Bekir’ın cevabı ise bu husustaki azmini ve kararlılığını gösterir nitelikteydi; “Verdiğim kadarına razı olmasalardı ve ondan kat kat fazla da isteselerdi yine verir ve Bilal’i onların ellerinden kurtarırdım.”

Allah yolunda infak Hz. Ebu Bekir’in en önde gelen vasıflarından biriydi. Aynı zamanda bu hususta Sahabe-i kiram arasında tatlı bir yarış da vardı. Yine bir keresinde himmetlere müracaat edilmişti. Hz. Ömer “İşte bu sefer geçeceğim Hz. Ebu Bekir’i” dedi. Hemen evine koşup elinde o esnada ne varsa hesaplayıp yarısını Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) huzuruna getirdi. Daha sonra gelen Hz. Ebu Bekir ise kendi ifadesiyle Allah ve Rasulü’nü ailesine bırakmış ve bütün varlığını toplayıp getirmişti. Bu manzara karşısında Hz. Ömer duygularını şöyle ifade ediyordu: “İmkânı yok, ben Ebu Bekir’i hiçbir zaman geçemem.”

Bu sayede Allah katında öyle bir dereceye ulaşmıştı ki peygamberlerin zellelerine benzer küçük bir hatası dahi vahy-i ilahi ile düzeltilirdi. İfk hadisesi Hz. Ebu Bekir’i o kadar üzmüştü ki, yakın akrabalarından olan ve devamlı maddi destekte bulunduğu Mistah’ın da bu işe karıştığını duyduğunda bir daha ona yardım etmeyeceğine dair yemin eder. Bunun üzerine de Nur Suresi 22. ayet nazil olur: “İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, Allah yolunda göç edenlere, mallarından vermeyeceklerine dair yemin etmesinler; bağışlasınlar, feragat göstersinler. Allah’ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.” Hemen tevbe eden Hz. Ebu Bekir “Evet; vallahi ben, Allah’ın beni affetmesini isterim” der ve ömrü boyunca bu yardımı devam ettirir.

Efendimizin biricik sırdaşı, yoldaşı, mağarada arkadaşı, yâr-i vefadarı, kendisinden sonra halifesi ve daha nice güzel hasletlere sahip olmasına rağmen kendisini hep düz bir müslüman olarak görür ve imtihanı kaybetme korkusuyla tir tir titrerdi. Defalarca cennetle müjdelense bile “Rasûlullah vahy ile korunuyordu. Benim ise beni yalnız bırakmayan bir şeytanım vardır” der ve kendisini hiçbir zaman ahiret adına emn-u emân içinde görmezdi. Kendisinden bahsedilmesinden hoşlanmaz, böyle bir şeye şahit olduğunda da “ Rabbim! Sen beni benden daha iyi biliyorsun. Ben de kendimi bu insanlardan daha iyi tanıyorum. Rabbim! Zannettikleri gibi beni hayırla serfiraz kıl ve bilmedikleri yönüyle de beni affeyle, bu söylediklerinden dolayı da beni hesaba çekme.” yakarışlarıyla dergah-ı ilâhiye yönelirdi.

Ferdiyetçiliğin öne çıkarılıp değişik vasıtalarla insanımıza benlik ve enaniyetin pompalandığı, zaman zaman inananların bile sarsılıp kendi istek ve arzularını hak rızasının önüne geçirdikleri; çoğumuzun, yaptıklarımızı bırakın, şöyle böyle ucunda kenarında durduğumuz işlere dahi sahip çıkıp onlarla övündüğümüz bu enaniyet çağında böyle Sıddık bir ruha ne kadar da muhtacız.