Kurban ve Kurbet

Kurban ve Kurbet

Soru: 1) Kurban vesilesi ile önce Güneydoğu için ortaya
konan hayırlı faaliyetler son bir iki senedir büyük illerin varoşlarında da
yapılmaya başlanmıştı. Şimdilerde ise Somali, Uganda ve Kenya gibi ülkelerdeki
muhtaçlar yardımlarımızı bekliyorlar. Son dönemde terör havasının hasıl ettiği
endişeler de düşünülürse, önümüzdeki kurban mevsimini nasıl
değerlendirmeliyiz?



-Üstad Hazretleri’nin de İşaratü’l-İ’caz’da belirttiği gibi, “…ve
min rezaknâhum yünfikûn – Kendilerine ihsan ettiğimiz
nimetlerden infak ederler” (Bakara, 2/3) ayet-i kerimesindeki “mâ” umumî bir
manâyı ifade etmektedir. Yani, infak sadece mala ve paraya münhasır değildir;
ilim, fikir, kuvvet ve amel gibi şeylerde de muhtaç olanlara infakta bulunulması
gerekmektedir. Bu açıdan kurban kesmek de bir infaktır. (01:00)

-Kurban,
Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz’in çok önem verdiği bir
ibadettir. Hanefi mezhebinde “vacip” sayılan kurbana, Şafii mezhebinde “sünnet”
denmesi (İki mezhep arasındaki ıstılah farkı da düşünülmelidir) kat’iyen bu
ibadetin hafife alınmasına sebebiyet vermemelidir. Kurban Bayramı bir taraftan
muhtaçlara yardım açısından çok iyi değerlendirilmeli, diğer yandan da o mübarek
ve önemli ibadet herkese sevdirilmeli, herkes ona özendirilmelidir.
(04:30)

-Somali, Habeşistan ve Kenya gibi ülkelerdeki kuraklık ve kıtlık
haberlerini seyredince ağladığım gibi oralarda yağmur yağdığı müjdelerini
aldığımda da sevinçten gözyaşı döktüm. Zannediyroum, her tarafa yetişmeye
çalışan Anadolu’nun hassas insanları da aynı hislerle dolup taşıyorlardır. Bu
itibarla da, o ülkelerdeki muhtaç insanları, kıvrandıran bir fakr ü zaruret
içinde görünce, “Türkiye’dekiler iyi kötü geçiniyorlar, biraz da Etiyopya,
Somali, Kenya, Uganda ya da Tanzanya’ya yönelelim!” diyebilirler. Kanaatimce,
bugüne kadar bir tane kurban kesenler, mümkünse bu sene iki tane kessin; gücü
yeten insanlar üç tane kessin; onlardan bir tanesini oralara göndersin. Fakat,
imkanı olan herkes Güneydoğu ve varoşlarda yardım bekleyen insanlara da bayram
neşvesi yaşatılmasına mutlaka iştirak etsin. (06:43)

-Kurban mevsimi
sadece muhtaçlara yardım açısından değil, aynı zamanda bizim sarsılmayan
kardeşliğimizin ifadesi olarak da çok iyi değerlendirilmelidir. Hasbî ruhlar,
kendilerinden daha ziyade o bölgelerdeki kardeşleri için tir tir
titremelidirler. Zira, bugün birileri tarafından bir kısım çatlama, kırılma ve
kopmalar hasıl etmek için gösterilen korkunç gayrete karşı mutlaka muhteşem
surlar oluşturulmalı ve o türlü çözülmelere asla meydan verilmemelidir.
(10:54)

-Güneydoğu ve varoşlar istikametinde bugüne kadar yapılan himmeti
katlayarak devam ettirmek lazımdır. Diğer yerlere de yardım edilmelidir ama
ehemm ve mühim dengesi gözetilmelidir. Zira, ülkemizde o fakr ü zaruret içinde
kıvranan insanlara yardım etme “ehemm” bir yardımdır; dünyanın değişik
yerlerindeki mü’minlere yardım etme de “mühim” bir yardımdır. Ehemm, mühimme
tercih edilmelidir. (13:20)


Soru: 2) “Unutmayın ki ne onların etleri, ne de
kanları asla Allah’a ulaşacak değildir. Lâkin Ona ulaşan tek şey, kalplerinizde
beslediğiniz takvâdır, Allah saygısıdır.”
mealindeki ayet-i kerime (Hac,
22/37) “Üç-beş kilo et dağıtmaktan ne çıkar ki?” diyenlere karşı da bir cevap
teşkil eder mi? (13:46)



-Meali verilen ayette belirtildiği gibi, kesilen kurbanlarda hedef; ihlâs,
takva ve Allah’a yaklaşmak olmalıdır. Bu maksad ve gaye olmadıktan sonra kesilip
dağıtılan etlerin, kanların Allah nezdinde bir değeri yoktur. Zira, Allah’ın
insanın yaptığı hiçbir ibadete ihtiyacı olmadığı gibi, keseceği kurbana da
ihtiyacı yoktur. O’nun katında makbul olan şey, insanın ihlas ve samimiyetidir.
Bunun için bu ibadet görevimizi de ifa ederken Allah’ın hoşnutluğunu kazanmayı
hedeflemeli ve kestiğimiz kurbanla, yeri geldiğinde en değerli varlıklarımızı da
O’nun yolunda feda edebileceğimizi göstermeliyiz. (14:09)

-Maruf (hayır,
iyilik) sayılan hiçbir şeyi küçük görmemelisiniz. Kurtuluşunuzun hangi amele
bağlı olduğunu bilemediğiniz için elinize geçen her fırsatı bir beraat fermanı
gibi kabul etmeli ve onu değerlendirmeye çalışmalısınız. Ezcümle, Hazreti Abbas
rüyasında soruyor, “Ya Ömer, Cenâb-ı Hak seni ne ile affetti, hangi amelinden
dolayı bağışladı?” diyor. Hazreti Ömer Efendimiz şu cevabı veriyor: “Bir gün
sokağa çıkıp bakmıştım ki, bir çocuk bir kuşu yakalamış, elinde hırpalıyor.
Hemen onun yanına koşmuş; cebimden üç-beş kuruş çıkarıp o çocuğa vermiştim.
Böylece kuşu satın alıp âzâd etmiştim. Mizanda işte o amelimden dolayı
kurtulduğumu söylediler.” Evet, insan, kendisini hangi amelin kurtaracağını
bilemediğinden dolayı, önüne gelen hiçbir iyiliği kaçırmamalı ve yaptığı bütün
amelleri ahirete bir sürpriz paketi olarak göndermelidir ki kurban da bu yönüyle
ele alınıp değerlendirilmelidir. (16:00)

-Melekler sadece fiilleri ve
amelleri yazarlar. Kalbî amel de diyebileceğimiz hâlis niyet, takva, ihlas ve
mülahazalardaki derinliklere gelince, onları sadece Allah bilir ve ötede sürpriz
şekilde kullarının karşısına çıkarır. İbadetlerin sevabı bire on, yetmiş, yedi
yüz… olarak kemmiyet planında cereyan eder. Allah’la münasebet adına ortaya
koyduğunuz kalbî ameller ise, keyfiyet planında cereyan eder; onlarda riyazî
ölçüler ve rakamlar yoktur. Mü’minler işte bu türlü derinliklere açılmalıdırlar
ki, bütün insanlığı kucaklayan bir azim de bu cümledendir. (20:00)

-Üstad
Necip Fazıl, Pascal için “Limana kadar geldi, gemiyi kaçırdı.” derdi. Allah
Rasûlü’nün gemisine binmek çok önemlidir. Sadi, Bostan’ında “O ümmete ne gam
olur ki, bindikleri geminin kaptanı İnsanlığın İftihar Tablosu’dur.” diyor.
Evet, O’nun gemisine binemeyenlerin hali bir hicrandır ve mü’minler, bütün
insanlara karşı o hicranı duymalıdırlar. (22:05)


Soru: 3) Evvelki senelerde sadece kurban alan değil kapı
kapı dolaşıp et dağıtan insanlarda da çok ciddi tesirler görülmüştü. Bu,
kurbanın hem Allah’a kurbet hem de insanlara yakınlık hasıl eden bir yönü
olduğuna emare sayılabilir mi? (23:38)



-Allah’a yaklaşmak için bir yol olan kurban, gönüllerin birbirine
yakınlaşması için de önemli bir vesiledir. Sadece kurban değil, bütün ibadetler,
fıkhî deyimiyle, taabbudî alana girer ve vahye göre şekillenmiştir. Evet,
ibadetler “taabbudî”dir; yani, onları Allah emrettiği için, O’nun istediği
zamanda, O’nun gösterdiği şekilde ve O’nun rızasını kazanmak niyetiyle yaparsak
ya da sırf Allah yasakladığı için bazı şeylerden sakınırsak, işte o zaman
yaptıklarımız ibadet hükmüne geçer ve bizi Allah’a yaklaştırır.
(23:55)

-İhlas ve takva şuuru ile kurban kesen insan, bir taraftan
rıza-yı ilahiyi kazanır, diğer yandan da böyle halis bir amel sayesinde
gönüllere taht kurar. Bu şekilde gönüllere otağını kuran insanı da hiçbir güç
oradan söküp atamaz. (25:10)

-İnsanların yüzde doksan dokuzunun kalbi
kalbimizle beraber atıp dururken şirazeden çıkmış bir avuç insana takılıp
kalmayalım; tehdit etseler de, önümüzü kesseler de onları görmeyelim. Şu kadar
var ki, iyilikler yapılırken, ne o iyiliği yapanlar ne de başkaları zarar
görmeliler. Bu itibarla, esbâba riâyet edilmeli; orada güzergah güvenliği
sağlanmalı, yardımlar devletle ortak yapılmalı; mülkî amirlerle ve emniyet
güçleriyle görüşülerek yapılacak iyilikler muhtaçlara kimse zarar görmeyecek
şekilde ulaştırılmalıdır. (28:10)

-Necran Hristiyanları, Hicri 9. yılda
Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) kendilerine yazdığı bir
mektup üzerine, oldukça kalabalık bir heyet halinde gelerek birkaç gün Medine’de
kalmışlardı. Necranlıların Medine’de kaldıkları süre boyunca kendileriyle ‘İslâm
dini’ hakkında, hususen de ‘İslâm nazarında Hazreti İsa ve Hazreti Meryem’in
yerleri’ olmak üzere birçok mesele üzerinde konuşmalar ve müzakereler
yapılmıştı. İbadet vakitleri geldiğinde Peygamber Efendimiz’in (aleyhissalatü
vesselam) izniyle Mescid-i Nebevî’de doğu tarafına yönelerek ibadetlerini de
yapabilen Necranlılar, hakikati kabule bir türlü yanaşmayınca, Hazreti Peygamber
(sallallahu aleyhi ve sellem) ilahi emir gereği mübaheleyi teklif etmişti.
Necranlılar Rasûl-ü Ekrem’in heybet ve inandırıcılığı karşısında heyecana
kapılarak hemen mübaheleyi kabul etmediklerini bildirmiş, vatandaşlık vergisi
vererek İslâm hâkimiyeti altında yaşamayı benimsediklerini söylemişlerdi.
Peygamber Efendimiz de onlara, kendilerine tanınan hakları ve yükümlülükleri
bildiren bir emanname vermişti. Rasûlullahın hak Peygamber olduğunu bildiği ve
kardeşine söylediği halde iman etmeyen Necran Piskoposu ve beraberindekiler, Rum
krallarının verdiği malları ellerinden kaçırmak endişesiyle şehadet getirmekten
yüz çevirmişlerdi. Bununla beraber, gönülleri fethedilmişti ve “Müslüman
olmayacağız ama bundan sonra bizden endişe etmeyin!” demişlerdi.
(30:00)

-Günümüzde de bazı kimselerin benzer menfaatlerden
vazgeçemedikleri için yalnış yolda ısrar edebilecekleri göz önünde
bulundurulmalıdır. Fakat insanların tabiatında bir centilmenlik vardır,
fıtratları arınmaya müsaittir; donanımları tevbeye, inabeye, evbeye açıktır;
dolayısıyla da bugün hata edenlerin yarın gelip helallik dilemeleri her zaman
muhtemeldir. Bu açıdan da, günümüzde yaşanan çeşitli gurbetlerden sıyrılmak için
kurban gibi kurbet vesileleri çok iyi değerlendirilmelidir. Hatta, bu konuda
başkalarına da örnek olunmalı ve diğer insanlar/kurumlar da bu hayır
seferberliğine teşvik edilmelidir. Nitekim, Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve
sellem) şöyle buyurmuştur: “Bir iyiliğe öncülük eden kimseye o iyiliği
yapanın ecri gibi sevap vardır.”
(Müslim, İmâre 133)
(32:37)