Zaaflarıyla İnsan

Zaaflarıyla İnsan
Mp3 indir

Mp4 indir

HD indir

Share

Paylaş

Birlikte Yaşama Ahlakı

Yanımıza gelen her insana, ihtiyacını
giderme adına aç mı, açık mı, istirahati mi gerekiyor,
sormalıyız, yedirmeliyiz, içirmeliyiz. Bu duygu çok
önemli. Ama maalesef pek çok insanda bunu tam manasıyla
göremiyorum. Bu da beni çok üzüyor. Sofradasın, arkadaşının
önünde ekmeği yok, sofraya uzak kalmış, kimsenin bunu
görememesi beni pek üzüyor. Bir de bizimle beraber çalışan,
hizmet veren elemanları soframızdan ayrı tutmak, onlarla
aynı sofrayı paylaşmamak doğru degildir. Bize düşen,
insan olarak herkesi aziz bilmek ve aziz tutmaktır.
Ayrıcalığa düşmek bizim ahlakımızla, peygamberî ahlakla
bağdaşmaz. Ayrı mekanlarla, ayrı makamlarla, ayrı imkanlarla
kendinizi insanlardan ayırmayın. İnsanları küçük görmeyin.
Ne iş yaparlarsa yapsınlar, insanları aziz bilin, aziz
tutun; yemeğinizi, sofranızı onlarla paylaşın. Farklı
muamelelere girmekten sakının.

***

Fani dünya demek kolay, fani dünyayı hissetmek zordur;
Rabbim hissettirsin.

***

Zaaflarıyla İnsan

Biz kendimize takılıyoruz. Takıntı kendimizde.
Hücumât-ı Sitte’deki viruslere takılıyoruz. Namazla,
orucla, hacc’la, zekatla yükseliyorsun; fakat seni çileden
çıkaracak birşey karşısında gayzını tutabilmen, bir
şehvet karşısında bedenindeki o güce karşı koyabilmen,
o ibadetlerle elde ettiğin yüksekliklerden daha da yüksekliklere
çıkmana sebep olabilir. Dişini sıkmasını becerebilirsen,
sendeki negatiflikleri pozitif güce çevirebilirsen,
elde edeceğin güçle füze hızından daha aşkın bir hızla
evc-i kemâle vasıl olabilirsin. Senin aklın cok ileri
bir diyalektiğe, cerbezeye sahipse; o aklını arkadaşlarına
karşı kullanmayarak hak ve hakikat adına onun cerbezesini
dizginleyebilirsen, hak rızası için kullanabilirsen,
iradenle o aklı, senin icin bir şerr-i cüz’i iken hayr-ı
küllîye çevirebilirsin.

Hiçbir hadise karşısında zaaf göstermeyecek
melekleri, rûhânî varlıklar şekilde ya “Rabbim,
beni şu anda yarattığın gibi yarat” derdim. “Alabildiğine
taşkınlıklarım olsun, ama bana neticede sana râm olan,
senin rızanda olan öyle bir irade ver ki; ben o iradenin
kemendi ile sana yükseleyim. Çünkü senin zaaftan ârî
var. Ama ben insan olmak istiyorum. Odun olmak degil”,
derdim. İçimde çok taşkınlıklar olabilir. Belki bunlar
beni harab da ediyordur. Ama ben bu harâbiyet içinde
iradenin gücüyle Allah’ın muradına varabileceksem, Cenab-ı
Hakk bu gücü bana vermişse, ben de bu fırsatı en güzel
şekilde değerlendirmeliyim.

Allah’ın sana verdiği herseyden razı olmanın
yanında, sana da düşen, bütün negatifliklerini, zaaflarını,
günahlarını aşarak, yanlış tavırların esiri olmadan
Cenab-ı Hakk’a tam manasıyla râm olabilmendir. Allah
seninle farklı bir espri ortaya koymuştur. Seninle birşey
yapmak istiyordur. Yeter ki sen zaaflarının, boşluklarının
zebûnu olma.. onları aşmasını bil… Ne bahtiyarız ki
Nebiyy-i Server’imiz var, aleyhissalatu vesselam.. Kur’anımız
var… Hiç birşeyimiz olmasa, Kur’anımız bize yeter.

***

Hz. Ali’ye güzel bir at vermişler. “İdarecilikten
kaçmak için ne kadar da güzel.” demiş.

***

Bakmak ve Görmek

Eşyanın mülk ciheti (fizîkî yönü) adına bugün görebildiğimiz
binde 4 diyorlar. Geleceğin ilim dünyasında bunun milyonda
4’e ve daha azına düşeceğini göreceğiz. Cenab-ı Hakk’ın
isimlerinin tecellisini görme hususunda çok darlık yaşıyoruz.
Nasıl üç boyutlu resimlere ısrarlı ve farklı bir açıdan
bakma neticesinde kareler şekilleniyor; eşyanın fizik
ve metafizik, madde ile mana buutlarını beraberce ele
alarak ısrarla ve farklı açılardan bakmasını becerebilirsek,
mülk ciheti yanında melekût ciheti (fizikötesi yönü)
de üç, dört, beş, altı boyutuyla bizim müşahedemize
açılabilir ve eşyanın hakiki yüzünü görmeye başlayabiliriz.

***

Zihinler terbiyeli ama aynı zamanda da hür düşünceli
olmalıdır.

***

Teveccüh

Teveccüh teveccühü doğurur. Bakarsan bakılırsın. Çiçeğin
güneşe bakışı gibi bakmayı becerebilirsen, yönelebilirsen,
onun tecelliyatına muhatap olursun. Burada esas olan
gönülden müteveccih olabilmedir. Eğer gönlünün sesini
seslendiremiyorsan, ve nefse dayalı sûnî cilveleri fısıldıyorsan,
o tecellilere muhatap olman da mümkün degildir. Gönülden
müteveccih olmak, çok samimi olmak esasdır.

***

İnsan zaaflarının farkında olursa o zaaf Allah katında
şefaatçi olur. Farkında olmak şefaatçi olması için gerekli

***

Yıkılan İmajımız

Kırılmış bir imajın tamiri hususunda ve neşr-i hak
için neyi nasıl yaparız, ifade ederiz derdi, sancısı
olmayınca nasıl olacak ki?!. Bir de gerçeklerle yitirdiğimiz
İslamiyeti şakalarla düzeltemeyiz ki! Bırakalım yalanı..
doğru olalım.. doğru üzerine bir dünya kurmaya karar
verelim.. hiç yalan söylemeyelim.. ve hiç bir yıkıcı
harekette de bulunmamaya söz verelim. Hak ve hakikat
adına gerçekten samimi olmaya, doğru söylemeye bakalım,
doğru hareketler içinde bulunalım.

***

Aman ha!.. Bizde asla yeis yok; söylediklerimiz eksik
ve kusurlarımızı görebilmek için. Eksiklerimizi göremezsek
neyi, nasıl tedarik edeceğiz ki?

***

İnsan Aynası

İnsanın ruha kendi gücünü kazandırması
mutlaka Allah’ın rızasını kazanması demek degildir.
Ruhun gücünün kazandırılması mârifet-i ilâhî noktasından
birşey ifade eder; yoksa yogilerin yaptığı şekil esas
değildir. Atmosfer de, küre-i arz da hepsi birer aynadır.
Aynalıklarıyla bütün tecellî-yi ilâhîyeyi aksettirirler.
İnsan ise kainatta şuurlu tek aynadır. Zat-ı ulûhiyetin
bilinmesi ancak insan gibi şuurlu bir ayna ile olur.
O’nu gösterme hususunda insan çok iyi bir ayna olmuştur.
Ama bir mîrî (anonim) sözde “mir’at-ı Muhammed’den
Allah görünür dâim” denildiği gibi Server-i Nebi
(aleyhissalatu vesselam) bütün tecellilere aynaların
aynası olmuştur. Eğer o aynada tecelliler aksetmeseydi
heryer ve her mevcûdât zifiri karanlık olurdu. Allah
bizleri hoşnutluğuna talip muktedilerden eylesin. Hidayetiyle
birlikte istikamet nasip etsin.

***

Dine hizmet etmiş insanlara saygı dine saygının gereğidir.

***

Secdede birşey söylemeden, en derin bir
mülâhaza ile istediğin kadar durabilirsin. Önemli olan,
ısrarla kendini namaza salıvermektir. Bir tek şey söylersin,
ama senin ufkun alır seni en derinliklere götürür. Bu,
hissetme, duyma meselesidir; vicdanî bir mülâhazadır.
Rasulullah’ın secdesinin uzunluğu, rukûdaki zaman kadardı.
Rukû’daki duruşu kavmedeki kadardı. Kavmedeki duruşu
da tahiyâttaki oturuşuna eşti. Bazen O’nun nafile olarak
kıldığı bir rekat namaz, sizin teravihte kıldığınız
kadardı. Halbuki siz senede bir ay kıldığınız teravih
namazı ile çok namaz kıldığınızı düşünürsünüz.

***