Toprak Olmalı, Kardeş Kalmalı!..

Toprak Olmalı, Kardeş Kalmalı!..

-Dine, imana, millete ve memlekete hizmet edenler, bu hizmetlerini dünyevî ve hatta uhrevî bir geriye dönüşe bağlamamalıdırlar. (00:40)

-Allah’ın nimetleri üzerimizden sağanak sağanak boşalırken bize düşen; şükür, minnet ve mahviyet hisleriyle dopdolu olmaktır. Üstad Necip Fazıl, “Yeni güllerin yetişmesi için beni de bir gübre kabul edin!” derdi. Onun bu sözü, -kendi büyüklüğünün farkında olmasına rağmen- insanın tevazu, mahviyet, hacalet ve hiçliğini ifade etmesi adına çok önemli bir mülahazadır. (02:50)

-Mazhar olunan başarılar ve güzellikler illa bir sebep ve vesileye bağlanacaksa, demeli ki; “Demek arkadaşlar arasında ciddi bir vifak ve ittifak var ki Cenab-ı Allah tevfikini yâr ediyor. Hizmet gönüllüleri arasındaki kardeşliği bir vesile ve teveccüh kabul ediyor; o teveccühe teveccühle mukabelede bulunarak muvaffakiyetler lütfediyor.” (04:16)

-Allah Teâlâ’nın kendi büyüklüğünü göstermesinin vesilelerinden birisi de çok küçük unsurları kullanarak çok büyük neticeleri halketmesidir. O dilerse, çok küçük ve sıradan insanlara, dâhi ve güçlü kuvvetli kimselerin başaramayacağı işleri gördürür. (07:30)

-Toprak, hep tevâzu ve mahviyetin remzi olmuş ve hep dudaklarını ayaklarımızda gezdiregelmiştir. Ruhunda toprağın bu mahviyet ve tevâzuunu duyup da baş ve ayaklarını aynı noktada bir araya getirerek halka hâline gelenlerin o, her zaman alınlarından öper ve onların ruhlarına Hakk’a yakınlığın sırlarını duyurur.. duyurur ve gönlünü gül bahçesine çevirmek isteyenlere “Toprak ol toprak ki gül bitiresin; zira topraktan başkasının gül bitirmesi söz konusu değildir.” mazmununu fısıldar. (10:05)


Soru: 1) Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Ümmet-i Muhammed’in umumî bir felakete uğramaması ve mütemadî olarak başkalarının hâkimiyeti altında kalmaması için yaptığı duaların kabul buyurulduğunu; fakat, mü’minlerin ihtilaf ve iftiraka düşmemesi ile alâkalı niyazına kabul mührü vurulmadığını ifade ediyor. Zikredilen hususlar arasındaki vech-i münasebet ve bu nebevî ihbardan alınması gereken mesajlar nelerdir? (16:13)



-Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruluyor: “(Ey şanı yüce Rasûl) Sen onların aralarında bulunduğun müddetçe Allah onları azaba uğratmaz; eğer onlar istiğfar ederlerse Allah bu takdirde de onlara azab etmez.” (Enfal, 8/33) Bu ayet-i kerimede “azaba uğratmaktan” maksat, onları kökten imha edecek bir azap gönderilmesidir. Hazreti Peygamber (aleyhissalatü vesselam) hayatta ve (bazı tefsirlere göre mânen) aralarında iken, Allah Teâla böyle bir azap göndermeyeceğini bildirmiştir. (17:20)

-Müslümanlar, tarih boyunca zaman zaman işgal ve tasallutlara maruz kalmış; bazen kafirlerin sultaları altında yaşamaya mahkum olmuşlardır; fakat, Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz’in duasının makbuliyet ve bereketiyle yeniden dizleri üzerine doğrulmuş ayağa kalkmış, hürriyete kavuşmuş ve ebedî işgalden korunmuşlardır. (19:15)

-İnsanlığın İftihar Tablosu, insan mahiyetindeki enaniyet, kibir, haset, hırs, rekabet, şöhret hissi ve makam sevgisi gibi boşlukları görmüş, bunlardan dolayı ümmetinin iftirak ve ihtilaflara düşebileceği endişesiyle vifak ve ittifak duasında bulunmuştur; fakat, Cenab-ı Hak bu duayı aynıyla kabul buyurmamıştır. Allah Teâlâ, Habîb-i Ekrem’inin bu duasını bütün bütün reddetmemiştir ama uhuvvet mevzuunu –sebepler planında– inananların irade ve gayretlerine bağlamış; vifak ve ittifakı, iradelere emanet etmiştir. Evet, uhuvvette irâde önemli bir vesiledir; kardeşliğin yerleşmesi için karar, azim ve gayret gerekir. (24:17)


Soru: 2) İnananlar arasındaki bazı ihtilaflar uhuvvet noktasında ümitsizliklere sebebiyet verebiliyor. Kardeşlik ne ölçüde olursa, rıza-yı ilahîyi ve başarıyı netice verir? Uhuvvet disiplini herkese karşı aynı seviyede bir muameleyi mi gerektirir? Kardeş bilme ve kardeşçe davranmanın bir alt sınırı var mıdır? (29:56)



-Kardeşlik ve ittifakın da “en güzel”, “güzel” ve “güzel değilse de çirkin de olmayan” dereceleri vardır. İnananlar kendi hesaplarına Ashab-ı Kiram arasındaki o en güzel kardeşlik ufkuna talip olmalı ve ona ulaşmaya çalışmalıdırlar; fakat, herkesten aynı ölçüde bir kardeşlik beklememelidirler. (30:20)

-Tarikat-ı Muhammediye üzerine yazılan şerhlerden biri olan Berika’nın müellifi İmam Hâdimî, “Bir mü’mini fuhuş işlerken bile görsen, hemen onun hakkında hükmünü verme. Gözlerini sil, ‘Allah Allah, o insan böyle çirkin bir işi yapmaz; yoksa ben yanlış mı gördüm!’ de; dön bir kere daha ‘O mu?’ diye kontrol et. O ise, ‘İhtimal yine yanlış gördüm’ de; bir kere daha, bir kere daha gözlerini yalanla ve onları silip tekrar bak.” Hazreti İmam’ı çok severim, ona karşı derin hürmetim vardır ama bu sözlerini fazla bulurum. Zira, on defa gözlerini silip yeniden bakmaya ve o işi tahkik etmeye hiç gerek yoktur. Çünkü ilk bakışta insanın içinde hâlâ bir şüphe vardır ve bu şüphe, söz konusu insan hakkında verilecek kararın daha müsbet olması için bir menattır. Eğer mesele tahkik edilirse, kesin hükme varmaktan başka bir yol kalmayacaktır. Dolayısıyla, insan, gözüne bir çirkinlik iliştiği zaman, tecessüs, teşhis ve tesbit peşine düşmeden, o sevimsiz fotoğraflar gönlüne akarak fuad kazanında eriyip bir hüküm kalıbına girmeden, hemen sırtını dönüp oradan uzaklaşmalı; “Allahım günahkâr kullarını hidayete erdir, beni de affet!..” demeli ve gördüğünü de unutmalıdır. (32:16)

-Nur Sûresi’nin ismi ve muhtevası ile alâkalı çok latif bir nükte… (33:16)

-İnsanları bir iki kusurundan dolayı hemen kaldırıp atmayalım, bağrımıza basalım; on defa ıslah denemesi yapalım.. selam verelim.. kucağımızı açalım.. elinden tutup çay içirelim.. yemek ikram edelim.. künefe yedirelim; bütün bunlar gönül fethetmeye yetmediyse masraflarına katlanıp beraberce bir seyahate, umreye, hacca gitmeye kadar denenebilecek her yola başvuralım!.. (35:35)