Hak Dostları ve Teveccüh

Hak Dostları ve Teveccüh

Soru: Allah’ı anlatan küllî delillerden birinin de Hak dostları olduğu, onları nazara vermenin ve müntesiplerinin teveccühlerini sağlamanın Cenâb-ı Hak’la irtibatı artıracağı ifade ediliyor. Böyle bir düşünceden hareketle, İbn-i Asâkir gibi âlimler “Hazreti Ömer’i ve Hazreti Ali’yi anlatmak sevaptır” diyorlar. Bu zaviyeden, yeni nesillere muasır büyüklerimizi anlatmanın esasları nelerdir ve bu hususta nasıl bir yol izlenmelidir?



-Bazı Hak dostlarının bulundukları yerde sağlam duruşları ve ciddi bir kulluk ortaya koyuşları da çok müessir bir derstir. Onların varlığı, temsil ettikleri davanın hakkaniyetine delildir. (01.55)


-İbn-i Asâkir’in Hazreti Ömer ile Hazreti Ali (radıyallahu anhüma) efendilerimizi beraberce zikretmesi, onların birini seviyor görünüp diğerini tahkir eden iki müfrit zümrenin yanlış düşüncelerine karşı bir teliftir. (03.27)


-Kur’an, geçmişlerimize dua etmemizi tavsiye ederek bizde onları hayırla yâd etme duygusunu uyarır: “Onlardan sonra gelenler (başta muhacirler olarak, kıyamete kadar gelecek mü’minler), ‘Ey kerim Rabb’imiz! Bizi ve bizden önceki mü’min kardeşlerimizi affeyle! İçimizde mü’minlere karşı hiçbir kin ve gıll u gış bırakma! Duamızı kabul buyur ya Rabbenâ, çünkü Sen raufsun, rahîmsin!’ derler.” (Haşr, 59/10) (06.25)


-Hazreti Mevlânâ, İmam Gazalî ve İmam Rabbânî misillü büyükler, kendi dönemlerinde çok ciddi itirazlara ve kıskançlıklara maruz kaldıkları gibi, daha sonraki devirlerde de bazıları tarafından çekilememiş ve şiddetlice tenkit edilmişlerdir. (08.00)


-Hakikî evliyânın teveccühleri, ilâhî feyizleri alma adına birer nuranî vasıta mesâbesindedir. Bazen bir hak dostunun nazarına mazhar olmak, onun elini tutmak ya da sadece sohbetinde bulunup atmosferini paylaşmak bile hususi teveccühlerin sirâyetine kapı aralar. İlâhî feyizler ve bereketler o aynalar sayesinde diğer insanların ruhlarına aksettirilmektedir ve onlar, kendilerine teveccüh edenlerin inkişaflarına vesile olmaktadırlar. (10.05)


-Kendi büyüklerinizden bahis açmanız ve onların faziletlerini sayıp dökmeniz, bazı insanların rekabet hislerini tahrik edebilir; bu açıdan, onları nazara verirken kıskançlıkları tetiklememeye azami dikkat etmelisiniz. (10.45)


-Allah dostlarını ölçerken, onların ilim adına ortaya koyduklarına bakmakla yetinmemelisiniz; zira, ilim, marifet ve Allah’ın bahşettiği büyüklük farklı farklı meselelerdir. Ezcümle, arkada bıraktıkları eserler açısından bakılınca, Abdülkadir Geylânî hazretleri İmam Gazalî’ye ancak talebe olabilir; fakat, Allah’ın bahşettiği büyüklük zaviyesinden, İmam Gazalî onun dizinin dibine oturur ve “Hazret, bir damla himmet lutfet!..” der. (14.20)


-Kat’iyen başkalarını kıskandırmamalı ve hased duygularını kışkırtmamalıyız; yoksa, durup dururken kendimize rakip icat etmiş oluruz. Elden geldiğince başka meşreplerin hayırlı faaliyetlerinin de dellalı kesilmeli ve her fırsatta onların faziletlerini de sayıp dökmeliyiz. Evet, kendi dairemizde kudve (öncü, rehber) sayılabilecek insanları mutlaka nazara vermeliyiz ama bunu yaparken başkalarını hasede sevketmemeye de gayret göstermeliyiz. (15.00)


-Cenâb-ı Hakk’ın nimet ve inayetleri her zaman sağanak sağanak yağmaktadır; ne var ki, -sebepler açısından- O’nun lütufları, Zât-ı Ulûhiyet’ine karşı teveccühü derin insanlara varıp ulaşmaktadır. (18.30)


-Aidiyyet mülahazası (mensup ve ilgili olma düşüncesi) insandaki şahsî enaniyeti besleyen ve onu yıkılmaz hale getiren bir sebeptir. (24.30)


-İnsan, toplum içindeki temiz simaları tanıdıkça ve hâlis kulların ubudiyetteki derinliklerini gördükçe etrafına ve diğer müslümanlara daha farklı nazar eder. Çoğu zaman bir kardeşini, arkadaşını ya da büyüğünü düşünüp “Davanın hakkaniyeti için bu insanın bu dairede olması yeterli bir hüccettir” diyerek kalbî itminana ulaşır. Hatta içinde bulunduğu dairenin verdiği ilhamla, kendi namaz kıldığı mekandan Ka’be’ye, oradan da bütün cihana kadar uzanan saflara bakıp “Bu düşünce, inanç ve teveccühte yalnız değilim; bunca insan benim gibi düşünüyor. Hele bu saflar arasında öyle zatlar var ki, onların her biri adeta Dinin bir hüccetidir; İslam’ın hak olduğuna, yalan üzere birleşmeleri mümkün olmayan bu insanların mevcudiyeti bile tek başına delildir. Bu yüce kâmetler benim için de referanstır ve onlarla aynı çizgide bulunmam bir bahtiyarlıktır.” der ve hamd ü senâ duygularıyla dolar. (27.45)


-Görülenlerden istifade etmenin ilk şartı nazardaki derinliktir. Bu cümleden olarak; Kur’an-ı Kerim’e, onda bir şeyler bulacağınız itimadı ve ciddi bir inanmışlık içinde baktığınız zaman, başkalarının filozofça ve mütefekkirâne bakmalarının çok ötesinde şeyler müşahede edebilirsiniz. Siz Kur’an’da bir şeyler bulacağınıza inanır, onun ayetlerini hazineyi gösteren işaret taşları gibi bir bir takip ederseniz, O da sizi yakın takibe alır, hazine dairesinin kapısını açık bırakır ve sırlarını sizinle paylaşır. (30.03)