Gafletin Büyüğü ve “Yangın Var!..”

Gafletin Büyüğü ve “Yangın Var!..”

Soru: 1) “Gafleti dağıtan bir iksir varsa, o da
zikrullahtır” buyurmuştunuz. Sebeplerinin ve çeşitlerinin çokluğu nazar-ı
itibara alınırsa, gafletin türüne göre farklı zikirlerden bahsedilebilir
mi?



-Gaflet; dalgınlık, dikkatsizlik, kendinde olmama, akıbetten endişe etmeme;
gafil de çevresinde olup bitenlerden habersiz, her zaman şaşkın ve halkla
münasebetleri açısından da dikkatsiz yaşayan demektir. O bakıp da görmeyen,
işitip de anlamayan öyle bir şaşkın ve öyle bir dalgındır ki, bazen etrafında
cereyan eden kızıl kıyamet hâdiselerden bile habersiz yaşar.
(00:50)

-Gafleti dağıtan vesileler çoktur. Bazen bir ayet, bazen bir
hadis, bazen de gönülden okunan bir ezan gaflet perdelerini yırtıp atar. Hazreti
Üstad’ın eserleri, insanı tezekkür, tedebbür ve tefekkür vadilerinde
dolaştırarak gafleti izale edecek hakikatlerle doludur. (01:27)

-Gafleti
dağıtan en tesirli iksir zikirdir. Sofîlerce, Allah’ın ad ve unvanlarının teker
teker veya birkaçının bir arada anılması ve tekrar edilmesi şeklinde anlaşılan
zikir; anmak, hatırlamak, varlığın koridorlarında gezerken hemen her nesneden
Allah’a ait bir mesaj almak ve O’nu ins-cin herkese ilan etmek demektir. Cenâb-ı
Hakk’ı mübarek isimleriyle yâd etmek, sıfât-ı Sübhâniyesiyle anmak, ef’âl-i
ilâhiyesiyle hatırlamak ve “Allah şu işleri nasıl da bin bir hikmetle yapıyor”
diyerek takdir ve minnet hislerini ifade etmektir zikir.
(03:50)

-Kur’ân-ı Kerim’in bir adı da “Zikir”dir; çünkü o, her ayetiyle
Allah’ı ve ulvi hakikatleri hatırlatan bir nasihatçı ve bir uyarıcıdır.
(07:24)

-Zikir, sadece Allah’ın (celle celalühü) isim ve unvanlarının
teker teker veya birkaçının bir arada tekrar edilmesinden ibaret değildir; o,
anmak, hatırlamak ve yâd etmek mânâlarına da gelir ki, bazen –mesela– Hazreti
Sa’d bin Muaz ya da Mus’ab bin Umeyr gibi sahabi efendilerimizi yâd etmek de
gafleti dağıtır. (07:40)

-Gaflete mâni olan ve -varsa- onu dağıtan en
önemli vesilelerden biri de; laubâlîliğe kapalı kalmak ve her beraberliği bir
müzakere meclisine dönüştürmek suretiyle okunması faydalı eserleri okumak ve
muhâvereleri sohbet-i Cânân etrafında örgülemektir. Sürekli köpürüp duran bir
marifete ulaşma, fikir ve duygu alış-verişiyle irfan ocağını iyice kızıştırma,
böylece Allah aşkını ve O’na iştiyakı yüreklerde hep canlı tutma hususlarında
birbirimize karşı sorumlu olduğumuz unutulmamalıdır. (10:17)


Soru: 2) Bir sohbette, âhirete hazırlık yapmama, vazifede
dikkatsiz davranma, İslam âleminin perişan halini görmeme, her şeyi sebeplere
bağlama ve Müsebbibü’l-Esbâb’ı hatırdan uzak tutma gibi gaflet çeşitlerinden
bahsetmiştiniz? Günümüzde hizmet erleri için en tehlikeli gaflet hangisidir?
(13:33)



-Gafletin çeşitleri vardır: Mukadder âkıbeti düşünmeme, âhirete yatırım
yapmama ve öteler için hazırlanmama en tehlikeli gafletlerden biridir. Oysa,
insan bir yolcudur; sabâvetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan
kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar onun yolculuğu devam eder.
Dolayısıyla, insan uğrayacağı bu duraklar ve sonunda ebedi kalacağı yer için
mutlaka hazırlık yapmalıdır. (14:01)

-Vazife ve sorumlulukları yerine
getirme mevzuunda dikkatsiz ve dalgın davranma da bir gaflettir. “Olduğu kadar
olur” mülahazasına bağlı dûnhimmetlilikten plan ve programsız iş yapmaya,
popülist düşüncelerle hareket etmekten kaderdenk noktaları değerlendirme
mâcerâcılığına, herhangi bir teşebbüsün bütün muhtemel neticelerini göz önünde
bulundurmamaktan yapılan işlerin kalb ve ruh adına ne ifade ettiğini hesaba
katmamaya, hasılı vazifedeki küçük bir dalgınlıktan en mühim işlerde bile bütün
bütün basiretsiz davranmaya kadar bu gafletin de çeşitleri vardır.
(16:02)

-İslam âleminin ve müslümanların şu andaki perişan hallerini
görmeme ve ümmet-i Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) için kavlî ve fiilî
dua etmeme çok büyük bir gaflettir. Bu gaflet, diğergâm olması ve peygamberâne
bir azmi taşıması beklenen hizmet erleri için en büyük tehlikelerden biri
sayılabilir. (19:53)

-Fertler yanıyor.. yuva yanıyor.. mektep yanıyor..
bir manada mabed yanıyor.. âlem-i İslam cayır cayır yanıyor.. hatta bugün derya
(!) bile yanıyor. Bütün bu yangınlara karşı duyarsız yaşamak ne büyük bir
gaflettir!.. (22:12)

-Her şeyi sebeplere bağlamak suretiyle
Müsebbibü’l-esbâb’ı hatırdan uzak tutmak da bir gaflettir. (25:25)

-İster
dünya çapında isterse de belli beldelerde diyalog ve eğitim hizmetlerindeki
başarılara dikkatlice bakılırsa, onların verâsında binlerce sebebin biraraya
geldiği ve bunu Allah’tan başkasının yapamayacağı anlaşılır. Sevk-i ilahiyi ve
Allah’ın inayetini görmezden gelmek ve muvaffakiyetleri sebeplere ve bazı
şahıslara vermek ancak gafillerin işi olabilir. (28:01)

-Her başarıyı
Müsebbibü’l-Esbab’a vermek, hizmet eden insanları bütünüyle görmezlikten gelmeyi
gerektirmez. Hizmet erlerine, kuvve-i maneviyelerini takviye etmek maksadıyla,
–şayet kıymetini bilir ve şükrünü eda ederlerse– Allah’ın çok büyük lütuflarına
mazhar oldukları, zaman zaman hatırlatılmalıdır. Fakat, mübalağalı sözlerle
onların enaniyetleri kabartılmamalı ve -Peygamberimizin ifadesiyle- boyunları
kırılmamalıdır. Onlara karşı takdir, sevgi ve alâka, boylarından aşkın payeler
vermek suretiyle değil sadâkat ile ortaya konulmalıdır. (30:50)


Soru: 3) Allah Teâlâ, Kehf Suresi’nin 28. ayet-i
kerimesinde şöyle buyuruyor:


وَاصْبِرْ نَفْسَكَ مَعَ الَّذِينَ يَدْعُونَ
رَبَّهُمْ بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجْهَهُ وَلاَ تَعْدُ عَيْنَاكَ
عَنْهُمْ تُرِيدُ زِينَةَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَلاَ تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنَا
قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنَا وَاتَّبَعَ هَوَاهُ وَكَانَ أَمْرُهُ
فُرُطًا


Bu ilahî beyanın son kısmında, gaflet ve zikir münasebeti
açısından kendilerine işaret edilen gâfiller sadece müşrikler midir?
(33:17)



-Cenâb-ı Hak, bu ayet-i kerimede meâlen şöyle buyurmaktadır: “Rabbilerine,
sırf O’nun rızasını ve cemaline kavuşmayı umdukları için, sabah akşam
yalvaranlarla beraber, sıkıntılara karşı candan sabret. Dünya hayatının
süslerini arzulayarak sakın gözlerini onlardan başkasına çevirme. Kalbini Bizi
zikretmekten gafil bıraktığımız, heva ve hevesine uyan ve işi hep aşırılık olan
kimselere itaat etme.” (34:45)

-Kureyş’ten bazı ileri gelenler,
Efendimiz’e (sallallâhu aleyhi ve sellem), Ashâb-ı kirâmdan fakir olanları
yanından kovmasını ve yanına gelip-gitme mevzuunda kendilerine bir hususiyet
tanınmasını teklif etmişlerdi. İçtimaî yapının gereği, onların Müslüman olması
ile çoklarının Müslüman olacağı düşünülebilirdi ama kemmiyet her şey demek
değildi ve Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) keyfiyet itibarıyla çok
kıymetli olan o sâdık yâranlarını hiç kimseyle değişmezdi. İşte mezkur ayet,
Peygamber Efendimiz’in bu kanaatine semavî bir teyit olarak indirilmiş; Allah’ın
rızasının esas olduğunu bir kere daha vurgulamış, kemmiyetin o kadar önemli
olmadığını hatırlatmış ve Peygamberin yanına belli şartlar koşarak gelmek
isteyen insanların dünya peşinde ve gaflet içinde kimseler olduklarına dikkat
çekmişti. (38:58)

-Aslında bu ayet Allah Rasûlü’nün (sallallahu aleyhi ve
sellem) şahsında ümmetine bir tembih ve nasihattır. Ayakta durmak için hiçbir
kişiyi veya sistemi koltuk değneği olarak kullanmaya ihtiyacı olmayan İslâm,
falan aristokratın, filan zenginin kendisine tâbi olmasıyla şeref ve itibar
kazanacak, güçlenecek değildir. O, hep kendi dinamikleriyle var olmuştur ve
olmaya da devam edecektir. (39:28)

-Mesleğimizin hususiyetleri irşattır,
tebliğdir, hak ve hakikati göstermektir. Biz hem vazifelerimiz hususunda sabırlı
olup mesleğimizin gereklerini yerine getirmeli, hem de bu yoldaki
arkadaşlarımıza sadâkatle bağlı kalıp onların hallerine sabretmeliyiz.
Nazarlarımızı başka taraflara kaydırmamalı; farklı temenniler ardına
düşmemeliyiz. Yakînden nasibi olmayan kimselerin yönlendirmeleriyle oradan
alınıp buraya atılan çer çöp ya da bir orada bir burada oynayıp duran, her yerde
rahatlıkla kullanılan mahluklar haline gelmemeliyiz. “İki elimiz var; dört
elimiz de olsaydı ancak bu işe yeterdi” mülahazasıyla kendi hizmetlerimize
yoğunlaşmalıyız. (41:30)