Hazreti Osman

Muammer Durak | . | YAZARLAR

Cahiliye devrini görmüş fakat o karanlık devrin tesiri altında kalmamış ve fıtrî safvetini muhafaza edebilmiş az sayıda insandan birisidir Hazreti Osman. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’den altı yaş küçük olan Hazreti Osman’ın gençliğinden itibaren Hazreti Ebubekir ile iyi bir dostluğu vardır. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’e ilk inananlardan biri olan Hazreti Ebubekir, kalbinde hidayet nurunun yanmasıyla birlikte hemen bunu en yakınlarıyla paylaşır ve onları da İslam’a davet eder. İşte Hazreti Osman bu davet vesilesiyle müslüman olur ve O da ilk inananlar gibi birtakım sıkıntılara maruz kalır. Amcası tarafından bağlanarak hapsedilen Hazreti Osman eski dinine geri dönmeye zorlanır. Ancak O’nun hak dinde sebat ve kararlılığını gören ve asla geri döndüremeyeceğini anlayan amcası başka çare bulamayıp Hazreti Osman’ı serbest bırakmak zorunda kalır.

Bu sıkıntılı dönemde Allah Rasulü (aleyhi ekmelüttehâyâ)’nın damadı olma şerefine nail olan Hazreti Osman, Habeşistan’a hicret izninin verilmesiyle birlikte yanına eşi Rukiyye Validemizi de alarak hicret eder. Bu aynı zamanda İslâm tarihindeki ilk hicrettir. Hicret eden ilk müslümanlar da Hazreti Osman ve zevcesi Rukiyye validemizdir. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bu hususu şöyle ifade eder: “Lut (aleyhisselâm)’dan sonra Allah yolunda ailesiyle birlikte ilk hicret eden kişi, Osman bin Affan’dır.”

Bedir savaşına, hasta olan Rukiyye validemizin yanında kaldığı için katılamaz Hazreti Osman. Fakat Allah Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından gaziler arasında sayılmış ve aynı sevabı O’nun da kazandığı bildirilmiştir. Rukiyye validemiz ise yakalandığı hastalıktan kurtulamaz ve vefat eder. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) diğer kızı Ümmü Gülsüm’ü de Hazreti Osman’la evlendirir. Bu nur hanesinin iki güzide mensubuyla evliliğinden dolayı kendisine, iki nur sahibi manasına “Zinnûreyn” lakabı verilir. Hicretin dokuzuncu senesinde Ümmü Gülsüm Validemiz de vefat edince Rasûl-i Ekrem (aleyhi ekmelüttehâyâ) Hazreti Osman’a şöyle buyurur: “Eğer bir kızım daha olsa idi, onu da Sana nikâhlardım.”

Hicretin altıncı senesinde Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Sahabe-i Kiram’la birlikte Beytullah’ı ziyaret etme maksadıyla Mekke’ye hareket eder. Mekke müşrikleri bunu haber aldıklarında, müslümanları Kâbe’ye sokmamak için hemen savaş hazırlıklarına başlarlar. Hudeybiye’ye gelindiğinde Allah Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem), Mekke’ye savaşmak maksadıyla değil, yalnızca umre için geldiklerini bildirmek üzere Hazreti Ömer’i Mekkelilere göndermek ister. Fakat bir taraftan Hazreti Ömer’in küfre karşı öfkesi, şiddeti ve bunu müşriklerinde çok iyi bilmeleri, diğer taraftan olumsuz bir durumda kendisini koruyup kollayabilecek bir yakının Mekke’de olmaması nedeniyle Hazreti Ömer Rasülullah’a, Hazreti Osman’ın bu işe daha layık olduğunu ifade eder. Çünkü Hazreti Osman çok daha yumuşak huylu ve halim bir insandır. Bu teklif Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’e mâkul gelir ve O’nu Kureyşlilere elçi olarak gönderir.

Hazreti Osman, Allah Rasulü (aleyhi ekmelüttehâyâ) ve müslümanların ne niyetle Mekke’ye geldiklerini Ebu Süfyan başkanlığındaki Kureyşlilere iletir. Küfre ve inada kilitlenmiş olan müşrikler buna izin vermeyeceklerini ancak isterse kendisinin Kâbe’yi tavaf edebileceğini söylerler. Hazreti Osman’ın cevabı ise şu olur: “Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) tavaf etmedikçe ben tavaf etmem”.

Mekke’de bunlar yaşanırken müslümanlar Hudeybiye’de Hazreti Osman’dan gelecek haberi beklemektedirler. Bir ara bir sahabî, Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’e “Ne mutlu Osman’a (radıyallâhü anh). Kâbe’ye vardı, şimdi tavaf ediyordur.” der. Hazreti Osman’ı iyi tanıyan ve karakterini de çok iyi bilen Allah Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem) bu sahabîye şöyle cevap verir: “Biz tavaf etmedikçe Osman da (radıyallâhü anh) tavaf etmez.”