Saygısızlığa Savaş

Saygısızlığa Savaş
Mp3 indir

Mp4 indir

HD indir

Share

Paylaş

Kur’an okurken, hutbe verirken “Estaizü…”
diyorlar, bu yanlış. Kur’an’da Kur’an okunacakken “Allah’a
sığınma dileyin, sığınma talebinde bulunun” buyruluyor.
Bu halde okurken biz, “Sığınma talebinde bulunuyoruz”
demeyiz, “Sığınırız”. (Estaizü: “Sığınma
diliyorum”; Eûzü: “Sığınıyorum” manasına
gelir.) Yani her halükarda “Eûzü billahi…”
demek lazımdır.

Her zaman Eûzü Besmele’yi adet haline getirmeliyiz.
Ayet okurken besmele yetmez. Çok saygılı davranmalıyız.
Efendimiz’in her adı geçtiğinde mutlaka salavat getirmeliyiz,
sadece dille değil bütün vücudumuzla. O’nun adı geçtiğinde
hem bedenen hem ruhen toparlanmalıyız. Çünkü O’nun ruhaniyatı
teşrif etmiş olabilir. Ama bu saygıyı gösterirken de
katiyen riya ve sum’aya girmemeli, saygımızı gönlümüzün
derinliği ölçüsünde ve içimizden geldiği şekliyle ifade
etmeliyiz.

SAYGISIZLIÄžA SAVAŞ AÇACAÄžIZ. Her yerde saygıda aşırı
hassasiyet göstererek onu yerleştireceğiz.

***

Zühdün tarifi: “Dünyayı kesben değil, kalben terketmek.”
Bunun ölçüsü de dünya umurundan kaybettiğine üzülmemek,
kazandığına sevinmemek

***

Hazreti Süleyman bir karıncanın bir senede ne yiyeceğini
sormuş. “Bir buğday” demişler. O da denemek
için bir karıncayı bir kutuya koymuş ve içine de bir
tane buğday atmış. Bir sene sonra açıp baktığında kutuda
karınca ve buğdayın yarısı varmış. Karıncaya sormuş:
“Sen senede bir buğday yemez miydin?”. “Ya
Süleyman! O rızkımı Rezzak u Kerim verirken öyle idi.
Ama rızık senin vasıtanla gelince senin ileride ne yapacağını
bilemedim ki onun için ihtiyatlı davrandım.”

***

Birbirimizle kavga edip çekişip duruyoruz. Birbirimize
canımız sıkıldığı kadar Allah’ın adının duyulmayışına
canımız sıkılmıyor. Halbuki o bizim var oluş gayemiz.

***

Beklenti

Biz hiç ama hiç beklenti içinde olamayız. Hatta bir
insana bir iyilik yaptığımızda ondan bile teşekkür beklentisi
içinde olmamalıyız. “Men lem yeşkurin nâse lem
yeşkurillah – İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a da
teşekkür etmez.” hakikatı onu ilgilendirir, bizi
ilgilendirmez. Biz tek bir şeyin beklentisi içinde olabiliriz
o da ALLAH RIZASI. Hiçbir şeyde hırs göstermek caiz
değildir ama Allah’ın rızasını kazanmak uğruna, O’nun
adını dünyanın her tarafında duyurma hususunda ölesiye
hırs göstermek caiz, hatta matlubtur. Hırs gösterilecek
tek nokta budur.

***

Bizim pek çok zaaflarımız var. Bunların farkına varma
ve itiraf etme, onları iradeyle zapt u rapt altına alma
ve onlara rağmen iffetle yaşama insanı evc-i kemalâta
(kâmil insan zirvesi) yükseltir.

***

Hazreti Adem’in yasak meyveye el uzatmasına “Hasenâtül
ebrâr seyyiâtül mukarrabin-Ebrar adına iyilik sayılan
bir fiil, daha ileri seviyede bulunan mukarrabin için
günah sayılır” sırrıyla bakılmalıdır. O bir içtihat
hatasıdır, iftar vaktini bilememe meselesidir. İnsanların
bulundukları konuma göre yaptıkları fiiller farklılık
arzeder. Salonda bulunanın, koridordakinin yaptığını
yapması, salonda olma adabına uymayacağından hatadır.
Harem odasında hareme mahrem olmuş kimse de salondakinin
yaptığını yapamaz.

***

Efedimiz hakkında akla gelen kötü şeyleri hemen ELİNİN
TERSİYLE VURUP KOVACAKSIN! Hiç barındırmayacaksın. Hani
bahar bulutları gibi zihne gelse.. hani mesela “taaddüt-ü
zevcât” filan akla gelse hemen “Ne güzel Ya
Rabbi! O Güzeller Güzelinde bu şey ne güzel duruyor!”
diyeceksin.

***

Günah çok kötü bir şeydir ancak bir yerde iyi sayılabilir. O da kulun bir günaha girip bir ömür boyu onun için ah u vah etmesidir. Mesela bir harama im’an-ı nazar ile (dikkatlice) bakmıştır, yıllar sonra bile onu hatırladıkça iki büklüm olur ve o Rahmet Kapısı’na yönelir.

***

Öyle bir Sultan’a kul olacaksın ki Fatih Sultan Mehmet ile bir farkın kalmayacak, Yavuz Sultan Selim ile aynı çeşmeden testini dolduracaksın.