Sporda Şiddet ve İffetli Spor

Sporda Şiddet ve İffetli Spor
Mp3 indir

Mp4 indir

HD indir

Share

Paylaş

Soru: Günümüzde spor müsabakalarının özellikle de futbolun
kavga ve şiddete sebep olduğunu görüyoruz. Bu konuda inanan insanlara düşen
vazifeler nelerdir?


Cevap: Tarihi çok eskilere dayanan ve geçmişte
bizim kültürümüzde de, güreş, koşu, cirit gibi değişik dallarıyla icra edilen
spor müsabakaları, ne acıdır ki, günümüzde kin ve nefrete, şiddet ve kavgaya
açık bir zeminde gerçekleştirilmektedir. Evet, günümüzde oyuncular arasında
olduğu gibi, taraftarlar arasında da çok üzücü hâdiselere sebebiyet veriliyor;
stadyumlarda bir kısım odaklar, tahrik unsuru olarak harekete geçip seyircileri
provoke edebiliyorlar.


Değerler Atlasımız ve Spor Müsabakaları


Kanaatimce her türlü içtimaî hastalık ve problemde olduğu gibi, bu önemli
meselenin kalıcı ve köklü çözümü de kendi değerlerimize yönelmemizde ve o
değerler istikametinde oluşan bir terbiye ve ahlâk anlayışıyla insanımızı
yetiştirip eğitmemizde aranmalıdır. Bağırıp çağıran, küfürlü laflar eden
insanların bizim terbiye anlayışımızdan fersah fersah uzak kaldıkları açıktır ve
bu durum aynı zamanda umumi mânâda toplumun çok ciddi bir rehabilitasyona
ihtiyacı olduğunu, iyi bir eğitimden geçmesi gerektiğini gösterir. Eskiden
mektepler, medreseler hem talim hem de terbiye yerleriydi. O mekânlarda
talebelere bir şeyler öğretmenin yanı başında, onlara kendi kültürümüz, kendi
geleneklerimiz ve atalarımızdan tevarüs ettiğimiz değerler de öğretilirdi.
Centilmenlik, insana saygı, nezaket ve rakibi dahi olsa karşısındakine kibarca
muamelede bulunma da işte bu değerlerimiz arasındaydı.


Maalesef şimdi yetişen nesillerin böyle bir talim ve terbiyeden geçtiğini
söylemek oldukça zordur. Bu sebeple, bakıyorsunuz kendi değerlerinden mahrum o
nesil cadde ve sokaklarda saldırgan ve azgın bir hâlde hem kendine hem çevresine
zarar veriyor. Başka bir yerde silahlı bir anarşist hâline gelmiş, masum
insanları öldürme peşinde koşuyor. Bir başka yerde ise değişik provokasyonlarla
insanları tahrik edip polis ve askere saldırı gibi menfur bir hâdisenin içinde
yer alıyor. İşte yüce ve yüksek değerlerden mahrum böyle bir nesil futbol
sahalarına indiğinde de kavga ve kargaşaya sebebiyet veriyor.


Bundan dolayı eğer bu konuda hakikaten kalıcı ve köklü müspet bir netice
almak istiyorsak, o zaman yapılması gereken; bu camiada bulunan insanımızı,
dinimizin yüce ve yüksek insanî değerlerinden haberdâr etmek, onları kötülüğü
iyilikle savma ahlâkına çağırmak, insana saygıyı bir ibadet şeklinde kendilerine
benimsetmek, Peygamber Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir hadis-i
şeriflerinde ifade buyurduğu gibi bir insanın yüzüne gülmenin bile ibadet
olduğunu (Tirmizi, Birr 36) onlara hatırlatmak, hâsılı onları potansiyel insan
olma seviyesinden hakikî insan olma ufkuna yükseltmektir. Böylece onları,
birilerini kasten, iradî olarak inciten, rencide eden, yaralayan kişiler
olmaktan çıkarıp, yoldan geçen kimselerin ayaklarına batmasın diye yürüdüğü
yoldaki dikeni bertaraf eden, yolcuları rahatsız etmesin diye yoldaki taşı
kaldırıp bir kenara atan kimseler durumuna getirmeye çalışmaktır. Bütün bunlar
ahlâk-ı âliye-i İslâmiyede yer alan dinamiklerdir. Nitekim Buhari ve Müslim’in
beraber rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtü
vesselâm): “İman yetmiş veya altmış küsur şubeden ibarettir. En faziletlisi,
Allah’tan başka ilâh yoktur demek; en aşağısı ise, gelip geçenlere eziyet veren
şeyleri yoldan kaldırmaktır.”
(Buhari, İman 3; Müslim, İman 57)
ifadeleriyle, insanlara rahatsızlık verecek şeylerin bertaraf edilmesinin imanın
bir parçası olduğuna işaret buyurmuşlardır.


Temel disiplinleri bu olan bir dinin mensupları böyle davranır. Ve
unutulmaması gerekir ki, bu tür tavır ve davranışların söz konusu olduğu bir
toplumda da huzur ve âsayiş hükümferma olur. Bunun zıddı ise anarşi ve
kargaşadır. Zannediyorum aklı başında ve vicdan sahibi olan hiç kimse toplumu
felakete sürükleyecek böyle bir kargaşa ve kaosu istemez. Eğer bu istenmeyen bir
şeyse, o zaman, toplumun istihalelerden geçerek kendisinden beklenen kıvama
ermesi adına kendi kültürünü ortaya koymaya azmetmiş terbiyeli ve insana saygılı
kimselere büyük iş düştüğünü söyleyebiliriz.


Bu konuda en büyük sorumluluk ve vazife ise işin başında bulunan kimselere
düşmektedir. Mesela, spordan sorumlu bakan, genel müdür, onların müsteşar ve
danışmanları, ayrıca spor kulüpleri ve onların yönetim kurulları bu işi
sahiplenmeli, bir araya gelip aralarında mutabakata varmalı ve demeliler ki:
“Biz nasıl ki sporculara belli yerler tahsis edip antrenman yaptırıyoruz. Aynı
şekilde bunların eğitimi için de bir zaman ayırmalı, bir yer tahsis etmeliyiz.
Orada bunlara centilmenlik dersi vermeli, gerçek insan olma ufkunu göstermeli ve
sporda kendi inceliğimizi, nezaket ve nezahetimizi temsil ettirmeliyiz.”


Bu noktada durup bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum. Spordan sorumlu
devlet yetkilileri ve bu işle meşgul olan kulüp yöneticileri yukarıda
bahsettiğimiz çerçevede, bir taraftan ahlâk, terbiye ve insana saygı anlayışını
gönüllerde uyandırırken, diğer taraftan hayatını tamamen kargaşaya bağlamış,
kargaşa felsefesiyle oturup kalkmış, o kültürle yetişmiş, saldırganlık ve şiddet
âdeta tabiatı hâline gelmiş hasta ve huysuz bir kısım kimselere karşı da bazı
tedbirler alabilirler. Zira bu durumdaki insanları mektebe koysanız orada da
kargaşa çıkarır; sınıfı ve okul bahçesini bir kargaşa yuvası hâline getirir,
okumak için ellerine verilen kitapları alıp birbirlerinin kafasına geçirirler.
Araştırma laboratuarına soksanız, laboratuardaki aletlerle birbirlerini
darbelerler. Askeriyeye koysanız, silah dipçikleriyle birbirlerini yaralarlar.
Çünkü bunların ruhlarında hakim olan duygu ve düşünce hep bu istikamettedir. Bu
sebeple spor müsabakalarını organize edenlerle devlet yetkilileri bir araya
gelerek bu huysuz ruhları tespit edip stadyumlardan uzak tutmak suretiyle halkı
tahrik edip galeyana getirecek bir kısım olumsuzlukların ta baştan önüne
geçebilirler.


İnsana Hürmet ve İbadet


Ancak biraz önce de ifade etmeye çalıştığım gibi meseleyi temelde çözecek
husus kendi değerlerimizin hayata hayat kılınmasıdır. Bu yapılabildiği takdirde
öyle inanıyorum ki, sporcularımız, bir spor müsabakası centilmence nasıl icra
edilir, insana yakışır bir efendilikle futbol veya voleybol nasıl oynanır bu
konuda dünyaya hüsn-ü misal olacak bir seviyeye ulaşacaklardır.


Evet, yeter ki biz, ruhunda mündemiç bulunan değerler dünyasına insanımızı
yeniden tevcih edebilelim, insana saygının ibadet olduğunu onun ruhunda bir kez
daha uyarabilelim. Çünkü Cenâb-ı Hak: “

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ

Biz,
hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık.”
(İsra Sûresi, 17/70); “

لَقَدْ خَلَقْنَا الإِنْسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ


– İnsanı ahsen-i takvîme mazhar olarak yarattık.” (Tin Sûresi, 95/4)


âyetleriyle bize, her insanın mükerrem ve ahsen-i takvim sırrına mazhar
olarak yaratıldığını ifade buyuruyor. Elbette ki, burada insanın şerefli ve
mükerrem yaratılmasından kastedilen sadece onun gözüyle-kaşıyla, burnu, kulağı
ve yüz yapısıyla mükemmel olan maddî yapısı değildir. Bütün bunlar, ahsen-i
takvîmin sadece dışa vuran kalıbıdır. Bu açıdan Cenâb-ı Hakk’ın ahsen-i takvîm
dediği hususun esasen insanın iç donanımıyla, özüyle ilgili olduğunun bilinmesi
gerekir. Yani burada insanın, potansiyel itibarıyla, kimi zaman melekleri bile
geride bırakabilecek bir kıvam ve derinliğe sahip bulunduğu kastedilmektedir.
Zaten İnsanlığın İftihar Tablosu’nun (sallallâhu aleyhi ve sellem) şahsında o
büyüklüğü, o rif’at ve o nimeti apaçık bir şekilde görmemiz mümkündür.



Öyleyse bizim gayemiz mahiyetimizde mündemiç olan bu derinliği ortaya koyma
ve her fırsatta bunu ifade etme olmalıdır. Mektep sıralarında talebelik
yapıyorsak bu derinliği ifade etmeli, hocalık yapıyorsak bu enginliği
talebelerin ruhuna üflemeli ve aynı şekilde eğer bir spor müsabakasındaysak o
derinlik ve inceliği ortaya koymalı ve böylece her alanda kendimizi ifade etmeye
çalışmalıyız. Burada kendimizi anlatma derken, kastedilen, insanın yaratılış
itibarıyla bir ayna olduğu hususudur. Çünkü bir anonimde denildiği gibi:
“Mir’at-ı Muhammed’den Allah görünür daim.” Evet esasen insan bir aynadır.
İnsanda mütecellî olan ise, Allah’tır. İnsanda sıfat-ı Rahman mütecellîdir,
ilâhî ahlâk mündemiçtir. Biz her yerde Allah’ı hatırlatma ve O’nu aksettiren
parlak, şeffaf birer ayna olma durumundayız. Ne voleybol alanı, ne futbol alanı
ne de diğer spor sahaları bundan müstesna değildir. Bu sebeple bir Müslüman
nerede bulunursa bulunsun, çevresindeki insanlar tarafından “işte insan dediğin
ancak böyle olur” denilecek ölçüde, her yerde parmakla gösterilmelidir.


Yumruk ve Gül


Bakınız çok vahşi, âdetlerinde mutaassıp, bir bardak suda fırtınalar koparan,
kendi çocuklarını öldürecek kadar kalb kasvetine sahip bulunan, yapmadıkları
şenaat ve denaet kalmayan cahiliye insanları, Allah Resûlü’nün (aleyhissalâtü
vesselâm) talim ve terbiyesi, Kur’ân’ın ruhuyla karıncaya bile basmayan birer
insan hâline gelmişlerdir. Çünkü Resûl-i Ekrem Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve
sellem):


إِنَّ اللهَ كَتَبَ اْلإِحْسَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ فَإِذَا قَتَلْتُمْ
فَأَحْسِنُوا الْقِتْلَةَ
وإِذَا ذَبَحْتُمْ فَأَحْسِنُوا الذَّبْحَ
وَلْيُحِدَّ أَحَدُكُمْ شَفْرَتَهُ وَلْيُرِحْ ذَبِيحَتَهُ


“Allah Teâlâ hazretleri, her şeyde iyiliği emretmiştir; öyle ise
öldürürken (ölümü hak etmiş kimseleri) ihsan duygusu ile öldürün! (Bir hayvanı)
boğazlarken ihsan hissi ile boğazlayın (yani) bıçağınızı iyi bileyin ve
keseceğiniz hayvanınızı rahat ettirin!”
(Müslim, Sayd 57) buyurarak savaşma
mecburiyetinde kalan; dini, toprağı, ırzı, namusu, istikbal ve hürriyeti için
mücadele etme zorunluluğunda bulunan Müslümanları, harp meydanında, savaşın
kızıştığı esnada dahi ihsan şuuruyla davranmaya çağırmış ve öldürmek için gelen
ölümü hak etmiş hasma bile vahşice davranmadan, müsle yapmadan, işkenceden
kaçınarak bu vazifenin yerine getirilmesini emretmiştir. Hadis-i şerifin
devamında ise, hayvan boğazlarken dahi ihsan şuuru içinde davranılması telkin
ediliyor. Mesela bıçağın iyi bir şekilde bilenmesi neticesinde, hayvanın
herhangi bir eziyet görmeden kesilmesi tavsiye ediliyor. Bütün bunlar bir
Müslümanın kendi karakterini, şefkat ve merhametini ortaya koyması ve her işinde
iyilik duygusuyla hareket etmesi gerekliliğini göstermesi açısından çok
önemlidir.


İşte böyle bir dinin sâlikleri her yerde, her platformda bunu ortaya
koymalıdırlar. Bu açıdan bizim sporcumuz, gerekirse yumrukla üzerine gelen
rakibine dahi gül uzatmasını bilmelidir. Böyle bir davranış rakibi de
yumuşatacak ve onun oyununu bozacaktır. Çünkü insan hasmının yüzüne güldüğünde,
onun adâveti birdenbire muhabbet ve şefkate inkılap ediverir. Onun düşmanca
duygularını insanî duygulara çevirmek bir başarıdır, bir zaferdir. Günümüzde bu
yüksek duyguyu temsil edebilecek yüksek karakterli insanlara ihtiyaç vardır.
Esasen cibilliyetimiz buna açıktır. Cibilliyet, karaktere nüvelik teşkil eden
insandaki tabiî yapıdır. Önemli olan cibilliyetimizde bulunan bu duyguları
işleye işleye, temrin yapa yapa tabiatımızın bir derinliği hâline getirmeye
çalışmaktır.


Hâsılı, senelerce medeni milletlere medeniyet muallimliği yapmış, onların
sinelerine taht kurmuş, hakkaniyet ve adaletiyle kendini kabul ettirmiş
milletimizin sporcuları da sporda hüsn-ü misal olmalıdırlar. Biz sporun da
iffetlisini temsil etmeliyiz. Bizde doping görülmemeli, oyunumuzda hileye
rastlanmamalı, kasdî-iradî hiçbir faul olmamalı, her şeyi namuslu olarak ortaya
koymalı ve dünyaya her şeyde namusun olabileceğini göstermeliyiz.