Benlik.. Benlik.. Benlik.. ve Kendini Aşmış Yiğitler

Benlik.. Benlik.. Benlik.. ve Kendini Aşmış Yiğitler

*“Kazara bir sapan taşı, bir altın kâseye değse / Ne kıymeti artar taşın, ne kıymetten düşer kâse.” (Sâ’di) (00:20)

*Bazı edepsiz kimseler, İnsanlığın İftihar Tablosu’na bile hücûm etmiş ve O’na saygısız sözler söylemişlerdir. Âlemlerin şeref abidesi olan Peygamber Efendimiz’e -hâşâ ve kellâ- şair, kâhin, sihirbaz gibi en çirkin isnatlarda bulunmuşlardır. Fakat, her şeye rağmen Allah Rasûlü sabretmiş, insanların kabalıklarına katlanmış ve kendisine düşmanlık edenlere bile yardım eli uzatmıştır. Bu itibarla, mü’minlerin de yakışıksız isnatlara ve çirkin iftiralara maruz kalsalar dahi sabretmeleri lazımdır; haksızlıklar karşısında hafakanlara girseler de en olumsuz şartlarda dahi mantıkî olmaya çalışmaları icap etmektedir. (01:25)

*Günümüzde enaniyetler çok ileride.. herkes aysbergler gibi enaniyet taşıyor.. elli defa üzerlerine güneş doğsa, başlarından aşağıya sımsıcak şualar yağdırsa, erimeye hiç niyetleri yok. (02:58)

*Diğer taraftan, terbiye müesseseleri yıkılıp gittiğinden biz de terbiye yetimi bir millet haline geldik. Terbiyeyi yitirdik, terbiye yetimleri haline geldik!.. Onun için ağzını açan hemen herkes enaniyet adına laflar döktürmeye başlıyor. Bir şeyi terennüm ederken “ben”, yaptığı bir hizmeti anlatırken “ben”, gırtlak oyunlarına girerken “ben”, eğilirken “ben, kalkarken “ben”… (03:52)

*İbadette başkaları mülahazaya alındığı an Allah’la münasebetlerde kararmalar olur. (05:37)

*Öyle ifritten bir çağda yaşıyoruz ki, Müslümanlık zuhur ettiği günden bugüne İslam dünyası böylesine belalı bir dönem görmemiştir. (06:14)

*İnsan kendisini tastamam, yeterli, müzekka ve mükemmeliyet içinde zannediyorsa, eksik gediğini asla göremez. Enbiya-yı izâm, evliya-yı fihâm ve asfiya-yı kirâmı gez-göz-arpacık yaparak hedefe bakması lazım ki, insan, kusurlarını görebilsin ve telafi yoluna girebilsin. (07:30)

*Cenâb-ı Hak âyet-i kerimede, Rasûl-ü Ekrem Efendimiz’e (sallallâhu aleyhi ve sellem),

اَلْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِينًا

“İşte bugün sizin dininizi kemâle erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin hakkınızda hoşnutluğumu İslâm’a bağladım.” (Maide Suresi, 5/3) buyurmak suretiyle hem İslam’ı ekmeliyet ve etemmiyet üzere gönderdiğini hem de rızasını ekmeliyet ve etemmiyete bağladığını ifade etmiştir. (08:24)

*Araplar Kur’an okurken etraftan “Allah Allah Allah…” diyorlar. Sanki fon müziği gibi bir şey. Okuyan da böyle dendikçe coşuyor, riyakarlığına riyakarlık katıyor. Oysa, İnsanlığın İftihar Tablosu Kur’an okurken herhalde Cibril bile başını eğiyordu, “Senin gibi diyemem ben!” diyordu; fakat, Kur’an okunurken hiçbir sahabinin “Allah Allah Allah…” dediği duyulmuyordu. (09:30)

*Benlik.. benlik.. benlik… Gurur.. gurur.. gurur… Enaniyet.. enaniyet.. enaniyet!.. İnanın bana, tâbîleri bu anlayışta olan insanların yeryüzünde ruhlarının âbidesini ikâme etmeleri mümkün değildir; evvelâ bir tezkiye-yi nefse (nefisleri adına arınmaya) ihtiyaçları vardır. (10:16)

*Nur Müellifi, “Sen, ey riyakâr nefsim! ‘Dine hizmet ettim’ diye gururlanma. ‘Muhakkak ki Allah, bu dini fâcir adamla da te’yid ve takviye eder.’ hadisi sırrınca, müzekkâ olmadığın için, belki sen kendini o racul-ü fâcir bilmelisin. Hizmetini ve ubudiyetini, geçen nimetlerin şükrü, vazife-i fıtrat, farize-i hilkat ve netice-i san’at bil, ucub ve riyadan kurtul.” buyurur. Demek ki, nefis tezkiyesine nâil olamamış bir insan, dine ve diyanete hizmet ediyor olsa bile, gurur, ucb ve riyaya düşmemek için çok temkinli hareket etmeli ve kendisinin de o racul-ü fâcirin akıbetine uğrayabileceğini düşünüp titremelidir. Hizmetlerinden dolayı asla şımarmamalı, gurura kapılmamalı ve kendisini emniyette saymamalıdır; aksine, Allah yolundaki mücahedesini tabii bir vazife, bir kulluk borcu ve o zamana kadar lutfedilen nimetlerin şükrü kabul etmelidir. Şahsı itibarıyla fısk u fücura açık olduğunu hep hatırda tutmalı, nefsi ile başbaşa kaldığında her haltı karıştırabileceğine inanmalı; dolayısıyla her zaman Allah’a sığınmalı ve eksiklerine, kusurlarına, hatalarına ve günahlarına rağmen hâlâ imana hizmet dairesinde bulunuyor olmasını büyük bir arınma fırsatı olarak görmelidir. (10:50)

*Hazreti Pir, Eşref Edip’e temkinli bir ifadeyle “Evet, büsbütün ümitsiz değilim.” diyor. Oysa ki, yer yer “İşte ey iki hayatın ruhu hükmünde olan İslâmiyeti bırakan iki ayaklı mezar-ı müteharrik bedbahtlar! Gelen neslin kapısında durmayınız. Mezar sizi bekliyor, çekiliniz. Tâ ki, hakikat-i İslâmiyeyi hakkıyla kâinat üzerinde temevvüc-sâz edecek olan nesl-i cedid gelsin!” demiş ve hep bir nesl-i cedid beklentisinde olduğunu dile getirmiştir. (14:57)

*Alvarlı Efe Hazretleri,
“Ne ilmim var ne amalim,
Ne hayr u taate kaldı mecalim;
Garîk-î isyanım, çoktur vebalim,
Acep rûz-i cezada ne ola halim!”

diyerek kendisine bakışını ortaya koyuyor. Aslında bütün büyüklerin kendilerine bakışı böyledir ve bu sözün “Sen kendini o racul-ü fâcir bilmelisin!” tembihinden farkı yoktur. (16:00)

*Niyazî Mısrî hazretleri de kendisine bakışını şu sözlerle seslendiriyor:
“Bir ticaret yapamadım, nakd-i ömrüm oldu heba,
Yola geldim lakin göçmüş cümle kervan bîhaber;
Ağlayıp nâlân edip düştüm yola tenhâ garip,
Dîde giryân, sine biryân, akıl hayrân bîhaber.”

Kendine böyle bakan bir insan, başkaları için problem olmayacağı, başkalarının problemlik duygularını tetiklemeyeceği gibi, aynı zamanda nezd-i Uluhiyet’te alâ-yı-illiyyîn-i kemâlâta namzet bir kâmet-i bâlâdır. (18:34)

*Geleceğin mimarları, kendini aşmış, tezkiye-yi nefse muvaffak olmuş, debbağın deriyi yerden yere vurduğu gibi nefsini yerden yere vuran ve olumsuz her şeyi kendinden bilen gönül insanlarıdır. Onlar, nefsiyle hesaplaşacak kadar yürekli, babayiğit, Allah’la münasebeti sağlam ve dipdiri insanlardır. Zaten, ölüler başkalarına hayat veremezler. Diri olmak da Allah’la münasebetle doğru orantılıdır. (20:56)

*İnşaallah siz ve sizden sonra gelen nesiller “hakaik-i Kur’aniyeyi arz üzerinde temevvüc-sâz edecek” o nesil olursunuz. Olur da “Ümitvâr olunuz. Şu istikbal inkılâbâtı içinde en yüksek ve gür sada, İslâm’ın sadası olacaktır.” müjdesini vermiş ve “Ümidim var ki, istikbâl semâvât u zemin-i Asya / Bâhem olur teslim yed-i beyzâ-i İslâma!” gaye-i hayaliyle yaşayıp onu gerçekleştirmeyi sonraki nesillere bırakmış olan o Zat’ı da sevindirirsiniz. (23:23)

*Rasûl-ü Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz, bir hadis-i şerifte buyurmuştur ki: “Cennet ehli, nimetler içinde zevke ererlerken bir nur parıldar, başlarını kaldırır bakarlar ki üzerlerinden Rabb-i Rahim, kendilerini cemalinin şerefi ile şereflendirmiş, ‘Ey cennet ehli! Selam üzerinize olsun.’ buyuruyor. İşte

لَهُمْ فِيهَا فَاكِهَةٌ وَلَهُمْ مَا يَدَّعُونَ سَلَامٌ قَوْلاً مِنْ رَبٍّ رَحِيمٍ

“Orada onlar için her çeşit meyve vardır. Bütün arzuları yerine getirilir. Onlara merhametli Rabb’in söylediği selam vardır.” (Yâsîn, 36/57-58) beyanında anlatılan da budur. Bunun üzerine Cenab-ı Hak onlara nazar buyurur, onlar da O’na bakarlar ve baktıkları müddetçe diğer nimetlerden hiçbir şeye iltifat etmezler. Ta perdeleninceye kadar ki, o zaman da üzerlerinde ve yurtlarında ilahî nur bâki kalır.” (25:50)

Bu Bamteli’nin İNGİLİZCE tercümesine ulaşmak için tıklayınız.