240. Nağme: Sevgili’ye Sunulan Sena Buketleri, Hamd Mertebeleri ve Fatiha Sûresi

240. Nağme: Sevgili’ye Sunulan Sena Buketleri, Hamd Mertebeleri ve Fatiha Sûresi

Mp4 indir

HD indir

Share

Paylaş

Sevgili dostlar,

Bugün paylaşacağımız yeni hasbihalde muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi “hamd”in manasını, hamd etmenin ehemmiyetini, hamd ile şükür arasındaki farkı, avamdan havassa ondan da ehass-ı havassa kadar değişik mertebelerdeki insanların hamdlerindeki derinliklerin de farklı olduğunu; bazı kimselerin ancak üst üste nimetleri görünce “elhamdulillah” diyebildiklerini, hatta bazılarının bir hatırlatma olmadan kendi başlarına hamde yönelemediklerini, diğer taraftan havassın (seçkin kulların) kahrı lütfu bir bildiklerini, dahası Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine nasip ettiği konuma gönülden rıza gösterdiklerini; ehass-ı havassın (seçkinler seçkini, zirve insanların) ise, bütünüyle hamde kilitlendiklerini ve iyi kötü, lütuf kahır farklarını akıllarına dahi getirmediklerini anlattı.

Hazreti Eyyûb aleyhisselamın imtihanlar karşısındaki peygamber edebini gösteren tavrına temas ederken kendisine seyrettirilen bir filmi hatırlayan muhterem Hocaefendi, Hazreti İsa’nın (aleyhisselam) -hâşâ- sürekli şekva eden ve “Baba, baba!.. Ne kusurum vardı da bunların başıma gelmesine müsaade ettin?” türünden peygamber üslubuyla asla telif edilemeyecek sözler söyleyen bir insan gibi gösterildiğini belirtti.

Peygamberlerin ve Hak dostlarının katiyen hallerinden şikayet eden insanlar olmadıklarını, onların Abdülkadir Geylanî hazretlerinin yaptığı gibi, “Halim Sana ayan, söze ne hâcet!” dercesine, “Allahım, halimi Senin bilmen, benim onu şerhetmeme ihtiyaç bırakmıyor; beni talepten müstağni kılıyor!” şeklindeki O’na içlerini dökerek boyunlarını büküp O’nun karşısında iki büklüm olduklarını vurguladı.

Daha sonra Fatiha Suresi’ne geçen muhterem Hocamız, bu mübarek surede adeta insanın dünyadan ukbaya uzanan çizgide hayat serencamesinin ve Rabbi ile münasebet sergüzeştinin anlatıldığını ifade edip ayetlerin derin manalarından misaller verdi.

Edebiyatta “Teşbib” adı verilen “her şeyden önce sevgiliden bahsetme ve talebini sonunda seslendirme” sanatının sanki Fatiha Suresi gibi ilahi beyanlardan alınan ilhamla ortaya konduğunu dile getiren Hocamız, bu surede geçen ilahi isimlerden, kelime ve sözlerden örnekler vererek bu hususu şerhetti.

Sırat-ı müstakime hidayet talebini seslendirmekle beraber onun hemen ardından dalalete düşenlerden ve gazaba uğrayanlardan olmama mevzuunda da yakarışta bulunmanın gerekliliğine temas eden muhterem Hocaefendi, “Nice Harun gibi gelenler Karun, nice Sami gibi gelenler Samiri olmuşlardır.” diyerek kimsenin garantisinin bulunmadığını hatırlattı; bu hususu Şair Ahtal (Abdullah bin Ahtal) misaliyle tahlil etti.

Sohbetin sonunda,

اَلْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي هَدَانَا لِهَـذَاوَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلَا أَنْ هَدَانَا اللَّهُ

Hamdolsun bizi bu cennete eriştiren Allah’a! Eğer Allah bizi muvaffak kılmasaydı, biz kendiliğimizden yol bulamazdık.(A’râf, 7/43) ilahi beyanını okuyan Hocamız bu ayeti her hatırlayışında gözyaşlarını tutamadığını ifade etti. Sözlerini bir Hak dostunun şu hoş beytiyle ve dualarla noktaladı:

“Hamdülillah fazl-ı ekber ehl-i iman olduğum / Ümmet-i Muhammedim tabi-i Kur’an olduğum.”

Dualarınıza vesile olması istirhamıyla…