Artır Allahım!..

Artır Allahım!..

Soru: Mü’minûn Suresi’nin ilk on ayeti nâzil olur olmaz, Rasûl-ü Ekrem Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) kıbleye yönelip ellerini kaldırarak şöyle dua etmişti:

اَللَّهُمَّ زِدْناَ وَلاَ تَنْقُصْناَ، وَأَكْرِمْناَ وَلاَ تُهِنَّا،
وَأَعْطِناَ وَلاَ تَحْرِمْناَ، وَآثِرْناَ وَلاَ تُؤْثِرْ عَلَيْناَ،
وَارْضَ عَنَّا وَأَرْضِناَ.


Allahım, bizi artır, noksanlığa maruz bırakma,
İkramlarınla değerimizi yükselt, bizi zillete düşürme,
Bol bol vererek bize ihsanda bulun, mahrumiyet yüzü gösterme,
Bizi tercih et, başkalarını üzerimize tercih eyleme,
Bizden razı ol ve bizi razı kıl!..
Mezkur duada “artır, eksiltme”, “ver, mahrum etme” ifadelerinde olduğu gibi isteklerin mutlak bırakılmasının ne türlü hikmetleri vardır? Sâdık u Masdûk Efendimiz’in bu niyazından çıkaracağımız mana ve mesajlar nelerdir?



-Mü’minûn Suresi’nin ilk ayetlerinin kısa meali şöyledir: “Muhakkak ki mü’minler, felâha, mutluluk, başarı ve kurtuluşa erdiler. Onlar namazlarında tam bir saygı ve tevazu içindedirler. Onlar boş şeylerden uzak dururlar. Onlar zekâtı ifa ederler (hatta zekat vermek için çalışırlar.) Onlar ırzlarını, mahrem yerlerini günahlardan korurlar. Yalnız eşleri ve cariyeleri ile ilişki kurarlar; çünkü bunu yapanlar ayıplanamazlar. Ama bu sınırın ötesine geçmek peşinde olanlar, işte onlardır haddi aşanlar! O mü’minler üzerlerindeki emanetleri gözetirler, verdikleri sözleri tam tamına tutarlar. Onlar namazlarını vaktinde eda edip zayi etmekten korurlar. İşte vâris olanlar, ebedî kalacakları Firdevs cennetine vâris olanlar onlardır onlar!” (02.00)

-“Allahım, bizi artır, noksanlığa maruz bırakma” duasında ilk akla gelen ümmet-i Muhammed’in (aleyhissalâtü vesselam) çokluğudur. (07.05)

-Ümmetin sayıca çokluğunun yanı sıra keyfiyet, kıymet ve kıvam açısından derinlik ve enginliği de çok önemlidir; bu itibarla, Söz Sultanı’nın (sallallahu aleyhi ve sellem) niyazında bu mana da vardır. (09.10)

-“İkramlarınla değerimizi yükselt, bizi zillete düşürme” sözünde, keramet ve keşif değil, neticesinde şımarma tehlikesi bulunmayan “ikram” tâlibi olma hususuna da ima mevcuttur. (11.39)

-“Bol bol vererek bize ihsanda bulun, mahrumiyet yüzü gösterme” talebini herkes kendi ufku, konumu ve kendini konumlandırması açısından değerlendirmelidir. Bununla beraber, mü’min her ne isteyecekse, mutlaka Cenâb-ı Hak’tan istemelidir. (13.33)

-“Bizi tercih et, başkalarını üzerimize tercih eyleme” niyazı, “Emanete riâyet edememeden, hem dine sırt dönme hem de değişip başkalaşma şeklindeki irtidattan ve partal bir eşya gibi bir kenara atılmaktan bizi koru; sürekli yenilenmek ve iman hakikatlerini daha derince duymak suretiyle gönüllerimizin mamur kalması hususunda bize inâyet buyur!” manalarını ihtiva etmektedir. (17.50)

-Cenâb-ı Hak, Mâide Suresi’nin 54. ayet-i kerimesinde –meâlen– şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki, Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorludurlar. Allah yolunda mücahede eder ve bu hususta dil uzatan hiçbir kimsenin ayıplamasından korkmazlar. İşte bu, Allah’ın öyle bir lütfudur ki dilediğine verir. Allah vâsi ve alîmdir (ihsanı boldur, her şeyi hakkıyla bilir).” (19.25)

-Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Siz, benden sonra adam kayırma olayları göreceksiniz. Havuz başında bana kavuşuncaya kadar sabrediniz!” (24.13)

-“Bizden razı ol ve bizi razı kıl!..” duasında, Allah’ın rızası istendiği gibi, kadere rıza duygusu ve Allah’ın takdirlerine karşı hoşnutluk hissi de istenmektedir. (29.35)
Çay Faslından Hakikat Damlaları

-Allah’ın lütuflarının kesilmesine sebebiyet verecek tehlikeler… (33.15)

-Risaleler’de, mesleğimizin esasları sayılan “acz, fakr, şevk ve şükür” umumiyetle “mutlak” sıfatı ile beraber zikrediliyor. Çünkü, güç, kuvvet ve muvaffakiyetler bütünüyle Cenâb-ı Allah’tandır. Şayet insan bunu tam idrak ederse, Yunus Emre’nin şu sözlerindeki sırra erer: “Bir serçe bir kartalı / Salladı vurdu yere / Yalan değil gerçektir / Ben de gördüm tozunu… Bir küt ile güreştim / Elsiz ayağım aldı / Onu da basamadım / Gövündürdü özümü” (40.33)

-Kahire’de Arap Birliği salonlarında tertip edilen “İslam Dünyasında Islahın Geleceği” başlıklı konferans münasebetiyle dile getirilen mülahazalar… (44.05)

-İnsan, “Hasbî Rabbî cellallah / Mâ fî kalbî gayrullah” derken bile bir iddiayı seslendiriyor olabilir. Öyleyse, doğru düşünce ve isabetli söz nasıldır? (49.18)