266. Nağme: Sabahın Müjdecisi Karanlıklar ve Erdiğini Bilmeyen Kahramanlar

266. Nağme: Sabahın Müjdecisi Karanlıklar ve Erdiğini Bilmeyen Kahramanlar

Değerli dostlar,

Bugün en son çay fasıllarından birini paylaşacağız. 17:31 dakikalık ses ve görüntü dosyaları halinde sunacağımız bu hasbihalde muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi şu hususlara değiniyor:

*Itrî Mustafa Çelebi (Buhûrizâde) ne hoş söyler: “Sâyesi düşmez yere bir böyle nahl-i Tûr’sun / Mihr-i âlem-gîrsin baştan ayağa nursun!” Böyle sözler söyleyen ve Allah Rasûlü’ne muhabbetini ifade eden insanlar, sadece bizim tarafımızdan değil, melekler, ruhânîler ve mü’min cinler tarafından da yâd edilirler. İnsanlığın İftihar Tablosu, zaten kazanmış gitmiştir; O’nu böyle yâd edenler, o senalarıyla kendileri kazanırlar.

*Her nimet hamd ü sena ve şükürle karşılanmalıdır ki yeni nimetlere davetiye çıkarılmış olsun.

*En olumsuz hadiseler karşısında bile Cenâb-ı Hakk’ın engin rahmetinden hiç ümit kesmemek lazım.. hep bir kapı aralığı bırakmak lazım. Belalar ve musibetler o kapıların arkasına gelseler, girseler, sonra da üst üste sürgüler vursalar, ne yapıp yapıp yine bir aralık bulmalı ve hep Cenâb-ı Hakk’ın engin rahmetine bakmalı.

*İnsan hangi hadiseyle karşı karşıya kalırsa kalsın, Hazreti Adem gibi hemen doğrulmasını bilmeli, sair enbiyanın yaptığı üzere halini Allah’a arz edip boğucu mülahazalardan sıyrılmalıdır.

*Gece gündüz hep birbirini takip edegeldiği gibi bela ve safa, mağlubiyet ve mansuriyet tenavübiliği (nöbetleşmesi) de söz konusudur. Yer fiziğindeki değişimler gibi, milletler tarihinde de sürekli, dönüşüm “devr-i dâimler”i yaşanmış ve her zaman zirveler düşüşlerle noktalanmış, çukurlar da şâhikalarla nefes almıştır. Yani hadiseler hiçbir zaman aynı çizgide cereyan etmemiş, aksine geceleri gündüzler, kışları da baharlar takip edegelmiş; yer yer bazı milletler, bayramlarla-seyranlarla kucaklaşırken, bazıları da mâtemlerle, inkisarlarla kıvrım kıvrım yaşamış.. ve zaman gelmiş her şey tersine dönmüş; gülenler ağlamış, ağlayanlar da gülmüş… Bu husus, insanın şahsi hayatında da benzer şekilde cereyan etmektedir. Zaten, dünden bugüne hemen her zaman bizde, ümit daha önde, beklentiler ilâhî inâyet destekli; yeis ve inkisar ise, birkaç adım geride ve Allah’tan kopuk kalblerin isi-pası olarak bilinegelmiştir. Evet yeis her türlü kemâlâtı engelleyen bir mânia, iradeyi felç eden bir maraz ve insanı boğan bir bataklıktır.

*“Âbistan-ı sefâ u kederdir leyâl hep / Gün doğmadan meşîme-i şebden neler doğar…” (Geceler hep safa ve kedere gebedir. Gün doğmadan gecenin dölyatağından neler doğar.) (Rahmî)

*Her sıkıntı bir kolaylığa gebedir ama haml müddetine sabretmek gerekir. İmam Sühreverdî ne hoş söylemiştir: “Karar kararabildiğin kadar! Karar ki, karanlığın açılması en çok koyulaştığı zaman başlar.” Karanlık oldu diye onun içinde gömülüp gitmemeli; o karanlığın içinden bile sürekli ışığa yollar vurmalı.. Allah varken, niye karanlığın içinde ışık olmasın ki?!. Tabiat hâkim değil ki!.. Tabiat O’nun bir kitabıdır; O’nun tasarrufu altındadır; kapkara şeyleri siler bembeyaz şeyler yazar onlar yerine!..

*Nimetlerle küstahlaşmamalı, musibetler içinde de boğulmamalı!.. Nimetler karşısında hamd ü sena ile gürlemeli; beriki olursa da Allah’ın o mevzudaki takdirine rıza göstermeli!..

*En güzel ermişlik, erdiğinin farkında olmayanlarınkidir. Erzurumlu olup Ege’de yaşayan Kurban Dayı ve Abdülhamid Han hazretlerinin yaveri Medet Efendi öyleydiler.

*Henüz 12-13 yaşlarında iken, Abdülhamid Han hazretlerine yaverlik etmiş Medet Efendi diye bilinen bir şahısla beraber aynı binada kaldım. İttihatçılar 31 Mart hâdisesinde Abdülhamid’i tahttan indirince onu da deli diye tımarhaneye atmışlar. Tuhaf hâlleri vardı.. Alvar İmamı onun hakkında, “Bu, ermiş; fakat farkında değil.” derdi. İşte onunla kaldığımız dönemlerde her gün bana pardösüsünün cebinden portakal çıkarır verirdi. Çocukluk bu ya.. bir gün “Bu cep bu kadar portakal alır mı?” dedim ve elimi o cebe soktum; bir de ne göreyim, cebin dibi delik!..