233. Nağme: Mükemmelliğin Ayrı Bir Derinliği ve Hazreti Aişe Annemiz

233. Nağme: Mükemmelliğin Ayrı Bir Derinliği ve Hazreti Aişe Annemiz

Mp4 indir

HD indir

Share

Paylaş

Sevgili dostlar,

Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, günün nağmesi olarak arz edeceğimiz ikindi namazı sonrasına ait olan 18 dakikalık hasbihalinde özetle şu mevzuları anlatıyor:

-İbadetlerin ve salih amellerin iki yanı vardır: Birisi, şekil ve suret; diğeri ise öz ve mana. Ancak bu ikisinin beraber olmasıyla, şeklin şuur ve huşu ile buluşmasıyla amel gerçek değerini kazanır.

-Efendiler Efendisi (sallallahu aleyhi ve sellem) “Eğer kalbinde haşyet olsaydı, mutlaka azalarına, tavır ve davranışlarına da aksederdi.” buyurmuştur. Evet, kalbinde haşyet olanın tavır ve davranışlarında da haşyet olur. Bu şekilde iç-dış bütünlüğünü yakalayan bir insan, diliyle olduğu gibi haliyle de hak ve hakikate tercümanlık eder; görenlere Allah’ı hatırlatır.

-Her şeyi güzel yaratan Allah (celle celalühu) insanın da her işini en güzel şekilde yapmasını ister. Tevbe Sûresi’nde iki âyet-i kerime bu hususu vurgulamaktadır:

وَسَيَرَى اللَّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

“Yapacağınız her şeyi Allah da, Rasûlü de görüp değerlendirecek; daha sonra da, gizli olsun açık olsun, her şeyi bilen Allah’ın huzuruna götürüleceksiniz.” (Tevbe sûresi, 9/94)

وَقُلِ اعْمَلُوا فَسَيَرَى اللَّهُ عَمَلَكُمْ وَرَسُولُهُ وَالْمُؤْمِنُونَ وَسَتُرَدُّونَ إِلَى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ

“De ki: Amel edin: Yaptıklarınızı Allah da, Rasûlü de, mü’minler de görecekler. Sonra gizli ve açık her şeyi bilen Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız. O da yaptığınız her şeyi bir bir sizin önünüze çıkaracak, karşılığını verecektir.” (Tevbe sûresi, 9/105) (00:44)

-Hadis-i şeriflerde, meleklerin, gece-gündüz ara vermeden Cenâb-ı Hakk’ı tesbîh ettikleri halde,

مَا عَبَدْنَاكَ حَقَّ عِبَادَتِكَ

“Sana ibadetin hakkını veremedik, gerektiği gibi kullukta bulunamadık!” deyip yaptıkları tesbihleri az buldukları ve Cenâb-ı Hakk’a gerektiği kadar kulluk yapamadıkları için adeta mahcubiyet duydukları anlatılmaktadır. Sürekli kendini sorgulayan, sigaya çeken ve nefsini muhâsebe imbiklerinden geçiren pek çok Hak dostu bu sözleri kendi münacaatında değerlendirmiş; O’nu hakkıyla bilemediğini, O’na gerektiği gibi kullukta bulunamadığını, ululuğu ölçüsünde O’nu zikredemediğini ve şükür vazifesini yerine getiremediğini avaz avaz ilân etmişlerdir.

-Mükemmelliği yakalamanın ayrı bir derinliği ve onu taçlandıran farklı bir buudu vardır, o da insanın işini en iyi şekilde yapmaya çalıştığı halde yapıp ettiklerini yeterli bulmaması, “Bundan daha iyi yapılabilirdi ama ben onu beceremedim, yine yüzüme gözüme bulaştırdım!” şeklinde düşünmesidir. Şu kadar var ki, insan kendi hakkında böyle düşünmeli; başkalarının ortaya koyduğu her hayırlı işle alakalı hüsn-ü zan etmeli, onu güzel görmeli ve alkışlamalıdır.

-Salât ü selam söylenirken Ashab-ı Kiram’ın zikredilmemesine üzülüyorum. Çünkü, sahabe efendilerimiz Kur’an’ın mucizesidir. Biz sahabe, tabiin, tebe-i tabiin ve sonraki ulemaya çok borçluyuz. Zira gözlerimizi onlar açtılar, görülmesi gerekli olan şeyleri onlar sayesinde gördük.

-Kâmil mü’minler, hayır ve hasenât adına koşar durur, daima sâlih amellerde bulunurlar ama hem amellerinin kabul olup olmadığı hususunda sürekli endişe yaşar hem de yapıp ettiklerini az bulur, daha çok koştururlar. Şu ayette işaret buyurulan bu haslete bir yönüyle “taksir hayası” denebilir:

وَالَّذِينَ يُؤْتُونَ مَا آتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ أَنَّهُمْ إِلَى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَ أُوْلَئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ

“Rabbilerine dönüp hesaba çekileceklerine inandıklarından, verdiklerini verirken bile kalbleri tir tir titremektedir. İşte hayır işlerinde hakkıyla koşan ve yarışı başta götüren de bunlardır.” (Mü’minûn, 60-61) Her şeyi inceden inceye sorup araştıran Hazreti Aişe (radiyallahu anha) validemiz bu ayetin tefsirini de Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimize sorup bize nakletmiştir.

-Hazreti Aişe Validemiz gibi büyük bir kadın dünyaya gelmemiştir. “Anam” demekle herkes iftihar etmeli onunla, çünkü zaten annemiz. Onu bilmeyenlere, o bilmeme, talihsizlik olarak yeter.

-Hazreti Aişe validemiz, Hazreti Sıddık’ın evinde tertemiz yetişmesi, gözünü İnsanlığın İftihar Tablosu’nda açmış bulunması, hayatını dini öğrenip öğretmeye adaması, hanesine vahyin bereketi iniyor olması, Allah Rasûlü’nün onun dizinde ruhunun ufkuna yürümesi ve bilhassa Hazreti Ebu Hüreyre’den sonra en çok hadis rivayet eden insan olarak büyük hizmetler eda etmesi gibi faziletlerine rağmen kendisini asla selamette görmemiş, yaptıklarını katiyen yeterli bulmamış ve bir gün yanaklarından gözyaşları sicim gibi akarken Rasûl-ü Ekrem Efendimiz “Aişe, neyin var, niçin ağlıyorsun?” diye sorunca “Cehennem ateşini hatırladım; ötede ailenizi tanır, beni de hatırlar mısınız ya Rasûlallah?” şeklinde cevap vermişti.