Hicretimizi Tamamla Allahım!..

Hicretimizi Tamamla Allahım!..

Soru: 1) Sa`d İbn-i Havle’nin Mekke’de ölmesine üzüldüğünü
ifade buyuran Efendimiz’in “Allahım! Ashâbımın hicretini tamamla! Onları geri
döndürüp hicretlerini yarım bırakma!” diye dua etmesi zaviyesinden, günümüzde
adanmış ruhların hicretlerinin tamamlanması hangi hususlara bağlıdır?



-Hicret, “mutlak zikir kemaline masruftur” esprisi zaviyesinden, Mekke’den
Medine’ye hicrettir. Dünyada daha sıkıntılı, ızdıraplı ve çalımlı göçler olmuş
olabilir; fakat, bunların hepsi ona nisbeten zıllî ve tâbi birer hicrettir.
Hicret biraz da muhacirin kâmet-i kıymetiyle doğru orantılı olarak değer ifade
eder ki o asıl hicretin başında Muhacir-i Hakiki Rasûl-ü Ekrem (sallallahu
aleyhi ve sellem) Efendimiz vardır.  (00:55)


-Sa`d İbni Ebî Vakkâs (radıyallahu anh) Vedâ Haccı senesinde Mekke’de
şiddetli bir hastalığa yakalanmıştı. Orada vefat etmekten çok korkmuş ve
kendisini ziyarete gelen Peygamber Efendimize şöyle demişti: “Yâ Rasûlallah!
Arkadaşlarım gidecek de ben kalacak mıyım; yoksa ben burada mı öleceğim?” Allah
Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) de ona, “Hayır, sen burada kalmayacaksın.
Allah’tan öyle umuyorum ki, daha nice yıllar yaşayarak Allah rızası için güzel
işler yapacak ve yükseleceksin; kimi insanlar (mü’minler) senden fayda, kimileri
de (kâfirler) zarar görecekler.” demiş; “Allahım! Ashâbımın hicretini tamamla!
Onları geri döndürüp hicretlerini yarım bırakma!” diye dua etmiş ve Sa`d İbn-i
Havle’nin Mekke’de ölmesine üzüldüğünü de ifade buyuran Efendimiz sözlerini
şöyle bitirmişti, “Acınacak durumda olan Sa`d İbn-i Havle’dir, yazık onun
haline!” (03:55)


-İ’la-yı kelimetullah ve nâm-i celîl-i nebevî’nin şehbal açması yolunda Allah
için yurtlarını yuvalarını geride bırakıp hicret edenler, gittikleri yerden geri
dönmeme niyetini taşımalıdırlar. Ashab-ı Kirâm efendilerimizin yaptıkları gibi,
günümüzün muhacirleri de, geri dönme telaşına düşmeme, hizmet beldesini
terketmeme ve vazifeyi yarıda bırakıp oradan ayrılmama azmiyle hicret
etmelidirler. Dönmek bir yana, onlar hicret mahalleri dışında bir yerde vefat
etmekten bile korkmalı, başka yerde ölmeyi hicreti eksik bırakma olarak
görmelidirler. Ancak daha yüksek bir gayeyi gerçekleştirme söz konusu ise, o
zaman bir hicret beldesinden ayrılıp diğer bir beldeye yeni bir hicret yapmak
makbuldür. Nitekim, Ashâb-ı Kiram Efendilerimiz bu niyetle Medine’den de ayrılıp
dünyanın dört bir yanına mukaddes göçler gerçekleştirmişlerdir. (05:15)


-Bazı kimseler “şark hizmeti” deyip mecbur kaldığından göçe katlanır ve
mahrumiyet mahalli sayarak gittiği yerde o çileli dönemi bir an evvel bitirip
daha rahat bir beldeye tayini sabırsızlıkla bekler. Halbuki, bir muhacir hicret
ederken o türlü duygu ve düşünceleri kafasından söküp atar, meseleyi seneye
bağlamaz; oradaki hizmetlerine ve yeni hizmet zeminlerine göre hareket eder;
mesela Azerbaycan’da edindiği tecrübeyi Kırgızistan’da değerlendirmesi
gerekirse, oraya gitmeye de hazır bulunur. Orada işini bitirince belki
Kazakistan’a, oradan da icap ederse Çin’e gitmeye âmâde olur. (06:40)


-Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Ameller (başka değil) ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise eline
geçecek odur. Kimin hicreti, Allah ve Rasûlü (rızası ve hoşnutlukları) için ise,
onun hicreti Allah ve Rasûlü’ne müteveccih sayılır. Kim de nâil olacağı bir
dünya veya nikahlanacağı bir kadından ötürü hicret etmişse, onun hicreti de
hedeflediği şeye göredir.” (09:30)


Soru: 2) Anne babanın ya da eş ve çocukların dönüş
arzuları hicret beldesinden ayrılmak için yeterli bir mazeret teşkil eder mi?
Bir hicret beldesi hangi mazeret ya da niyetlerle terk edilebilir?



-Dinimizde valideynin hukuku o kadar önemlidir ki, Sâdık u Masdûk (sallallahu
aleyhi ve sellem), bir soru üzerine “Cihada denk bir amel bilmiyorum” demesine
rağmen, huzuruna gelerek cihada katılmak istediğini söyleyen sahabiye “Annen,
baban sağ mı?” diye sormuş, “evet” cevabını alınca da, “Git, anne-babana hizmet
et. Senin cihadın onların yanında.” buyurmuştur. (11:20)


-Hizmet mülahazası ve hicret düşüncesi çok önemli olsa da, anne-babayı ihmale
sebebiyet vermemelidir. Sevgi erleri engin bir şefkatle bütün insanlığın saadeti
adına diyar diyar dolaşırken, kendi anne-babalarını, aile fertlerini ve
akrabalarını da unutmamalıdırlar. Ne var ki, meseleler sadece anne-babanın ve
ailenin isteklerine göre götürülürse, hicret de olmaz hizmet de. Bu itibarla da,
adanmış ruhlar belki iki vazifenin de hakkının beraberce verebilecekleri hizmet
zeminleri ve imkanları oluşturmaya çalışmalıdırlar. Hicret ve mücahededen asla
geri durmamalı ama elden geldiğince anne babalarının da gönüllerini almalı ve
onları hoşnut etmelidirler. Şüphesiz valideynin gönüllerini almak hicrete ve
mücahedeye ayrı bir derinlik kazandırır. (12:52)


-Hicret yurdu ancak başka bir hicret diyarı niyetiyle terk edilebilir.
Adanmış bir ruh, tercih ve takdirlerini kendi tercih ve takdirlerinden daha
kıymetli saydığı, değerlendirmelerine itimad ettiği rehberlerinin, dostlarının
ve arkadaşlarının vazife ve yer değişikliği hususundaki tavsiyelerine uyup
onların işaret ettikleri başka bir beldeye gidebilir. Şu kadar var ki, yeni
yerine giderken de yine -benzer bir tavzif olmadığı müddetçe- “ölüm anına kadar
hicret beldesinden ayrılmama” esasına uygun şekilde niyetini gözden
geçirmelidir. Bu esasa bağlı kalan bir insan, bir ihtiyaca binâen kendi ülkesine
bile gönderilse yine hicret etmiş ve her göçüyle yeni bir hicret sevabı kazanmış
olur. (14:55)


-Bir yerde elde ettiği tecrübeleri bir başka yerde daha mükemmel şekilde
değerlendirmek için yer değiştirme hizmette makuliyetin ifadesidir. İnsanların
hepsini iradelerini son kertesine kadar kullanacakları şekilde meşgul etmek
lazımdır. Kokuşmaya karşı en faydalı reçete, insanın kabiliyet ve istidadına
göre bir işin altına girip ölesiye gayret göstermesidir. (16:47)


-Bir yerde uzun süre kalınca heyecan yorgunluğuna düşme söz konusu olabilir.
Dolayısıyla da, muhacirin bir beldeye dönmemek üzere gitmesi ile kendisini
oranın vazgeçilmez parçası, yerlisi, yerinden oynatılamaz ferdi bilmesi çok
farklı şeylerdir. Muhacir için çok önemli bir esas da kendisini yerli kaya gibi
zannetmemesidir. O, hicret mahallinde bir emanetçi gibi bulunmalı ve her zaman
mütevellinin gözünün içine bakmalıdır. Şayet daha aktif ve canlı olabileceği
yeni bir muhacer (hicret diyarı) gösterilirse, hemen oraya gitmeye de hazır
durmalıdır. (18:25)


-İslâm’da aslolan insanın çalışabildiği müddetçe işinde, mesleğinde çalışmaya
devam etmesidir. Hele Allah yolunda yapılan hizmetlere gelince, bu mevzuda hiç
mi hiç bir emeklilikten, işi-gücü bırakıp bir kenara-köşeye çekilmekten
bahsedilemez. Çünkü din yolunda hizmet bir yönüyle ubudiyet gibidir ve bundan
dolayı insan, ruhunu teslim edeceği âna kadar Allah’a kullukla mükellef olduğu
gibi Allah yolunda hizmet etmekle de mükelleftir. (19:36)


-Yaşar Tunagür Hoca’dan bizzat dinlediğim bir hatırasını size nakledeyim:
İyice yaşlanan Hüsrev Hoca, sırt üstü yatarak dahi olsa talebelerine ders
vermeye devam eder. Fakat son zamanlarında artık kitabı bile elinde tutamaz hale
gelir. Onun bu hâlini gören talebeleri, bu durumun mâkul bir mazeret teşkil
ettiğini söyleyerek hocalarının ellerinden kitabı almak isterler ama o
vazifesine devam edeceğini söyler. Nihayet bir gün iyice takatten kesilen
ellerindeki kitap kayar ve yere düşer. Hüsrev Hoca ellerini kaldırıp “Allah’ım
beni mazur gör, bırakmak istemiyordum ama artık dayanamıyorum.” der ve hıçkıra
hıçkıra ağlamaya durur. (19:48)


-Hicrete karşı direnmeyi, gitmesi gerekirken gitmemeyi tasvip etmemek lazım.
Kimse hakkında “Niçin oldukları yerde duruyorlar?” deyip suizan etmemeli fakat
tasvip de etmemeli. İnsanlar her zaman hicrete açık bulunmalılar. (24:15)


-İlk dönem itibariyle farz mesabesinde kabul edilen hicret Mekke’den
Medine’ye göç şeklinde gerçekleşmiş ve bitmişse de, niyet ve Allah yolunda cehd
yönüyle o kıyamete kadar devam edecektir. Mukaddes göç, insanlığın İslam dinine
eşedd-i ihtiyaç ile muhtaç olduğu şu dönemde eski devirlere nisbeten daha da
önemlidir. Evet, tohum atılmadık hiçbir yer kalmamalı.. hatta buzullara bile
tohum saçılmalı.. sonra da netice Allah’a bırakılmalı…
(25:25)