274. Nağme: Yol Yorgunluğunun Çaresi

274. Nağme: Yol Yorgunluğunun Çaresi

Değerli arkadaşlar,

Günlük “nağme”leri yayınlamaya başlamadan önce, muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin bir hafta boyunca yaptığı sohbetlerden ikisini seçip birini Bamteli birini de Kırık Testi olarak neşrediyor, diğer hasbihalleri ise mecburen arşive kaldırıyorduk.

Fakat, (elhamdulillah) sosyal medyaya da hayırlı katkıda bulunma düşüncesiyle günlük paylaşımlara başladığımız günden beri neredeyse hiçbir sohbeti arşive hapsetme günahı (!) işlemiyor; sesli ya da görüntülü her kaydımızı bazen aynı gün bazen de bir iki gün sonra size ulaştırıyoruz.

Bugün yine çok yeni bir çay faslını ses ve görüntü dosyaları halinde paylaşacağız. 19 dakikalık bu hasbihalde muhterem Hocamız şu hususlara değiniyor:

*Marifetle beslenmeyen bir iman, insanda tökezlemelere sebebiyet verebilir.

*İmanını marifetle bezemeyen, yol yorgunluğundan kurtulamaz. Marifetini aşk u muhabbetle derinleştiremeyen, formalitelerin ağında kıvranmaktan halâs bulamaz.

*İman, İslam ve ihsanda derinleşme, mü’minler için bir sorumluluktur. Nitekim, Rasûl-ü Ekrem (aleyhissalâtü vesselam) Efendimiz’in ilk muhatapları olan sahabe-i kiram birbirlerine “Hele gel seninle bir saat iman edelim.” derler ve bu sözle şunları kastederlermiş: Gel, seninle şurada bir müddet oturalım, imanî değerlerimizi mütalaa edelim; kalbî ve ruhî hayatımızda bize seviye kazandıracak meseleleri tekrarlayalım; ibadet ve taat duygumuzu coşturacak, kulluk şuurumuzu artıracak mevzularla meşgul olalım; içtimaî hayatın üzerimize bulaştırdığı tozu dumanı bir silkeleyelim ve fıtrat-ı asliyemize dönelim.

*Ashâb-ı Kirâm insibağ kahramanlarıdır; onların hepsi Rasûl-ü Ekrem Efendimiz’in maddî-manevî boyasıyla boyanmışlardır. Aslında, her “sohbette insibağ vardır”; Allah dostlarının sözlerinden, bakışlarından, yüz hatlarından, dudak ve el hareketlerinden öyle bir ruh ve ma’nâ akışı hâsıl olur ki, onun, muhataplarına kazandırdıklarını kitaplardan okuyarak elde etmek mümkün değildir. Bir hak erinin namazda kıvrım kıvrım kıvranmasının, huzur-u ilahîde iki büklüm olmasının, kalbinin haşyetle çarpmasının ve yanaklarının gözyaşlarıyla ıslanmasının o meclise dolduracağı manevî havayı doğrudan doğruya onun atmosferine girmeden ve onunla diz dize gelmeden teneffüs edebilmek imkânsızdır. Hele bir de söz konusu zat, İnsanlığın İftihâr Tablosu Hazreti Kutbu’l-Enbiyâ (sallallahu aleyhi ve sellem) ise, O’nun huzurundaki insibağ başka hiçbir yerde ve hiçbir şekilde bulunamaz.

*Kul, Allah’a yönelince, Cenâb-ı Hak da ona mukabil bir teveccühte bulunur. İlahî mevhibe ve inayetlerin kesintisiz devam etmesi, sürekli Cenâb-ı Hakk’a teveccüh etmeye ve O’nun da bu aralıksız yönelişe karşı merhamet teveccühleriyle mukabelede bulunmasına bağlıdır.

*Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, “Allahım beni kendi gözümde küçük, insanlar nazarında ise (yüklediğin misyona uygun şekilde) büyük göster!” diye dua ediyordu.

*Hazreti Ali (kerremallahu vechehû) efendimizin, el-Kulûbü’d-Dâria’da da yer alan Kaside-i Mecdiyye’sindeki şu sözleri kendisine nasıl baktığını çok güzel yansıtmaktadır:

إِلَـهِي لَئِنْ لَمْ تَعْفُ عَنْ غَيْرِ مُـحْسِنٍ

فَمَنْ لِمُسِيءٍ فِي الْـهَوَى يَتَمَتَّعُ

“Allahım, şayet Sen ihsan ehlinden başkasını affetmeyeceksen, (benim gibi) nefsinin isteklerine dalmış düşe kalka yürüyen günahkarlara kim merhamet edecek, onların yüzlerini kim güldürecek!..”

*Allah Rasûlü (aleyhissalatü vesselam) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde iri cüsseli, semiz bir kişi getirilir. Fakat Allah yanında onun bir sivrisineğin kanadı kadar dahi ağırlığı olmaz.”

*Marifete yürümenin önünü kesen güç, servet, dünyevî imkânlar, hâkimiyet, alkış tutkunluğu… gibi gulyabaniler vardır.

*İnsan, vicdan kültürü de diyebileceğimiz marifeti kazanacağı ana kadar yol yorgunluğundan kurtulamaz.

Dualarınıza vesile olması istirhamıyla…